ASIM CENGİZ GÜR


1439. YIL

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Yüce Allah´a sonsuz hamd ve senalar; Sevgili Peygamber Efendimiz´e (s.a.v.) ve O´nun âl ve ashâbına salât ve selâm olsun.

Aziz mü´minler! Önümüzdeki hafta 20.Eylül Çarşamba günü akşam ezanı vakti ile birlikte yeni bir yıla, 1439. Hicri Yıla kavuşacağız ve Perşembe günü Muharrem ayın birinci gününü idrak edeceğiz inşaallah.

İnsanlar zamanı ölçerken, ölçü aracı olarak güneşi ve ayı kullanmışlardır. Güneşi kullananlar, dünyanın güneş etrafındaki bir tam dönüşünü esas almışlardır. 365 gün 6 saat. Bu şekilde oluşturulan takvimlere ?Güneş Takvimi? diyoruz. Ay`ı kullananlar ise ayın dünya etrafında 12 kez dönmesini, 354 günü esas almışlardır. Bu şekilde oluşturulan takvimlere ?Ay Takvimi? diyoruz.

Her toplum kendi takvimini oluştururken, kendileri için önemli saydıkları bir günü başlangıç olarak almışlardır. Romalılar, Roma´nın kuruluşunu, Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s.)´ın doğumunu tarih başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Hicrî Takvim, Ay´ın hareketlerine göre zamanı hesaplayan Sevgili Peygamber Efendimiz (S.A.S.)`in Medîne´i Münevvere´ye hicretini tarihin başlangıcı olarak kabul eden takvimdir.

Prof. Dr. İskender Pala bir makalesinde: ?Bir milletin takvimi onun tarihi demektir. Takvim bize geriye doğru düşünme imkânı verir ve kodlarımızın derinliğini, sağlamlığını, kadimliğini gösterir. Mesela Çin bizim on iki hayvanlı takvimimize benzer bir takvim kullanır ve bir Çinli bu geleneksel takvim sayesinde on beş bin yıl geriye doğru kendi tarihinin sınır taşlarını hatırlar, söz gelimi sekiz bininci yılda milletinin başına gelenleri hafızasında tutar. Bu ona kimlik verir. Yahudiler 29 veya 30 günlük ayları olan ve bir yılı on iki, bazen on üç ay süren bir kameri takvimi altı bin yıldır kullanırlar. Bu onların genlerinde geçmişe doğru bir aidiyet hissini ayakta tutar ve tarihi unutturmaz. Japon takvimi Şinto kaç bin yıldan beri hâlâ aynıdır ve bir Japon bununla gurur duyar. İmdi, bu takvimlerin Miladi takvime göre çok kullanışlı olduğu söylenemez, ama hiçbir Yahudi veya Japon bunu değiştirmeyi düşünmez. Üstelik değiştirmedikleri sürece dünya milletleri arasında geri kaldıkları, çağdaşlıktan uzak düştükleri fikrine de kapılmazlar. Onlar bilirler ki takvim değiştirmek, hafızayı değiştirmektir. Sanki zamanı bir yerinden yırtıp asıl parçayı saklamak gibi... Takvimi değiştirdiğiniz vakit kimliksiz, tarihsiz, hafızasız bir millet olma tehlikesi vardır. Çünkü o zaman size kimlik veren geçmiş olayları kendi medeniyet birikiminize göre değil, kabul ettiğiniz yeni takvime göre anlamlandırmaya başlarsınız. Hatırladığınız tarih ve geçmiş, sizin yaptığınız tarih değildir artık. Siz orada etken konumdan edilgen hale düşersiniz ve tarihsel başarılarınız, icatlarınız, keşifleriniz, dünyaya yaptığınız katkılar hep yeni takvimin sayfalarına işlenir. Mesela Konstantinepol 857´de değil 1453´te fethedilmiş olur ve tabii ?Belde-i Tayyibe´ fikri aradan kalkıverir. Ayasofya algısı Eyüp Sultan algısından önde durur ve İstanbul´un Konstantinopol kimliğini baskın kabul etmeye hazır hale gelirsiniz. En basit tanımıyla Hicret´ten koparılıp Noel´e bağlanır, Noel kutlamaları için özel ve tüzel hazırlıkları arttırırsınız? diyor.

Kur`ân-ı Kerim mesajının tamamı Ay Takvimi esasına göre inmiştir. Her biri zaman mefhumuna dayalı olan İslamî kavramlar, Ay Takvimi´ne göre düzenlenmiştir. Temel ibadetlerimizden Hacc vazifesinin yerine getirilmesi, orucun ne zaman başlayacağı ve biteceği, eyyâm-ı biyd günleri, mübarek geceler ve bayramlarımız, hangi gece veya gündüzlerin diğer gecelerden üstün olduğu veya feyiz ve bereket açısından daha önemli olduğu hep Hicrî Takvim esasına göre belirlenmiştir. Dolayısıyla biz Müslümanlar da hayatlarımızda yer teşkil eden önemli tarihleri Hicrî Takvim´e göre belirlemeli ve takip etmeliyiz, dualarımızı ve hediyeleşmelerimizi o günlerde arttırmalıyız.

Hicret; Müslümanlar için bir milat ve dönüm noktası olduğu için başlangıç kabul edilmiştir. Hicret, aslında bir kaçış değildir. Hicret, Tevhid inancını benimseyen insanların çıkarıldıkları ve sürüldükleri memleketlerini, neredeyse hiç kan akıtmaksızın fethetmelerinin ve tekrar hakim olabilmelerinin başlangıcıdır. Aziz Kitabımız´da Bakara Sûresinde: ?(Allah ve Resûlü´ne) gerçekten inananlar, (dinini yaşamaktan aciz kalıp vatanlarından) hicret ederek, Allah yolunda (mücadele ve) cihad edenler (var ya)! İşte onlar, Allah´ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir? buyuruluyor.

Aslında bunun ötesinde hicret, bir yaşam biçimidir. Hayat boyu Hakk ile Bâtılın, Doğru ile Yanlışın, Hayır ile Şerrin, İyilik ile Kötülüğün kesiştiği her yol ayırımında Hakk´ın, Doğrunun, Hayırın ve İyiliğin yoluna sapmak ve devam etmektir. 

Nefsin, arzuların, heveslerin tuzağına düşmemeye çalışarak, Allah´ın sevdiği ve razı olduğu bir hayatı sürmek için gayret etmektir Hicret.

Ve Hicret, tüm kâinatı yoktan var eden, ve kâinatın tek ve mutlak sahibi ve hâkimi olan Yüce Yaradan´a mutlak itaat ve bunun yanında kendisini Rab yerine koyan her türlü tâğutu reddetmek ve teslim olmamaktır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

?Hakiki müslüman, o kimsedir ki; diğer müslümanlar onun dilinden ve elinin (şerrinden) emin olurlar. Hakiki muhacir ise, Allah´ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk eden kimsedir?, ?Hicret, kötülüğü terk etmendir?, ?Hicret, Rabbimin hoşlanmadığı şeyleri terk etmendir?.

Yüce Allah (c.c.), bizleri hayatımızın gayesini doğru kavramaya ve hedefimizi ulaştıracak bilgiye erişmeye, bu bilgiyi hayatımızda uygulamaya ve rızasına ermeye hepimizi muvaffak eylesin. (âmin).

Dikkat edin ki; Sözün en güzeli, Nizamın en kapsamlısı, Aziz, Mülk sahibi ve Her şeyi bilen Allah´ın kelamıdır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor : ?İnkâr edenler birbirlerinin velîleri (dost ve yardımcıları)dır. (Ey mü´minler! Eğer siz de (birbirinizle dostluk ve birbirinize yardım hususunda bunu) yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve büyük bir kargaşa olur?. (Enfâl Sûresi, 73)