Ağıtların bizim halk kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. Aklımın yettiği günden bu yana, yanık kalplerin, gözyaşı ile yürekten terennüm ettiği ağıtları her duyuşumda hüzünlendim, gözlerim nemlendi.
Bugünlerde yurdun dört bir yanında Sarıkamış Şehitleri’ni anma programları yapılıyor. Sarıkamış üzerine Kayseri ve çevresinde de yakılmış (söylenmiş) ağıt o kadar çok ki… Kimine göre 23, kimine göre 60 bin, Rus kaynaklarına göre de (muhtemelen çarpıtma var) 90 bin vatan evladı savaşmadan Allah-u Ekber Dağları’nda soğukta donarak şahadet şerbetini içti.
Gencecik bedenlerin Allah-u Ekber Dağları’nda maruz kaldığı bu olayda Genelkurmay Arşivi’nde bulunan fotoğraf ve görüntüleri izlediğiniz zaman yüreğiniz cız ediyor.
Sadece Sarıkamış mı?
Yemen’de, Çanakkale’de, Trablusgarp’ta, topyekün Birinci Cihan Harbi’nde ve nihayet ve Milli Mücadele’de Anadolu’dan şehit vermemiş tek bir hane yoktur.
Bunun için Anadolu’da her ananın yüreği yanıktır. Anadolu’da her evin duvarları acıya şahit, semaları ağıtlarla hemhal olmuştur. Bugün birçoğumuzun türkü ya da şarkı zannettiği, hatta acı ki düğünlerde, şurada burada çiftetelli oynadığımız sözlerin önemli bir bölümü işte bu ağıtların türküleşmiş, şarkılaşmış halidir.
Özellikle Kayseri ve yöresinde başta Avşarlar olmak üzere, bazı Türkmen boylarına mensup insanlar geleneksel kültürden kaynaklanan birikimle çilelerini, hüzünlerini, acılarını, sevdalarını, özlemlerini, yoksulluklarını ağıt- şiir olsun vs. diye değil, yüreklerinde, ruhlarında hissettikleri için mısralara dökmüşlerdir. Benim köyümde bunun yüzlerce örneği var.
Elbette erkeklerimizin de ağıt yaktığı olmuştur. Ama Anadolu’nun o bilinen ‘erkek ağlamaz’ söyleminden olsa gerek, daha çok ağlayan anadır, eştir, bacıdır ve elbette bu ağıtların merkezini de askere gidip dönmeyen, yahut da ekmek peşinde çalışıp da bir kazaya uğrayan erkek oluşturduğu için, ağıtların sahibi genellikle ‘yüreği yanık’ çilekeş kadınlarımız olmuştur.
Kayseri Ağıtları üzerine geçmişte onlarca derleme yapılmış, kayıt alınmış, yazı yazılmış. Rahmetli Emir Kalkan’ın yöremiz ağıtlarıyla ilgili ilk kitabı (benim bildiğim) 80’li yılların ortasında İl Özel İdaresi tarafından basılmıştı. Sonra Büyükşehir Belediyesi yeni baskılar yaptı. Ama bunlar metin halinde. Orijinal haliyle yapılan derlemeler daha çok TRT repertuarında. Yerelde de Durdu Demirel ‘Avşar Ağıtları’ adıyla epeyce bir derleme yapmıştı. Avşarlar’la birlikte diğer Türkmen boylarında da ‘ağıt’ yaygın. Keşke bölgemiz tüm ağıtlarını orijinal sesleri ile kaydedebilsek.
Uzattım. Sizi bir Sarıkamış ağıtıyla, Kayseri’nin, Avşar’ın meşhur ağıt yakıcılarından Zala Ana’nın bir ağıtıyla baş başa bırakacağım… Pınarbaşılı Kara Zala, yöremizin ünlü halk şairlerinden Cingözoğlu Seyit’in de köylüsüdür. Cingözoğlu Seyit, Kara Zala ve diğer ağıt söyleyenlerin sözlerinin naklediciler tarafından karıştırıldığı da aşağıdaki metinlere bakılırsa görülecektir.
Adnan Menderes Kaya’nın farklı kaynaklardan derleyerek aktardığı karışık bir ağıt dizelerini lütfen acıyı yüreğinizde hissederek okuyun.
Mızıkalar çalınıyor
Asker olan gelsin deyi
On yedili asker olmuş
Topluyorlar ölsün deyi...
Aman Gazim, aman Gazim
Narman dağlarında kuzum
Yedi oğlan anasıyım
Hiç birini görmez gözüm...
Gittikleri yol takırdan
Karavanası bakırdan
Zengin olan bedel verir
Hep ölen böyle fakirden...
Şu görünen el değil mi
Bayrağımız al değil mi
On yedili dedikleri
Yen(i) açılan gül değil mi...
Adamı olan herg ediyor
On yedili harb ediyor
Her nereye vardıyısam
Kız, gelin çifte gidiyor...
Aman Allah Dördüncü Ordu
Daha mı gelmedi yolcu
On yedili isteniyor
Bilmem gelin hayledici...
Hasıla yavrum hasıla
Memmedim gitti yesire
Kutnu döşeklerde yatan
Nasıl dayandın hasıra...
Çantamı sırtıma aldım
Şu benin önüne yardım
Alt(ı) oğlum asker deyince
Orda bir eferim aldım...
Kapımızda binek taşı
Ben oturrum karşı karşı
Ver oğlumu görücüyüm
Elin(i) öperim yüzbaşı...
Ağzında ışıldar dişi
Alnında parlardı kaşı
Ben getirdim, teslim ettim
Geri bana ver yüzbaşı...
Mızık(a) öter boruyunan
Al sancaklı nuruyunan
Her nereye vardıyısam
Bir gelin var, karıyınan...
Uyuyanlar hep uyandı
Kılıçlar kana boyandı
Yedi düvel baş kaldırdı
Anca Osmanlı dayandı...
Oğlum talime çıkmış da
Maşallah oğlum maşallah
Onbaşı olmuş diyorlar
Zabit olursun inşallah
Murat oğlumun iyisi
Çavuş gölgemin koyusu
Yusuf’um asker olunca
Sahal tutmamış dayısı
Potini aldım elime
Bağını çaldım belime
Ben oğlumu asker gördüm
Kurban oluyum ölüme
Yazılı kilim yazılı
Aydan gelirdi tazılı
Sarıkamış’ta harb ediyor
Ardı ufacık kuzulu
Bahçemizde lale bitmez
Dalında bülbüller ötmez
Ya neyleyim sürmel(i) eşim
Emir sıkı, bedel yatmaz
Yat da dizimde nazlayım
Kara kekilin düzleyim
Sene bir de, yıl on iki ay
Hangi bir gün yol gözleyim...
Motura gönlüm motura
Topu yükledik gatıra
Sabahaçak yatamıyom
Neler geliyor hatıra...
Bir gadın asker eyledim
Gitti Erzurum’dan öte
Vurmuşlar yiğit eşimi
Yeşil yalım tüte tüte...
Şarkışla Sarıgamış’tan
Bir haber verin Memiş’den
Ağır indir arabacı
Hastam inemez inişten...
Garaman’ı sıtma dutmuş
Mulla üstünü örttümola
Aslını bildir gardaşım
Düşman süngü dürtü mola...
Sansarlar bayrak galdırmış
Nerde oynanıyor gumar
Edem buna hayleylesin
Üç yetim de bir Gamer...
Top başından gürleyerek
Almış gitmiş yarısını
Atını içeri çekin
Edem satsın dorusunu...
Yağan yağmurun altında
Gara çadır var mıydı
Top gürleyip gelirkene
Siper yerin dar mıyıdı...
Gadanı alıyım çavuş
Nerede ettiniz dövüş
Daşına gurban olduğum
Gardaşın yattığı goğuş...
Yüksek hükümet sarayı
Var mı bu işin golayı
Gardaşı asker etmişler
Nerde taburu alayı...
Redifleri topluyorlar
Onlarda gaçmak derdinde
Nuri Memmet’in mezarın
Uşaklar görmüş Mardin’de...
Gine kavga sesleniyor
On altılı isteniyor
Gidenlerin biri gelmez
Silahları paslanıyor...
On altılı, on yedili
Alayından Alim uşak
Gadanı alırım binbaşı
Belini yara eylemiş kuşak...