SAMİ DAYANGAÇ


AĞLATAN KAFE (ÇERKEZ MÜZİĞİ)

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Ağlatan Kafe'nin hikayesi çok ama çok eskiye dayanır, yer ve mekan bilinmemektedir. Uzun yıllardır çalınır, sözleri yoktur. Notalar anlatır yaşanmış duyguları ve o imkansız ama bir o kadar da tutkulu olan bir aşkı... Melodi dile gelir, eğer çalan biliyorsa hikayesini... Ve şöyle başlar Kafkasya'da yaşanan bu imkansız ve bir o kadar da acıklı aşk;

Çevrede sayılan soylu bir ailenin tek kızının güzelliği ve asaleti dillerde dolaşır, genç delikanlı ise soylu olmayan bir ailenin ikinci oğludur. Cesur, bir o kadar da mert ve savaşçı bir erkektir. Kız ve delikanlı birbirlerine sevdalanırlar. Kızın ailesi bu ilişkiyi onaylamamaktadır. Gencin ailesinin soylu olmadığını gerekçe olarak öne sürerler. Kızın güzelliği tüm ülkede anılmaya başlar ve zamanın Rus Çarı kızın methini duyar, kızı görmek için köye gelir ve kızı görünce hayran kalır. Kızın babasından kızı ister, baba şaşkındır, büyüklere haber salınır, herkes ulu kestane ağacının altında toplanır, tartışılmaya başlanır ve sülalenin ileri gelenleri Çar’ın arzusunu kabul edilemez bulur "Bir Çar’a verilecek kızımız yoktur!" denir. Ve Çar’a haber salınır; bizde sana verilecek kız yoktur diye... Koskoca Çar sinirlenir ve "Bu nasıl bir sözdür?" der kabul edilmez bulur. Kızı kaçırmak için yola çıkar. Genç delikanlı ise olanlardan habersiz aşkı için ağıtlar yakmakta ve kavuşacakları günün hayali ile günleri eksiltmekte, kız ise çaresiz aşkı için her gün ağlamakta ve baba sözü ile aşkı arasında kalmaktan korkup zorlanmaktadır. Çar’ın kızı kaçırmak isteyişini haber alan büyükler çareler peşindedirler. Derken kızı sevdiği delikanlıya vermeyi uygun bulurlar ve Çar’a vermektense ‘soylu olmasa da bir dağlıya gelin etmek’ daha iyidir diye düşünürler... Bir an önce düğün hazırlıklarına başlanır, atlılar dört bir yana dağılır, haberler salınır tüm ellere düğünümüz var diye. İki gencin kalbi kavuşacak olmanın heyecanı ile atmaktadır. Düğün günü gelip çatar, dört bir yandan gelen misafirler ağırlanır, eğlenceler başlar... Çar çoktan gelmiş ve pusuda adamları ile hazır vaziyette kollamaktadır her bir yanı. Çar’ın bir emriyle tüm adamları kızı kaçırmak için düğün meydanını basarlar ve kızı alıp dağa kaçarlar. Ardından delikanlı peşlerine düşer. Çar’ın elinden sevdiğini alacaktır, dinlemez hiçbir söyleneni, aklında tek sevdiği vardır. Kız çaresiz yalvarır bırakmaları için, Çar gülerek izin vermeyeceğini söyler. Derken uçurum kenarından geçerken kız "Senin olmaktansa ölmeyi yeğlerim" diyerek kendini uçurumdan boşluğa bırakır ve delikanlının geçmekte olduğu yola düşer. Delikanlı koşar, sevdiğinin yerde yatan cansız vücudunu kucaklar ve köye geri döner... Köy matem havasındadır, cenaze hazırlanır ve kızı mezarlığa götürenlerin ardından yürür delikanlı... Ağzında mızıkası ile başlar bir melodi çalmaya. O günden sonra ne genç delikanlıyı gören olur, ne de Çarı... İşte bu melodi eskiden sevdalıların karşılıklı oynadıkları oyunda ‘Biz sevdalıyız, haberiniz olsun!’ manasına gelirmiş. Şimdilerde oynayanlar anlamını bilmediği içindir ki; dikkat etmeden hızlı oynamaktadır. Çünkü oyun, hikayesindeki hüzne uyarcasına ağır ve yavaş hareketlerle oynanır.