VELİ ALTINKAYA


ALİ CERAN´IN ARDINDAN...

Gündem - Veli Altınkaya


35 yıl önce...

Böyle bir ekim ayının son günleriydi... Serçeönü Mahallesi´ndeki  Helvacıdede mezarı ve çevresi, o tarihlerde ?Kayseri´nin Babıalisi´ olarak biliniyordu. Matbaalar, gazeteler genellikle Cumhuriyet?Meydanı´na 100-200 metre mesafedeki bu alandaydı.

Haziran´da yüksek okul bitmiş, ekim sonuna kadar da köyde tarla işlerini tamamlamış ve Kayseri´ye dönmüştüm. Araştırmaya, yazmaya ortaokuldan başlayan bir merakım vardı. Lise ve yüksekokul yıllarında kitap çalışmalarım başlamıştı bile...

Bu merak ve ilgiden olsa gerek, 1981´de Türkiye Gazetesi´nde bir yıl kadar ?fahri olarak´ muhabirlik yapmıştım.

Okul da, köydeki tarla işleri de bitmişti. Kış aylarında benim açımdan köyde yapacak fazlaca bir şey yoktu. Kayseri´ye geldiğim günün ertesinde bürosuna uğradığım, yüksek okuldan sınıf arkadaşım olan ve o tarihte muhasebecilik yapan Ziyaeddin Özpolat, (Ziya, uzun süredir?Kayseri´nin en seçkin mali müşavirlerinden biri olarak mesleğini yapıyor) bir yandan da dönemin önemli amatör takımlarından Sağlıkspor´da futbol oynuyordu. Amatörler o tarihlerde her maç sonrasında ertesi günün tüm yerel gazetelerini alır, genel olarak diğer maçların durumuna bakar, daha çok da kendilerine kaç yıldız verildiğini merak ederlerdi.

Ziya, okuduğu yerel gazetelerden Kayseri Olay´da ?muhabir aranıyor´ ilanı görmüş. Düvenönü´ndeki bürosuna uğradığımda, ?Gardaşım gazetede böyle bir ilan gördüm, sen bu işlere meraklısın uğrayıp görüşsene? dedi.

Aslında bir hafta kadar sonra Hava İkmal´in açtığı bir sınava girecektim. Gönlüm hep yazmaktan, araştırmaktan yana olduğu için, kendi kendime, ?Hava ikmale girip de ne yapacağım, gazetecilik daha iyi? diyerek Helvacıdede mezarının hemen yanındaki Büyükkışla İşhanı´nın birinci katında bulunan Kayseri Olay Gazetesi´nin kapısını çaldım.

Sonradan ?İdari İşler Müdürü´ olduğunu öğrendiğim kişiye; ?İlanınız üzerine iş başvurusu yapmaya geldim? dedim... ?Bir dakika arkadaş, sen işe alınırsan gazetede muhabir olarak çalışacaksın. Seni genel yayın yönetmenine götüreyim? dedi.

Genel?Yayın Yönetmeni İsmail?Parin´in odasına girdim. Beklediğimden uzun bir görüşme yaptık. O zamana kadar yaptığım araştırma ve kitap çalışmalarından bahsettim. Parin, ?Tamam işe alındın? dedi ve İdari İşler Müdürüne işe giriş talimatımı verdi. Bana da; ?Şurda çalışacaksın? diyerek üzerinde ?Yazı İşleri´ yazan bir oda gösterdiler.

İçeri girdim... Oda da, yuvarlak yüzlü, kısmen kıvırcık saçlı, üzerinde krem renkli pardesü bulunan, ilk etapta sert ve meraklı bakışlarını üzerime yöneltmiş, daktilo da haber yazan bir genç vardı...

İşte o genç Ali Ceran´dı...

İki yıla yakın Kayseri Olay´da beraber çalıştık. Ben gazeteye başladıktan bir yıl kadar sonra Yazı İşleri Müdürümüz olan Rıfat?Abi (Açıkgöz) askere gitti. Mehmet?Abi (Delibaş)  Spor Müdürümüzdü. Rıfat Abi´nin askere gitmesinden kısa süre sonra, Mehmet Abi, Ali ve diğer arkadaşlarla görüşmüş adeta ?toplu halde´ işten ayrılarak yeni bir gazete çıkartma kararı almışlardı. Aslında Mehmet?Abi de, Ali de bu kararı benimle paylaşmıştı. Ben de onlara ?Geliyorum´ demiştim. Gazetenin sahibi Hasan?Yılmaz´la yaptığım bir görüşme sonrasında ben kaldım, Mehmet Abi, Ali ve diğer arkadaşlar ayrıldı.?

Düvenönü´de Kayseri Ekspres´i çıkartmaya başladılar. Ali, sonra askere gitti... Dönüşte Mehmet Kürtüncü´nün sahibi, Rıfat Abi´nin genel?yayın yönetmeni olduğu Erciyes Gazetesi´nde bir süre çalıştıktan sonra, Orhan?Serpil´in Büro Şefliğini yaptığı İstanbul merkezli Güneş Gazetesi´nde 3-4 yıl muhabirlik yaptı Ali... Neredeyse Güneş´in bürosunu tek başına götürüyordu.

İstanbul gazetelerine Anadolu muhabirlerinin manşet olması çok kolay değildir. Ali, defalarca Güneş Gazetesi´ne manşet olmuş haberlere imza attı.

Galiba 90´ın başıydı. Ali, Rahmetli Şemsi Abi´nin (Şemsettin?Çetinsöz) genel yayın yönetmeni,  sektörümüzün önemli isimlerinden Yeğenağa Ailesi´nin de sahibi olduğu Kayseri Anadolu Haber Gazetesi´ne geldi. Bu gazetede haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü ve nihayet ortaklıkta yaptı.

Ben babamın vefatı gerekçesi ile köyüme gitme hesabıyla 1985´te gazeteden ayrılarak Kayseri Belediyesi´ne başlamıştım. Belediye´de on yıl çalıştıktan sonra ayrıldım. 1995 ocak ayının ilk haftası Anadolu Haber´e geldim. Ali ile burda yıllar sonra 11 ay kadar yeniden birlikte çalıştık. Sonra burdan da ayrılarak 6 Aralık 1995´de Kayseri Star?Haber´in kuruluşunu gerçekleştirdik. Ben Temmuz 97´de Erciyes Tv´ye geçmiştim...

Ali´de geçen 22 yıllık sürede Star Haber´i kesintisiz yayınladı.

Hoşgörün; aslında Ali´yi anlatmak için başlamıştım yazıya; ama belki de daha çok kendimden bahsettim.

14 Ekim (geçtiğimiz cumartesi) günü  özel aracımla İzmir´e gitmiştim. Gitmeden iki gün, yani vefatından bir hafta önce telefonda kısa bir görüşme yaptık Ali ile. Yaklaşık 15 gün önce yaptığımız telefon görüşmesi ise, ikimiz açısından da duygusaldı. ?Gardaşım şu başhekime bir sor bakalım durumum ne?? dedi.

Sordum, durumu iyi değildi. Bir vesile ile gazeteye uğramıştı; yine telefonda konuştuk; ?Başhekim ne  söyledi? Niye bana dönmedin? dedi.

?Korkulacak bir şey yok? dedim ve geçiştirdim. Aslında o her şeyi biliyordu. Bildiği için de bana vasiyet gibi bazı cümleler sarfetmişti.

Ne garip tecelli ve takdir...

Ali ile ilk eşi İlknur arasında müthiş bir sevgi vardı... Dillere destan efsanelerdeki gibi bir sevgi...

İlknur daha 28 yaşındayken, 17 Ekim 1993´te kalp krizinden hayatını kaybetmişti. 18 Ekim´de de gözyaşları içerisinde toprağa vermiştik İlknur´u... Ali, eşini kaybedişinin 24. yılında, yani 17 Ekim salı günü mezarına gidiyor ve muhtemel ki gönül dile ile Yaradan´a seslenerek, ?Ben de geliyorum? diyor. Ve eşinin toprağa verildiği gün, vefat ediyor.

35 yıllık tanışıklığımızda, kısa süreli ufak tefek kırgınlıklar yaşasak da hep gardaş gibiydik. ?Gibisi´ fazla gardaştık?Ali ile...

Ali, iyi bir gazeteciydi... Vatanseverdi, cumhuriyetçiydi, Atatürkçüydü, milliyetçiydi, bir çok kişinin algısının aksine, muhafazakardı da. Moda tabirle ?milli´ biriydi. Adam gibi adamdı. Dosttu... Sırdaştı...

Allah rahmet eylesin, benimle istişare etmeden 35 yıllık tanışıklığımız süresince kritik hiçbir karar almamıştı Ali... Karşılıklı birbirimizin ?sır küpü´ gibiydik.

Üzüldüm; hem de çok...

Genç yaşta gitti gardaşım.

Kızı Gülay´ı üç yıl kadar önce evlendirirken nasılda heyecanlıydı. Hastalığı barizleşince ara ara,  ?Ali inşallah Orhan´ın da, Hakan´ın da düğününü yapmadan gitmez? diye dua etmiştim.

Dua, takdiri, hele hele ölümle ilgili takdiri asla değiştirmiyor.

Sen bu dünyada epey çile çektin kardeşim. İnanıyorum ki bir gün hepimizin geleceği gerçek dünyada çile çekmeyeceksin. Emanetlerin, emanetimdir; ruhun şad olsun Aliciğim...