ASIM CENGİZ GÜR


ALLAH KOLAYLIK İSTER


Yüce Allah (c.c.) kullarını akledebilme melekesi ile yaratmıştır. İnsanlar, akıl ile düşünerek bir Yaradan olduğunu fark edebilme ve ona inanabilme becerisine sahiptir. Ancak, Allah´ın rızasını, emir ve yasaklarının nelerden oluştuğunu akıl yolu ile düşünme ile kendi başına bulamaz. Yüce Rabbimiz, göndermiş olduğu peygamberleri vasıtası ile emir ve yasaklarını bildirmiş, insanlara, dünya ve ahirette saade kavuşma yollarını göstermiştir. İşte buna ?Din? diyoruz. Allah (c.c.) katında gerçek din, İslam´dır ve İslam, yalnız bir kavmin, bir zümrenin değil, tüm insanlığın dinidir ve Adem aleyhisselam´dan Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´e kadar gönderilenler hep ?İslam Dini?dir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte, kendisinden once gelenlere insanlar eliyle karıştırılmış batılların ayıklanması, yanlışlıkların düzeltilmesi gerçekleşmiştir.
Din bir hayat tarzıdır ve Allah´a inanan kimseler, mü´minler, hayatlarını bu sistem içinde şekillendirir ve Yaradan´dan gelen emir ve yasaklara uyması gerektiğini bilir. Bu aslında zor birşey de değildir, ancak bazen şeytan ve nefis ve bazen insanların kendileri bunu zorlaştırır. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-I şeriflerinde:
"Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız" ve "Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah´a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız" buyurmuşlardır.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, din kolaylıklar üzerine bina edilmiştir, zorluklar üzerine değil. Yine Aziz Kitabımız´da ?Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez?, ?Allah dinde size bir güçlük yüklemedi? buyurulmaktadır. İyi niyetle de olsa dini zorlaştırmak, ibadet ve itaatte haddi aşmak, kolaylıklardan ruhsatlardan insanları yasaklamak ve bunu bir mürşid tavsiye ve kontrolü altında yapmamak daha iyi dindarlık değil, kendi nefsine eziyet etmek, başkalarını da dinden nefret ettirmektir. Çünkü bir insan ne kadar çok ibadet etse, sâlih ameller işlese Allah´ı da usandıramaz. Dinde hem azîmet, hem de ruhsat vardır. Azîmet yolunu tutan da, ruhsatı seçen de dindardır. Her iki durumda da haddi aşmamak, ifrat ve tefrite düşmemek en doğru davranıştır. Sevgili Peygamber EFendimiz (s.a.v.), ?Sİz Allah´ı usandıramazsınız? ve "Allah azîmeti sevdiği gibi, ruhsat yolunu tutanı da sever" buyurmuşlardır.
Yüce Allah (c.c.) hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemez. Hem kendi nefsimize hem de başkalarına yükleyeceğimiz işler de, takatimizi objektif olarak değerlendirmeli ve gücümüzün üstünde işlere kalkışarak muvaffakiyetsizliğe ve sonrasında da o işi-ameli-ibadeti terk yoluna gitmemeliyiz. Bazen öyle olur ki, nafileler ve faziletleri belirtilen çeşitli amellere o kadar çok koşturur ki insan, yorgun ve bitkin hale gelir ve aslında üzerine farz olan ibadetleri layıkı ile yapamayacak, farzlara vakit ayıramayacak duruma düşebilir. Bu sebeple hayatımızı yaşarken Allah´a yakınlık elde edebilmek, O´nun hoşnutluğunu elde edebilmek için gayret sarfederken, plan ve uygulamalarımız bu niyetimizden umduğumuz hallerden bizi uzaklaştırmasına fırsat vermemeliyiz.
Abdullah İbn-i Amr (r.a.), ibadete olan iştiyaki vesilesi ile Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in daha itidalli olması yönündeki tavsiyelerine ragmen bundan vazgeçmemiş ancak yaşlanıp da artık güç ve kuvvetten düştüğünde büyük bir pişmanlıkla "Keşke Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem´in ruhsatını kabul etmiş olsaydım" demister.
Notlarımızın başında aktarmış olduğumuz hadis-I şerifte, hayatımızı özellikle ibadetlerimizi değerlendirirken üç vakit özellikle tavsiye edilmiştir: Gündüzün evveli, günün sonları ve gecenin son üçte biri. Bilindiği gibi bu zamanlar, insanların en dinç olduğu anlardır. Hem ibadet, hem de çalışma için en uygun zamanlardır. Çünkü her üç vakit uyku zamanlarından sonraki dinlenilmiş-uyanıklık zamanlarıdır.
Ayşe annemizin (r.a.) rivayet ettiğine gore Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : "Sizden biriniz namaz kılarken uyku hali bastırırsa, kendisinden bu hal gidinceye kadar yatsın. Çünkü uykulu vaziyette namaz kılan kimse, belki de bilmeyerek, istiğfar edip Allah´tan bağışlanma dileyeceğim derken kendine söver, beddua eder" buyurmuşlar. Uykulu iken, düşünme, konuşma, hareket etme gibi faaliyetler durur; şuur hali kaybolur. Bu sebeple de, insan uykulu halde yaptığı işlerden sorumlu tutulmaz. Allah´a karşı yapılan ibadetlerimizin ise tam bir uyanıklık ve şuurluluk içinde olması gerekir. Namaz, bir anlamıyla; dua, yakarış, huzura varış, Allah´la yüzyüze geliş ve O´nunla konuşmadır. Bütün bu üstün nitelikleri taşıdığı için, gönül ve kalb uyanıklığına olduğu kadar, vücudun zindeliğine, canlılık ve diriliğine de ihtiyaç vardır. Uyuklama halindeki insan ise, ne söylediğinin farkında olmaz. İnsan uyuklarken hayır yerine şer, iyi yerine kötü, güzel yerine çirkin şeyler söyleyebilir. Şayet namaz veya ibadet halinde ise, iyilik yerine kötülük, hayır yerine şer, dua yerine beddua temennisinde bulunabilir. İşte bu sebeple Peygamber Efendimiz, uykulu halde namaz kılmayı, dua etmeyi uygun bulmamış, bilakis uyku hali geçecek kadar uyuduktan sonra ibadete devam edilmesini öğütlemiştir.
Kıymetli kardeşlerim! Her işimizde olduğu gibi ibadetlerde de ölçülü olmak, haddi aşmamaya gayret sarfetmek lazımdır. Bu demek değildir ki, daha mükemmeli için gayret sarf etmeyeceğiz. Tüm bunları bir ölçü içerisinde yapmayı usul haline getirmeliyiz. Allah ve rasulü´nün gösterdiği, öğrettiklerinden sapmadan, taviz vermeden, hem ibadetleri, hem yaşamımızı ve hem hayırlarımızı gücümüzün yettiği nisbette yapmaya çalışmalı, yasaklanmış her türlü işten olabildiğinde uzak durmalıdır. Bu şekilde hareket edenler cennetle, kurtuluşa ermekle, dünya ve âhiret saâdetine kavuşmakla müjdelenmiştir.
Yüce Allah (c.c.), ramazan-I ruhuna uygun geçirmeyi, ihya olmayı, günahlardan arınmış olarak Bayram´a kavuşmayı, cennet ve cemali ile şereflenebilmeyi nasib eylesin.
Bir güzel söz:
?Dürüst olmak erdemdir. Unutma ki hırsızlar bile başkanlarını, en dürüst olanlarından seçer.?