MUSTAFA GÜRBÜZ


AMAN HA TEK ÇİÇEKLE BAHAR GELMİYOR!

AMAN HA TEK ÇİÇEKLE BAHAR GELMİYOR!


Süper Lig’de bu hafta oynanacak maçlar öncesinde bir açıklama yapmak gerekiyor. O da iki temsilcimizin geçen haftayı galip kapaması ve alınan galibiyetler sonrasında yapılan açıklamalarda sanki her şey bitmiş gibi davranılmasıdır. Aslında ‘bir galibiyet futbolcuları ateşleyecek’ sözü hafta içinde yaşanan gelişmelere baktığımda futbolculardan çok yöneticileri rahatlatmışa benziyor. Futbolcuları zaten profesyonel olarak kabul ettiğimiz için (yani paralarını tam olarak aldıkları sürece) galibiyette alsalar mağlubiyette alsalar pek bir hallerinde durum değişikliği olmuyor. Burada taraftarın da ağzında bir söylem yer alıyor ki unu tartışmak gerekir. Kayserispor ve Erciyesspor’daki yönetici ve futbolculara şu mesajı veriyorlar; ‘Tek çiçekle bahar gelmez!’ Evet, bu söylem şu sıralar alınan galibiyetlerden sonra yapılan açıklamalar ve davranışlara hitaben yapılan özlü yorumlardan bazıları ki bence de çok haklılar. İki temsilcimizin de oynayacakları maçlarda her haftayı bir final olarak değerlendirmeleri gerekiyor. Çünkü hala ligin en alt sırasında iki takımımız yer alıyor. İşte durum böyle olunca da hafta sonunda oynanacak olan maçlarda alınacak galibiyetler ancak takımlardaki bazı olumsuz havayı dağıtacaktır. Ligde temsilcilerimizin galip geldiği geçen hafta unutulmamalıdır ki en yakından takip ettiğimiz ekiplerde boş durmadılar ve onlarda puan veya puanları hanelerine yazdırdılar...        

 

 

DOMBIRA’NIN TELLERİNE KİMLER KONAR?

 

 

Dombıra müziği Ak Parti’nin seçim müziğine ilham olması üzerine dün bir yazı yazmıştım. Bugün de Dombıra’nın hikayesini anlatacağımı söylemiştim. Dombıra dönüp dolaşıp bizdeki Tanbur olmuş mudur? Mevlana’nın “ben ne söylerim, Tanburam ne çalar” sözü meşhurdur.

Bağlama ile Dambıra arasında zaman farkından başka ne fark vardır? “Sivas ellerinde sazım çalınır” diyen ozana nazire olsun diye ben de şu cümleyi kurayım: Turan ellerinde dombıram çalınır.

Gelelim Dombıra’nın “yaratılış” hikayesine:

 

AĞACIN İÇİNDEKİ İKİ İP VE

HÜZÜN NAĞMELERİ

Dombıranın çıkışıyla ilgili yaygın olan efsane hüzünlü bir hikâyeyi barındırır. Eskiden bir hanın kızı fakir bir delikanlıya âşık olur ve gizli gizli buluşurlar. Bu durumu fark eden han, delikanlıyı öldürtür. Ölen delikanlıdan hamile kalan kız, bir kız ve bir oğlan doğurur. Dedikodudan korkan han, çocukları jalmavuza, yani cadıya öldürtmeyi düşünür. Jalmavuz çocukları gözün görmediği, kulağın duymadığı bir yere götürüp yemyeşil yüksek bir ağacın başına; kızı doğuya, oğlanı batıya doğru çevirip bağlar. Çocukların gözyaşlarının ağaca değdiği yer çürümeye başlar. İki bebeğin kalp atışı durduğunda bu ağaç da yaşamını durdurur.

Kız ise halk arasında söylenenlere dayanamayıp ikizlerini aramaya yola çıkar. Gitmediği yer, çıkmadığı dağ kalmaz. Üzüntüyle günleri geceleri uykusuz geçer; umutla ayları, ağlamakla yılları geçer.

Sonunda yorgun, hâlsiz kalan kız dinlenmek için çürümekte olan ağacın altına gelip uzanır. Uyuyakaldığında onu büyüleyici bir ses uyandırır. İyice dinleyince sesin ağaçtan geldiğini fark eder. Kız gündüz ikizlerini arar, gece ise bu ağacın altında hem dinlenir hem de ağaçtan gelen sesle gönlünü avutur. Günün birinde etrafına bakmak için ağaca tırmanırken onu devirir. Çok geçmeden rüzgâr esince ağaç tekrar canlanır. Kız onun sırrını araştırınca ağacın tepesinden dibine kadar oyuk olduğunu görür. Ağacın tepesinde incecik çekilmiş ipi görür. Bu ipler onun iki çocuğundan kalan iplerdir. Batıdaki ip serbest, doğudaki ip ise sert çekilerek bağlanmıştır. Ölmüş ikizinin ipleri olduğundan haberi olmayan kız ağacın bu şekilde bu güzel sesleri verdiğini anlar. Sonra kendisi de ağacı oyup iki ip bağlayıp çalmaya başlar. Çalınca çok güzel ses çıkarır alet. Kız, ipin gevşek olanına hüzünlü sesinden dolayı oğluna koyacağı Munlık (hüzün) ismini, sert çekilmiş ipe de sesinin acı olmasından dolayı kızına koyacağı Zarlık (aşırı üzüntü, hüzün) ismini verir. Aleti gece gündüz elinden bırakmayıp, ezgi besteleyip, halk arasında dolaşıp ikizlerini ararmış.

 

Dombırayı İki Telli Hâle Getiren

Cengizhan’ın Evlat Acısıdır

Dombıranın oluşumuyla ilgili başka efsane ise şu şekildedir: Cengizhan’ın büyük oğlu Joşıhan ava çıkar. Yaralı ceylanın peşini kovalarken vefat eder. Oğlundan habersiz kalan Cengizhan onun öldüğünü sezerek “Kim bana bu acı haberi söylerse onun boğazına kurşun dökeceğim.” der. Cengizhan’ın sertliğinden korkan vezirleri haberi vermeye cesaret edemezler. Buna daha çok sinirlenen Cengizhan tüm kahrını, acısını halktan çıkarmaya başlar ve halka zulmeder. Bu kadar ağır eziyetin altında kalan halkını bu ıstıraplardan kurtarmak ümidiyle Kerbuğa-küyşi Hanın huzuruna gelir, bildiklerini gizlemeden anlatmasını ister. Kerbuğa da bildiklerimi ben değil iki telim anlatsın der; “Aksak Ceylan” küyünü yazar ve dombırasıyla Cengizhan’a anlatır. Küyde Hanın katılığı, acımasızlığı, halkın çektiği ağır işkenceler, avcılık hayatı ve Joşıhan’ın ölümü anlatılır. Bunun hepsini çok iyi anlayan Cengizhan Kerbuğa’nın boğazına kurşun dökülmesini emreder. Fakat Kerbuğa acı gerçeklerin kendisi değil dombırasının ağzından çıktığını söyler. Böylece kurşun dombıranın gövdesine dökülür. Sıcak kurşuna dayanamayan dombıranın birkaç teli kopar, eskiden altı telli olan dombıra bugünkü iki telli hâlini alır.

Efsaneden anlaşıldığı gibi müzik dilinin derinliği, ustalığı gerektiren alet çalma tekniğinin gelişmesi, müzik aletleriyle ilgili efsanelerde önemli bir role sahiptir.

 

Türkünün Sözleri

Kara kış köyüme gelende

Lapa lapa kar yere düşende

Dombıramı alırım

Yürek sazımı çalarım

Kaygılarımı hiç söylenmem.

Dombıra sazımı işiten babalar 

Manasına kulak veren analar

İşittiğini akıl yorarak,

Yürekleri titreyerek

Göz yaşlarını esirgemezler.

Nogayların derdi sayısız, her gününde 

Yiğitlerin uyumadığı günlerde 

Yüreklerini cesaretlendiren 

Savaşlarda güç veren 

Görüp geçirmiş dombıra

 

İki Telli Dombıra Evlerin

Duvarlarını Süsler

Kazak Türkleri arasında dombıra en yaygın, değerli telli çalgılardan sayılmaktadır. Halk arasında bu çalgıdan atalarının kalbinin sesini, gönül şarkısını dinledikleri inancı yaygındır. O yüzden Kazakistan’da duvarında dombıra asılı olmayan ev yoktur. Bu aletin bu kadar yaygın olmasının en başta gelen nedeni kolay taşınabilir olmasıdır; ikinci nedeni ise yapılışının kolay oluşudur. Bu çalgı uzun ince saplı olup sap başından gövde ucuna kadar iki tel gerilmektedir. Gövde oyuk, üzeri ince tabakayla kaplıdır. Dombıra mızrapsız, parmak uçlarıyla çalınır. Gövdesi Kazak motifleriyle süslenen bu çalgı, bütün ağaçtan içi boşaltılarak yapılır. Telleri bağırsaktandır. Eski şeklinde kulak bulunmamakta, maytap yerine aşık kullanılmaktaymış. Müzikçilerin teknikleri arttıkça telli aletlerin eski şekli korunarak gelişmeye başlamış.