H. Ali YILDIRIM


BAĞIMLILIK VE DOYUMSUZLUK

Yeni Dünya - H. Ali YILDIRIM


Annesi ilkokul kapısında nöbet tutan çocukları bağımlı, binlerce oyuncağı olduğu halde yenisini isteyenleri de doyumsuz olarak görebiliriz. Sorunu doğru anlamak için buna biz ebeveynlerin sebep olduğunu baştan kabul etmemiz gerekiyor. Meselenin altında ya uygunsuz anne-bebek ilişkisi vardır ya da çocuklukta ebeveyn - büyük ebeveyn tarafından ?sevgi? kisvesi altında, doğallıktan uzak, aşırı dozlu, yapışkan, aşırı değerli gören, rüşvet yoluyla borçlandıran ve temeli kişilik kuşatmasına dayanan yoğun bir ilgi bombardımanı yaşatılmış olabilir. Ortaya çıkacak şey ?boğulma hissi? dir. Böyle bir durumda çocuğun suçlanmasının durumu daha da kötüye götüreceğinden kuşkunuz olmasın. Çünkü durum böyleyse o yaşta bir çocuğun yapabileceği bir şey yoktur. Mağdurdur çünkü kendi duygusunu ve aklını yönetme becerisi elinden alınarak bir tür duygusal felç yaşatılmıştır?   

Bebekken hepimiz doğası gereği anneye bağımlı idik, sonra sürünerek, sıralayarak ev içinde anneden kilometrelerce uzağa gittik (o yaşa göre öyle) ve böylece bağımlılığı yine anne desteği ile yendik. Ya da birçoğumuz anne istemediği için ayrışamadık ve ergenlikte de rahat bırakılmadığımız için konuyu halledemeyip bağımlı yetişkinler haline geldik. Bazı anneler bunu bilerek yapıyor ve çocuklarından birini aşırı ilgiye boğarak ilgi çıtasını yükseltiyor, aşırı doz ile bağımlı hale getiriyor ve kendini güvenceye alıyor. Mesele gelecek yatırımı, yöntem ise kişinin annesinin ayrılmaz parçası (Simbiyotik) haline getirilmesidir. Bu aşırılığa alışan çocuk ta yetişkin yaşamında kendisi olmayı beceremediği gibi normal ilgiyi de ilgiden sayamıyor. Tıpkı her gün 10 TL harçlık alan bir çocuğun daha sonra 1TL ile yetinmeyi reddetmesi gibi. Çünkü hiçbir ilgi dozu anne ilgisinin yerini tutmayacak, bu da bazılarını sonsuz arayışa sürükleyecektir. Burada düşünülmeyen şey anne öldükten sonra bu çocuğa ne olacağıdır. Bunun adına sevgi diyemeyiz çünkü hâkim duygu bencilliktir?

Bu tür annelere sorarsanız çok seviyordur ve saçını süpürge etmiştir. Kastedilen sonsuz haklara sahip olduğudur. Bu çıkış ?suçluluk? hissettirir ve her ayrışma denemesini otomatik olarak bastırır, kısır döngü oluşur. Eğer ?bir kişiden ?saçını süpürge etmek´ deyimini sıkça duyuyorsanız sevgiden ne anladığını sorgulamanız gerekir. Çünkü yaptıkları için bir bedel istiyor ve bu bedelin ne olduğunu tam da bilmiyordur. Aslında sonsuz bir bedel ama cevabı bilen yok. Oysa sevgi bedelsizdir, bunu hepimiz öğrenmiştik. Birinin bu şekilde kuşatılması zor bir durumdur. Çünkü ?borçlu ve suçlu? durumu ortaya çıkıyor, ödeyemezse arkasından haciz işlemleri geliyor. Haciz konusu nedir? Elbette kişinin yaşamıdır. Avukat tutma şansınız da yok çünkü ne olduğunu kavrayamıyorsunuz bile. Bu tür bir anneye konuyu anlatmak dağ devirmek kadar güçtür. Çünkü o da anneliği kendi annesinden öğrenmiş ve bunu normal saymaktadır. Bu tür anneler ya gizlice kurbanının evlenmesini engeller ya da kaçan kuşu rahat bırakmaz, kişi de kalan yaşamını olan biteni anlamaya çalışarak geçirir?

ERIKSON, bu sorunun oluşmaması için bebeklikte ?rastgele hayal kırıklığı? yaratılarak bebeğin ilgi yokluğuna alıştırılması gerektiğini söylüyor. Anne ortadan kaybolduğunda ne yapılacağı konusunda (zihinde anneyi hayal ederek avunma) eğitilmesi gerektiğini savunuyor. Yani bebeğin arada bir kısa süreli olarak yalnız bırakılması ve oluşan panik ve korku sonrasında uygun bir yaklaşımla ?Gördün mü bir şey yokmuş? mesajının iletilmesi gerekiyormuş. Ayrıca ergenliğini gerektiği gibi yaşayabilenler bir şekilde kendi kendini onarma yolunu bulabiliyormuş, tabi sıkboğaz edilmedilerse...

Öyleyse geriye şu kalıyor, her şeyin bir sınırı olmalı, sevmenin de. Yapışkan sevgi iyi sonuç vermiyor, bunaltıyor, boğuyor ve geri tepiyor. Ölçü ?yeteri kadar? olmalı, bunu da en iyi kişi kendisi bilebilir çünkü ?Yeteri kadar ne kadar?? sorusunun cevabı her duruma göre değişecektir?