ASIM CENGİZ GÜR


BİR VELδYE BENDE OLMAK

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Cumartesi notlarımızı Yavuz Sultan Selim Han´a ayırmıştık. Onun meşhur olmuş mısralarından bir tanesi de şu idi : ?Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş, / Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş?

Cumartesi günü doğumlarının hicri 124.yılı münasebetiyle, ?bende olunacak? böyle büyük velîlerden olduğuna inandığımız Mehmed Zâhid Kotku (rahmetullahi aleyh)´i anmaya niyetlendik. Hakiki bir dervişin, müridin, mürşidin nasıl olması gerektiğini gösteren ve Yüce Allah´ın rızasına götüren yolu aydınlatan kandillerden bir kandil olan Mehmed Zâhid Kotku (rahmetullahi aleyh) Kafkas göçmeni bir ailenin oğlu olarak 1897 yılında Osmanlı´nın ilk başkenti Bursa´da doğdu. 3 yaşındayken annesini kaybetti. Soyadı kanunu çıkınca ailesi ´Kotku´ soy ismini tercih etti. Kendilerinin nüfus cüzdanına düştüğü notta, ?Kotku´nun mütevazi anlamına geldiği yazılıdır.

Dünya Savaşı başladığında henüz 17 yaşında ve Bursa Sanat Mektebi´nde öğrenci iken, diğer dedelerimiz gibi okulunu yarıda bırakıp askere gitti. Altı yol boyunca bir çok cephede vazife yaptı, arkadaşlarının şehadetine şahit oldu; hastalıklar geçirdi.  Uzun askerlik vazifesinin ardından Osmanlı ordusu, Suriye´den çekilince bin bir güçlükle İstanbul´a geri dönebildi. İstanbul´a dönünce, askerliğinin son zamanlarını çeşitli dersler ve sohbetlere devam ederek değerlendirdi. 1920 yılında Ayasofya´da kıldığı Cuma namazının ardından gittiği Gümüşhanevi Tekkesi´nde tanıdığı (Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi (rahmetullahi aleyh)´in halifesi (Zamanın ulemasından ve Avar Türklerinden Müderris Abdullah Efendi´nin oğlu, Şeyh Şamil´in oğlu Gazi Mehmed Paşa komutasında Ruslara karşı uzun yıllar savaşmış, Arapça, Farsça ve Rusça konuşabilen bir Türk lehçeleri uzmanı, Mehmet Akif´in yakın dostu Abbas Hilmi Paşa´nın da yakın dostu; Sultan Vahdettin´in şeyhülislamlık teklifini de geri çevirmiş bir âlim olan) Ömer Ziyaeddin Efendi´ye intisap etti.

Henüz 27 yaşında icazetname ve hilafetname almıştı. 1925 yılında Tekkelerin kapatılması üzerine Bursa´ya dönüp evlendi. Kendisine ?Oğlum Mehemmed? diye hitap ettiğini hatıralarında aktardığı babasını 1929´da rahmet-i Rahman´a uğurladı. Babasının vefatı üzerine önce köyde sonra şehirde 1952 yılına kadar imamlık yaptı. 1952´de Gümüşhanevi Tekkesi postnişini Kazanlı Abdülaziz Bekkine´nin vefatından sonra İstanbul´a geri geldi. 1958´de İskenderpaşa Camii´ne tayin oldu ve vefat ettiği 1980 yılına kadar burada vazifesine devam etti. Mahmud Efendi´nin kıldırdığı cenazesi o zamana kadar İstanbul´un nadir gördüğü kalabalıklardan birine şahitlik ederek Süleymaniye Camii´ne defnedildi.

Mehmed Zahid Kotku (rahmetullahi Aleyh)´in sade ve gösterişsiz bir hayatı vardı. Derslerinde, Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî (rahmetullahi aleyh)´in derlediği Râmûzü´l-Ehâdis kitabını okuyup açıklardı. ´Selâmı yayınız´ hadisini şöyle açıklıyordu mesela: ?Selâm sâdece iyi dilek ve temennilerin sözle ifade edilmesinden ibaret kuru bir görev değildir. Gerçekte selâm, yolda karşılaştığımız bir kardeşimizin ihtiyacının var olup olmadığını, varsa bizimle giderilebilecek bir tarafının bulunup bulunmadığını öğrenip elimizden geleni yaptıktan sonra yola devam edip gitmektir?.

Kişisel çaba ve başarıların bir araya getirilerek ´toplum yararına´ yatırımlara dönüştürülmesine işaret etti. ?Bu kapının önünde cemaatin dizdiği otomobillerden rahatsız oluyorum! Yabancı diyarlara ekmek parası için giden işçilerin o diyarlara gitmemesi var iken buna mecbur kalınması beni üzüyor. O getirilen otomobillerin yerine atölyeler, fabrikalar kurulsa ve aç susuz vatandaşlara iş bulunsa, hem onlar İslam diyarında yaşama imkânı bulur, hem de biz, yabancıların kölesi olmazdık? diyordu.

Eşyaya ve olaylara, Peygamberin baktığı gibi bakmayı öğretti. Türkiye´nin ekonomik bağımlılığının doğrudan kültürel bağımlılığa dönüşeceğini tane tane anlatıyordu. Kültürel bağımlılığın da fark edilmez bir çürümeyle sonuçlanacağını söylüyordu. Tüm bu sohbetleri şeyh postunda yapıyordu. Batıya tutsaklıktan kurtulmak adına Müslümanların kalkınması için birleşmelerini, ibadet gibi algılamalarını istiyordu. ?Teşebbüsler, şirketleşerek yapılırsa daha kalıcı, daha güçlü, daha heybetli ve daha güzel olur? diyordu. Milli sanayinin kurulmasını öneren bir şeyh efendi düşünün işte.

Bağlılarına ve sohbetlerine gelenlere makam, mevki ve para tutkunu olmanın tehlikelerini anlatıyordu. Sohbetlerinden istifade edenler arasından bilim adamları, siyasiler, bakanlar, başbakanlar ve cumhurbaşkanları çıktılar ve millete hizmet ettiler.

Türkiye´nin ilk yerli motor fabrikasının, adı sonraları Pancar Motor´a dönüşecek olan Gümüş Motor Fabrikası´nın ilk sermayesini koyan ve kuruluşuna öncülük eden bir mürşid idi. Zamanımızın hadisi/sünneti dışlayan hoca(!)ların aksine, hayatta sünnetlerin ihya edilmesi, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in yaşamına uygun yaşanması, her hâl ve kârda Efendimiz (s.a.v.)´e uyulmasını tavsiye eden ve öncelikle uygulayıcı olarak örnek olurdu.

Vefatından bir hafta önce, Hac dönüşü, bir hayatın özeti olarak : ?Dünyada her şey boş, para da boş, kitap da boş, dervişlik de boş, şöhret de boş. Mühim olan iyi bir kul olabilmektir. Ne dervişlikte, ne şeyhlikte iş yok. İş, Allah´ın rızasını kazanabilmekte. İş, Allah´a sevgili kul olabilmekte? demişlerdi.

Aziz Kitabımızda, Yunus Sûresinde buyuruluyor: ?Haberiniz olsun ki Allah´ın velîlerine (dostlarına) hiçbir korku yoktur, onlar üzülecek de değillerdir. Onlar, (Allah´a) iman eden ve emirlerine uygun yaşayanlardır. Onlar için dünya hayatında da âhiret hayatında da müjde(ler) vardır. Allah´ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu (müjdeye erişmek) en büyük mutluluk (ve kurtuluş)tur?.