SAMİ DAYANGAÇ


BİR ANI

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Sevgili okur; 80’li yılların başından beri zaman zaman, farklı gazetelerde köşe yazıları, röportajlar yaparak huzurlarınızda olduk. Bu günden başlayarak 40 yılı aşkın dostumuz, kardeşimiz, kötü günümüzde hep yanımızda bulduğumuz Veli Altınkaya'nın yönetiminde bu gazetede sizlerle buluşmanın heyecan ve mutluluğu içindeyiz.

İlk yazı, ilk heyecan. İlk yazımızı bir anı ile takdim etmek isteriz...

 

2000’li yılların başında, o zaman yöneticisi olduğumuz Şehir Tiyatrosu’na 1.85 boylarında, 23 yaşında bir kardeşimiz geldi, “Efendim ben hastayım, bir sanatçı gelip burada program yapsa destek olur musunuz?“ dedi. “Elbette oluruz” diye yolcu ettik. Öğleden sonra elinde kağıtlarla geldi, “Abi, ben duygu sömürüsü yapmıyorum, bunlar da hasta olduğumu gösteren belgeler” dedi. Cidden Erciyes Üniversitesi Hastanesi’nce düzenlenen mide kanseri raporuydu. Adı Ömer’di.

Üç gün sonra Ömer heyecanla geldi, zayıf bedeni sanki biraz dikleşmişti, “Abi, İbrahim Sadri gelecek hem de para almadan…”  Çok heyecanlandık, İbrahim Sadri’nin büyük çıkış yaptığı dönem. Hemen belediye başkanlarımızı bizzat arayıp durumu izah ettik, üç başkan da ceplerinden gerekli parayı yolladılar. Biz de salon ücreti almayacaktık(Sayın Özhaseki, Sayın Bekir Yıldız ve Sayın Büyükkılıç).

Afişler basılmış, biletler tamamen satılmıştı(Ömer de dışarıda bilet sattı, belediye başkanlarının biletlerinin sadece parasını verdik), büyük gün gelip çattı. Salon tıklım tıklım dolu, hatta ayakta dahi yer yok. İbrahim Sadri nezaketen odamıza geldi, ücretsiz geldiği için Ömer adına teşekkür ettik, “Büyütmeyin bunda ne var ki?” diye eşsiz hoşgörü ve tevazu gösterdi.

Program başladı, en önde Ömer'in ailesi ve bizler… İbrahim Sadri hayır işi diye boş vermeyip müthiş bir program yaptı, hatta daha da özen gösterdi, bitiş saatini 30 dakika uzattı. Program bitiminde izleyenler çok memnun, yağız delikanlı Ömer, tedavisinde kullanacağı parayı da bulmanın mutluluğu içinde, herkes evlerinin yolunu tuttu. Ömer kardeşimin program sonrası yanımıza gelip sarılmasını hala unutamıyoruz.

Aradan birkaç hafta geçti aklımıza Ömer geldi, tedavisi nasıl gidiyordu? Hatta her yaştaki gencin ağabeyi Bekir Yıldız “Arayıp bir ihtiyaçları var mı, sor” dedi. Aradık dostlar, aradık elbette. Ömer’in telefonunu merak ve heyecanla, güzel bir haber alabilmenin heyecanı ile aradık, ablası çıktı telefona. Kendimizi tanıtıp, “Abla Ömer nasıl oldu?” dedik. Telefonda sessizlik, sonra...

“Ömerimizi üç gün önce kaybettik” cümlesi o kadar acı geldi ki… Evet, 23 yaşında hayalleri olan Ömer'imiz ahirete gitmişti.

Bunu anlatırken İbrahim Sadri gibi, özellikle o yılların flaş isminin menajerine rağmen ücret almadan sahne alması bize göre büyük hayır işiydi. İbrahim Sadri'ye salonun neredeyse tamamının biletlerinin üç belediye başkanınca ceplerinden alındığını açıklamamız o büyük sanatçıyı da fazlasıyla duygulandırdı. Ama ne çare ki bu gayretler Ömer’i yaşatmaya yetmedi. Hayalleri, umutları olan genç Ömer hayattan kayıp gitti.

Hayatta iken kıymet bilelim, dünya fani, ölüm ani. Geri dönüşü olmayan yollar var. Mekanı cennet olsun.

İlk yazı, ilk heyecan, hoş görün...