VELİ ALTINKAYA


Bir asır Sonra Kayseri ne şekilde olacak?

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA - Tekrar Yazıları


Yukarıdaki başlık Kayseri Halkevi Dergisi’nin Mayıs 1938 tarihli üçüncü sayısında devrin Nafia (Bayındırlık) Başkatibi Sahir Uzel’in imzasını taşıyan bir yazıya ait.

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere Nafia Başkatibi Sahir Uzel yüz yıl sonraki Kayseri’yi tahayyül etmiş... Acaba bugün hangimiz 2113 yılının Kayseri’sini tahayyül eden ve sonuç alabilen böyle bir yazı yazabiliriz. Bırakın yüz yıl sonrayı 37 yıl sonrası için, yani 2050’ye dair öngörülerimiz ne ki...

Önceki çalıştığım gazetede yayımladığım bu yazının bir fotokopisini iki yıl kadar önce bana veren Kadir Dayıoğlu Abime de huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum. Yaz ayları ile birlikte bir seçim süreci yaşayacağız. Kayseri bu kez il genelinde bir yerel seçim yaşayacak. Aday olacaklara ışık tutması, sadece şehir merkezi değil, ilin geneline yönelik uzun vadeli projeksiyonlar oluşturması açısından yazıyı yeniden yayımlama ihtiyacı hissettim.

Fazla yoruma girmeden, Sahir Bey’in Erciyes Halkevi Dergisi’ nde Mayıs 1938’de yazdığı yazısını bazı tashih hatalarını düzelterek aynen aktarıyorum.

“Bundan tam bir asır sonra ve 2038 yılı içindeyiz. Kayseri adını değiştirip Erciyes olmuş. Şehir bir kolunu 3980’lik Erciyes’in bağrına atıp, öbür kolunu Erkilet sırtlarının boynuna sarmış. Bu yamaçların ara yerindeki geniş ova üstünde milyonluk nüfusu ile 115. yıldönümünü yaşayan büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin endüstri diyarlarından birisi meydana gelmiş.

Zamantı suyu geniş kanallarla şehre kadar getirtilip, üzerine müteaddit asma köprüler kurulmuş. Suda irili ufaklı vapurlar, motorbotlar işlemeye başlamış.

Erciyes şehri, örümcek ağı gibi dört yandan kıvrılarak, bükülerek gelen birçok şimendiferlerin uğrağı bulunuyor.

Yüksek ve iri vücutlu apartmanlar, oteller, ticarethaneler, çeşit çeşit yapılar gerili bir ip durumu gibi asfalt bulvarların, caddelerin üzerine birer birer sabun kalıbı gibi oturtulmuş. Bu caddeler, terzi makasından çıkmış gibi, bir boydaki ağaçlarla, heykellerle süslü.

Eski eserler arasına katılıp çevresi geniş bahçelerle süslenen büyük camilerin yüksek minareleri, yüksek binalarla bir boyda.

Üniversite meydanının orta yerinde muhteşem Cumhuriyet abidesi yükseliyor.

İçinde birçok asansörün inip çıktığı ve insanların arı kovanı gibi çalıştığı şu hükümet sarayı, Cumhuriyet Meydanı’na bakan kuruntulu oturuşuyla, milyonluk nüfusun direksiyonunu çıtır çıtır işletiyor.

Caddelerde sürülerle tramvay, binlerce elektrikli otomobil, şehir içindeki geliş-gidişi semada yüzlerce tayyare şehirlerarası ulaşımı temin ediyor.

Şehrin bir kaç semtinde tayyarelerin iniş ve kalkışı için geniş meydanlıklar var. Hükümet merkezi olan Ankara’ya saatte bir kez filolarla hava postaları kalkıp-iniyor.

250 bin kişiyi anfili göğsünde ferah ferah barındıran büyük stadyum da günün her saatinde her türlü oyunlar, maçlar yapılıp seyrediliyor.

Erciyes Dağı, dağ sporları yapıp, hava tebdili için gelenlere en güzel eğlence mahalli olmuş. Tepeye kadar kenarları duvarla çevrili helezonlu iki asfalt yol kafile kafile gelen turistlerin cevelangahıdır (Gezi alanı).

Büyük dokuma kombinasının bir ucu Erkilet yamaçlarına kadar tırmanmış, 150 bin amele ile çalışan bu fabrika Zamantı’dan vapurların, karadan elektrikli şimendiferlerin taşıdığı balya balya pamuklar vinçlerle indirilirken, öbür taraftan fabrikanın çıkardığı kumaşlarda balya balya yükletilip Türkiye’nin en büyük pazarı olan Asya’ya ve Asya’yı şarka sevk ediliyor.

Erciyes şehrini cenup (güney) vilayetlerine bağlayan elektrikli şimendifer katarları Erciyes Dağı’nın dibinden açılan büyük tünelden geçerek Arabistan’a ticaret malı taşıyor.

Zamantı’nın yemyeşil yamaçlarında villalar, şatolar, köşkler, zincirleme uzayıp gidiyor.

Erkilet gibi yakın şehirler büyük Erciyes vilayetinin birer mahallesi şekline girmiş, asfalt yollarla birbirine bağlanmıştır.

Ali Dağı’nın tepesinde 5 bin yataklı bir hastane, Tekir Yaylası’ nın böğründe 3 binlik bir sanatoryum milyonluk şehre hayat ve sıhhat dağıtıyor.

Şehirdeki fabrikaların bacalarından çıkan duman, Kızılırmak kanalının enginlerinde bulutlaşıp kalıyor.

Fabrika düdükleri şehrin ufuklarında akis yapıyor. Bir tarafta on binlerce işçi yatağından taşan sel gibi, türlü türlü hakil vasıtaları ile şehre inerken ikinci ekip olarak iş görecekler de mabede girer gibi işlerine giriyor.

Kuruyan gölün bıraktığı şu düpdüz ova, şimdi yemyeşil bir orman gibi muntazam dikili ağaçlarla dalgalanıp içinden nefes alıyor.

Düzinelerle caddeler günde iki kere, tahta siler gibi, büyük barajın dağıttığı sularla caddeleri gıcır gıcır yıkıyor. Ne semada bir toz, ne sokaklarda bir kir var.

Mesai, insanların hamuruna maya olmuş, bilet otomatikleşip, fikir kuvveti her yerde bir harika yaratmıştır.

Büyük Türkiye Cumhuriyeti’ nin denizde muhteşem ecnebi vapurlar, karada kıskanç ırk ve milletler, havada huzurumuza haset yabancı tayyareler tarafından ürpertili bir korku ile selamlanan büyük bayrağı, Erciyes’in 3980’ lik tepesinden milli emniyet ve refah sembolü halinde bütün Türk Milleti’ne haykırıyor:

-Ey Türk Milleti Cihan tarihi seninle kapanacaktır.

O devirde Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi okunurken, şu yüz senelik şimşekleme ilerleyişin bu ucunda yaşayan bugünkü biz Kayserililere onlar bakıp acıyacak. Bu yüzyılın öbür ucunda yaşayacak insanlara şimdi bizim bakıp imrendiğimiz gibi...

Cumhuriyet rejimi, benim bu hülyamı tahakkuk ettirmeye muktedirdir. Amenna!...”

 

(15 Mart 2013 tarihli tekrar yazı)