ASIM CENGİZ GÜR


BİR BAŞKA GERÇEK

BİR BAŞKA GERÇEK


Geçici bir hayat sürüyoruz. Günler, aylar, yıllar hızla akıp gidiyor. Daha “anne”, “baba” der ve büyükleri sevindirirken bir bakıyoruz ki ihtiyarlamışız, belimiz bükülmüş. Bir gün de, “emanet”i almaya gelivermişler. Unuttuğumuz, unutmaya çalıştığımız ölüm geldiğinde, “eyvah! Zaman ne kadar çabuk geçmiş” diyor, yapmamız gerekip de yapmadıklarımızı, yapmamamız gerekip de yaptıklarımızı bir filim gibi gözümüzün önünden geçiriyoruz amma, artık iş işten geçmiş oluyor. Koca Yörük Yunus Emre’nin dediği gibi (Allah ondan razı olsun):

“Geldi, geçti ömrüm benim,

Şol yel esip geçmiş gibi.

Hele bana şöyle geldi:

Bir göz yumup, açmış gibi”

Az söz ile, büyük hakikatler ancak böyle söyledir, Allah dostlarından böyle inciler dökülür. Hakikaten de ömrümüz böyle geçip gider. O halde bu hakikati “en büyük vaiz” olarak bilelim ve ömrümüzün bir göz yumup, açınca bitecek olduğu bilinci ile hayatımızı hayırlı iş ve amellerle dolduralım.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

Salih amellere, hayırlara koşturun, ölüm gelmeden önce buyuruyor. Salih amel işlemeyi ve hayır hasenatlar yapmayı ertelemeyelim. Belki yarınımız olmayacak bu dünyada. Şeytan-ı lâin, salih amelleri ve hayrı işletmemek için erteletmeye çalışır, “biraz sonra yaparsın”, “yarın yaparsın”, “henüz gençsin, ileride yaparsın”, “çalışmak da ibadettir, işlerin bitip emekli olunca yaparsın” vesair düşünceler ile çengeller, kancalar atar. Halbuki hayır işlerde acele etmek, bir an önce yapmak gerekir.

Ölüm gerçeği bize bir şeyi daha hatırlatıyor. “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn”, biz Allah’tan geldik ve nihayet hesap vermek üzere yine O’na döneceğiz. O halde, huzura varırken nasıl olmamız gerekliyse bizim hayrımıza olarak, hayatımızı da o şekilde tanzim etmeliyiz. Ve tevbe: eksikliğimiz, aczimiz, kusurumuz sebebiyle Allah’ın rızası dışında yaptığımız işlerden dönme, bir daha onu yapmama iradesi. Her daim, ağzı dualı, tevbeli olmalıyız.

Tevbe, Allah’a dönmek demektir. Hazreti Ali efendimiz (Allah ondan razı olsun):

“Dil ile yapılan tevbe, yalancıların tevbesidir” buyurmuşlar. Hakikaten tevbe, sadece ağzıyla “Tevbe Yâ Rabbi!” demek değildir. Tevbe’nin dille söylenmesinin yanında esasen fiilen olması gerekir.

Tevbede, hatalı, kusurlu, eksik ve noksan olduğumuzun ve bunu ancak Yüce Mevla’nın affedeceğinin bilincinde olmamız gerekiyor. Ayrıca, bu günaha bir daha dönmeme azmimizin de olması. Demek ki, “Ey Rabbim! Ben senin eksik, aciz kulunum. Bu sebeple vermiş olduğunuz emirler, koymuş olduğun yasaklara uymada hatalı davrandım. Günahlarımı affedecek başka bir mercide yoktur. Bu sebeple huzuruna geldim. Beni affet, beni bağışla” diye yakarmak ve “Ben bir daha bu günahlara düşmeme, bu günahlara dönmeme konusunda da azim ve gayret içinde olacağım” demek lazımdır.

Günahın affedilebilmesi için bir diğer husus da, işlenen günah bir kul hakkı ile de ilgili ise, o kulla helalleşmek gerekir. Çünkü Yüce Rabbimiz’in, kul haklarını affetmeyeceğini, ancak hak sahibi tarafından affedilebileceğini Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) haber vermektedir.

“Ölüm gelmeden önce, tevbede acele edin” buyurmuş efendimiz (s.a.v.). Ölüm ne zaman? Bilemiyoruz, belki yarın, belki yarından da yakın. O halde Yüce Allah’a dönüşümüzü hemen ve sözde değil özde olarak yapmalı, hataları günahları bırakıp, iyi kul olmaya çaba göstermeliyiz.

Yüce Allah, ölümden ibret alıp, hayatımızı Yüce Allah’ın rızası doğrultusunda yaşamaya hepimizi muvaffak eylesin. Bizleri gafletten, cehaletten kurtarsın. Kâmil mü’minler olarak, kendisine muti kullar olarak yaşatsın. İhlas ile ibadet ve kulluk etmeyi bize nasib eylesin.

Yüce Allah’ın verdiği nimetlere şükür halinde olmayı, her anımızı kendisini en güzel şekilde zikirle geçirmeyi ve kendisine en güzel tarzda ibadet etmeye bizleri muvaffak eylesin.

Bizim dünya ve ahirette yardımcılarımız, teminatımız olan evlatlarımızı, nesillerimizi de rızasına uygun, güzel, salih insanlar olarak yetiştirmeyi nasib eylesin. Evlatlarımızı, onların evlatlarını, kıyamet kopuncaya kadar neslimizden gelecek insanları, hep sevdiği mü’min kullardan ve din-i Mübin-i İslam’ın yardımcıları eylesin.

Kötü huylarımızı alsın, bize iyi huşlar versin. Nefislerimizi ıslah edebilmeyi, haramlara günahlara bulaşmamayı, şeytana kanmamayı nasib eylesin.

Bu fâni dünyada bir müddet durup biz de gideceğimiz hakikatinden bizi uzaklaştırmasın. Bu geçici dünyanın geçici ve aldatıcı lezzetlerine kapılıp, ahireti unutanlardan eylemesin. Daima ahireti düşünüp, ahiret için çalışmayı nasib eylesin.

Ümmet-i Muhammed kardeşlerimize her yerde yardım eylesin. Çarpışan mücahid kardeşlerimizi kâfirlere karşı, müşriklere karşı mansur ve muzaffer ve gàlib eylesin. İslâm beldelerinde müslümanların başına musallat olmuş zâlimleri, fâsıkları, fâcirleri onların başından def eylesin, uzaklaştırsın. Mü`minlere mü`minleri seven, mü`minlerden sâlih idareciler ihsan eylesin ve onları görünmez orduları ile desteklesin.

Mü’minlerin gönüllerini birbirlerine ısındırsın, mü’minleri birbirlerine sevdirsin; gerçek anlamda kardeşler eylesin.