VELİ ALTINKAYA


BİR DOKTORUN FERYADI

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA


Sağlık Bakanlığı korana virüs konusunda çok önemli tedbirler aldı. Bu tedbirler sayesinde ülkemiz dünyayı sarsan bu virüsle mücadelede alkış aldı.

Tüm sağlıkçılar dahil, ilgili herkes virüsle mücadele konusunda seferber oldu... Ve bugün şükürler olsun ki Türkiye bu süreci en az zayiatla atlatıyor...

Elbette bu virüsün doğal hayata, ekonomiye olumsuz yansımaları var. Ama İtalya gibi birçok ülke çok daha ağır bedeller ödedi, ödüyor. Avrupa ülkeleri Çin’de bu olay ortaya çıktığı zaman adeta kulaklarını kapattılar. Ama Çin, virüsü kısmen kontrol altına alırken Avrupa adeta yanıyor. Sadece İtalya’da hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bini buldu.

Dr. Daniele Machini İtalya’nın Bergamo Humanitas Gavatseni Hastanesi’nde görev yapıyor. Aşağıdaki satırlar Dr. Machini’nin not defterine yazdığı samimi cümleler. Eminim okuyunca siz de etkileneceksiniz.

“... Büyük bir trajedi yaşanıyor ülkemizde. Yaşlı hastalar ölmeden önce ağlayarak bize yalvarıyorlar. En yakınları ile vedalaşmak istiyorlar. Tek başına ölmek istemiyorlar. Yakınları ile kamera aracılığıyla vedalaşıyorlar. Ölmeden önce bilinçlerini kaybetmiyorlar. Komaya girmiyorlar. Can çekişiyorlar. Boğuluyorlar. Her şeyin farkındalar…

Genelde karı koca aynı gün ölüyorlar. Çocukları torunları uzaktalar...

Bu hastalık gripten çok çok daha ağır geçiyor. İnanın çok çok daha farklı. Lütfen ona grip demeyin. Alakası yok. Hastalar en az 7 gün, 10 gün evde kalıyor... Kimseye bulaştırmak istemiyorlar…

Ateşleri çok yüksek... Ağırlaşınca geliyorlar. Çünkü artık dayanamıyorlar boğulma hissine... Nefes alamıyorlar. Oksijene ihtiyaçları var...

Bu virüs için ilaçlar çok az. Biz sadece yardım etmeye çalışıyoruz. Ama her şey hastaya bağlı. Erken ya da geç hastaneye gelmeleri hiçbir şey değiştirmiyor. Son, aynı son. Yaşlılar dayanamıyor...

Hemşirelerin gözlerinden yaşlar akıyor. Herkesi kurtaramıyoruz, farkındayız. Hayati fonksiyonları düşük olanların sonu belli. Makineler yalan söylemiyor.

Çok acil yeni yataklara ihtiyacımız var...

Ağırlaşanlar çok fazla. Hastanelere akın akın geliyorlar. En ağır hastaların isimleri kırmızı ile yazılı. Ki artık başka bir renk yok. Herkese aynı prosedürler uygulanıyor. Hastalık aynı... Yaygın Pnömoni... Çift taraflı. Lütfen söyleyin, hangi grip bu trajediye sebep olur?

Grip bu kadar bulaşıcı değildir ve çok nadir pnömoniye dönüşür. Bu virüs ise çok farklı. İnanılmaz bulaşıcı ve inanılmaz ağır seyrediyor belirli bir grup için. Genç insanlarda basit bir grip gibi geçen hastalık yaşlılarda değişiyor...

Bizim ülkemizde yaşlı insanlarımız çok ve 65 yaş üstü neredeyse herkesin kronik hastalığı bulunur.

Diyabet... Yüksek tansiyon... Ne yazık ki ağır hasta olan gençler de var. Onları görürseniz genç olduğunuza sevinme sebebiniz kalmaz...

Hastanede artık, cerrah, ortopedi uzmanı, kadın doğum, göz ya da cildiyeci yok. Hepsi korona virüs savaşçısı oldu. Bütün bölümler bu hastalıkla savaşıyor...

Hastalar saat başı çoğalıyor. Test sonuçları arka arkaya geliyor...

Pozitif.

Pozitif.

Pozitif…

Bütün hastaların evrakları üzerinde aynı şikayetler yazılı. Yüksek ateş... Nefes darlığı... Öksürük... Boğulma hissi...

Çoğu yoğun bakımda...

Bazıları zor nefes alıyor, oksijen maskeleri altında...

Bazıları artık nefes almıyor. Yoğun bakım üniteleri doldu. Yenileri açıldı... Oksijen makineleri altından değerli...

Artık hastanede ameliyatlar yapılmıyor. Ameliyathaneler de yoğun bakıma dönüştürüldü... İnanamıyorum. Her şey o kadar çabuk gelişti ki. Hepimiz çok yorgunuz. Kimse durmak istemiyor. Herkes gece yarılarına kadar hastanede. Doktorlar hemşire gibi çalışıyor.

Ben bir doktor olarak 2 haftadan beri evime gidemiyorum. Ailem için korkuyorum. Bulaşırsa onlardan da yaşlı akrabalarımıza bulaşır. Kamera ile çocuğumla görüşüyorum. Ara sıra fotoğrafına bakıyor, ağlıyorum...

Bizim suçumuz yok... Sizin de suçunuz yok... Bize bu hastalığın, bu kadar tehlikeli olduğunu söylemeyenler suçlu. Bizden sakladılar. Basit bir grip gibi lanse ettiler. Oysa durum farklıydı. Önlem alınmadı...

Geç kalındı...

Lütfen evlerinizden çıkmayın! Bizi dinleyin. Sadece çok acil durumda çıkın. Kesinlikle markete alışverişe gitmeyin. Bu en kötüsüdür. Herkes ilk önce oraya gider. Hasta birisi ile orada görüşmeniz büyük olasılıktır... Kapanmaya az kala gidin. Az insan varken alış veriş yapın...

Basit maskeler kullanın. FFP2 FFP3’leri bize bırakın. Artık maske bulmak çok zorlaştı. Bizim de sağlığımız risk altında... Bazı doktorlarımız artık virüs taşıyıcısı oldular. Onlar da ne yazık ki en yakınlarına bulaştırdı. Birçoğunun akrabası hayat ile ölüm arasında. Kaybedilmek üzere…

Lütfen kendinizi koruyun. Önlem alın... Yaşlılarınıza söyleyin dışarı çıkmasınlar. Hastalarınıza da yasaklayın. Yiyeceklerini siz alın.

Bizim evde kalma seçeneğimiz yok. Bu bizim işimiz. Son günlerde hiç alışık olmadığımız işler yapıyoruz. Ama yapmak zorundayız... Bizim görevimiz insanları kurtarmak… Bunu bazen başaramasak da, ağır hastalara yardım edemesek de, son dakikalarına kadar yanlarındayız...

Biz doktorlar sürekli risk altındayız. Eskiden de öyleydik. Hasta AIDS’li ya da Hepatit’li olup olmadığını bilmeden kan testlerini yapıyorduk. Bazen iğne bizim elimize de batıyordu. Korkuyorduk. Acaba bulaştı mı diye, kendimize de testler yapıyorduk. Sonra da mide bulantılarına sebep olacak ilaçlar almak zorundayız.

Ve ne yazık ki her üzüntümüzü de evimize taşıyoruz... Tamamen insanca davranıyoruz... Eğer ağır hastayı tedavi edemesek bile acılarını en aza indirmeye çalışıyoruz. Simdi bize kahraman diyorlar. Oysa daha dün bizi suçluyorlardı...

Yarın her şey geçtikten sonra bizim yaptıklarımız da unutulacak. Her şeyin unutulduğu gibi...

Şimdi düşünelim hep birlikte...

Biz doktorlar hastanede bulunan insanların yaşamlarına dokunabiliyoruz. Onları yaşatmaya çalışıyoruz. Lütfen epidemiden uzak olsanız da dikkat edin. Kalabalık yerlerden uzak durun... Sinemaya, müzeye, spora gitmeyin. Lütfen yaşlı insanlara acıyın... Onların hayatı sizin elinizde...

Siz ise bizden çok daha fazla insanın hayatına dokunabilirsiniz...

Onları koruyabilirsiniz...

Bunları paylaşın... Tüm İtalya okusun… Henüz çok geç olmadan...”