H. Ali YILDIRIM


BU VİRÜS BİYOLOJİK Mİ SOSYOLOJİK Mİ?

YENİ DÜNYA - H. Ali YILDIRIM


Corona’nın hep biyolojik yönüne odaklanıyoruz ama sosyolojik olarak yaptıkları da var. En başta alışkanlıklarımızı değiştiriyor, insanları evde tutuyor, sosyalleşmeyi bitiriyor, elektronik para ve elektronik alışverişe zorluyor, eğitimi internete indirgiyor, doğal yerine sanal ortama yoğunlaştırıyor, 65 yaş üstünü dışlayarak internet kullanabilen genç nesli ön plana çıkarıyor. İnsanlar uysallaşıyor, savaşlar duruyor, şiddet azalıyor, toplu hareketler, ayaklanmalar sıfıra iniyor, toplu düşünmek yerine bireysel düşünme ve bireysel hareket etme ön plana çıkıyor.  Tamam, da böyle olunca ne oluyor? Bence iki şey oluyor;

Birincisi dünyanın her yerinde aynı problem yaşandığından ve medya aracılığı ile eş zamanlı bilgi alındığından, her kıtadaki insanlar aynı anda, aynı duyguları yaşıyor. Aslında, farkına varmadan ortak bir kaderi paylaşarak “Dünya Vatandaşı” hissini ucundan yakalıyor. Bu duygu ileriki zamanlarda tüm dünya insanları arasında bir “Ortak yaşanmışlık” duygusu olarak hizmet edecek ve bu da “dünya milleti” kavramının başlangıcı olacaktır. Bunun arkasından uzay tehditleri ve uzay savaşı senaryoları piyasaya sürülüp pekiştirilecektir. Çünkü sistemin oturması için aynı şekilde düşünen ve duygulanan bir dünya toplumuna ihtiyaç var, şimdi olanlar da “geleceğin alt yapısı” olmaya çok uygun, şöyle ki:

Toplumları bir arada tutan unsurlardan biri de “Ortak yaşanmışlıklar yani “ortak geçmiş” tir. Ortak geçmişi olmayan toplulukların bir arada durması çok zordur. Örnek: Ortak geçmiş eksikliği yüzünden AB vatandaşlığı mayasının tutmaması. Oysa Kurtuluş, Çanakkale, Malazgirt Savaşları ve öncesindeki 300 yıl kadar süren (MS:800-1071) göç hikâyemiz, bize bir ortak yaşanmışlık hissi sunmakta ve “aidiyet duygusu” vermektedir. Buradan şunu anlıyoruz; aynı zorluğu paylaşan insanlar, yaşadıkları problemi yenmek için bir dayanışma ve yardımlaşma duygusu içine giriyorlar, yani “kader birliği” yapıyorlar, bu da aralarında bir bağ oluşturuyor. Hollywood kaynaklı “Uzaylı İstilası” filmlere de aslında duyarsız ABD toplumuna “dayanışma” aşılamaya çalışan “Yapay Duygu Jeneratörü” olarak bakılmalıdır. Corona da bunu yapıyor, ortak bağ kurmak için 7,5 milyar insana ortak duygu (kader birliği) pompalıyor, yani eğitiliyoruz, farkında olmadan…

Öyleyse, “Corona bir tatbikattır / testtir” diyenlere hak vermek gerekiyor. Çünkü biraz geriden bakmayı denersek, evet Corona can alıyor ama aynı zamanda gelecekteki sosyal düzenin altyapısını da oluşturuyor. Beyinleri formatlıyor, algı şekli tamamen değişiyor. Örnek: “Süper Batı” algısı AB ve ABD’nin çaresizlik içinde Corona’ya diz çökmesi, İngiliz hükumetinin tedbirlere uymayanlara sert davranacağını duyurması ile yerle bir oluyor. Corona tüm bunları  “ölümü gösterip sıtmaya razı ederek” yapıyor, bu apaçık ortada. Nasıl bir güçse, tüm dünya eş zamanlı olarak tıpış tıpış söyleneni yapıyor, hiç kimse “Benim seyahat, gösteri, ayaklanma, yürüyüş, eğlenme, yeme-içme, para harcama özgürlüğüm var, ben evde durmam” diyemiyor, en azılı ayaklanmacılar bile sus pus oluyor. Demek ki uğruna ağıtlar yakılan, savaşlar verilen, komplolar kurulan, milyarlar harcanan demokrasinin ömrü, küçük Corona’nın “Hadi ordan” demesine kadarmış…

İkincisi insanlar dayanışmadan uzaklaştırılarak, 21. Yüzyıl insan modeline hazırlanıyor. Bunun adı “tekil yaşam” (Singularity) dır. “Tekil” den kasıt, insanların, milli, ailevi, sosyal ve dayanışma duygularını bırakıp, sadece kendisiyle ilgilenmesi ve hatta üremeden vazgeçmesidir. Bu modelde insanın her türlü duygusal ve sosyal ihtiyacı “artırılmış sanal gerçeklik” ile karşılanırken kendi gerçekliği ile bağı kesilir, milli benlik kaybolur ve dijital teknolojiyi ilah yapan “Dijital Kölelik” dönemi başlar. Olunca ne olacak? Üstün akıl, insanlık üzerinde bir “Tam Güç” (Kadir-i Mutlak-Omnipotence) sağlamış olacak ve tüm insanlık ona hizmet eder hale gelecek ve hatta çipler vasıtasıyla herkesin ömrüne bile o karar verecek…

Bunlardan yola çıkarak şu tespitte bulunayım; Corona biyolojik bir gerçektir ama sosyolojik / psikolojik yan etkileri çok daha önemlidir. Gidişat, önümüzdeki yüzyıl sisteminin “Robotik Sosyalizm” olacağını anlatıyor. Robotların devreye girmesiyle, insanın da yarı-robot (cyborg) olması gerekecektir, yoksa sistem dışında kalır ve yok olur. Konuyu bağlarsak, “Virüs aşısı bulunup (!) dağıtıldığında dünya yepyeni bir alana adım atacak” demek abartı olmaz. En azından okların yönü bunu gösteriyor ancak ok atıldıktan sonra nereye varır, bunu bilemeyiz. Atasözü, “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir”, “Gün ola harman ola” derken, şerden hayır, hayırdan şer çıkabileceğini hatırlamak ta da fayda var…