ASIM CENGİZ GÜR


Cuma (2)

Cuma (2)


Dün aktarmaya başladığımız Cuma’ya ilişkin notlarımızda, Cuma namazı mükellefiyeti için Müslüman, akıllı ve büluğ çağına gelmiş olmak, sağlıklı olmak, mukim olmak ve erkek olmak şartlarını belirtmiş ve mükellef olmasalar bile kadınların da Cuma namazı kılabileceklerini ifade etmiştik. Buna binaen, esaret altında bulunanlar, tutuklular ve mahkûmlar da cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Ancak bulundukları yerde mescid bulunması halinde mahpuslar cuma namazı kılarlar. Kendilerine cuma namazı farz olmayan kimseler, cuma namazı kılarlarsa namazları sahih olur ve artık o gün ayrıca öğle namazı kılmazlar.

Kendisine cuma namazı farz olan kimsenin cuma namazı kılabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

Vakit: Cuma namazı, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınır.  Öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınırsa cuma namazı geçerli olmaz.

Cemaat: Cuma namazı cemaatle kılınır, tek başına kılınmaz. Cuma namazı kılabilmek için Ebu Yusuf’un içtihadına göre imam dahil üç cemaatin, Ebu Hanife ve Muhammed’in içtihatlarına göre imam hariç üç cemaatin bulunması şarttır. Bunlar yolcu veya hasta da olsalar bu şart yerine gelmiş sayılır.

İmam Şafiî`ye göre, bir yerde cuma namazı kılabilmek için akıllı, bulûğa ermiş, hür, erkek ve oraya yerleşmiş olan en az kırk yükümlü cemaatin bulunması şarttır. İmam Şafiî, Peygamberimizin Medine`ye gelmesinden önce burada kılınan cuma namazında kırk kişinin hazır bulunmasını esas almıştır. Ancak bu husus, kırk cemaatten aşağı sayıda kişiyle cuma namazı farz olmayacağı anlamına gelmez. Nitekim Hz. Peygamber’in emri ile Mus’ab b. Umeyr’in Medine’de 12 kişiye cuma namazını kıldırdığı rivayet edilmektedir. Ayrıca Rasûlüllah cuma namazını kıldırırken, ticaret kervanının geldiğini haber alan cemaatin on iki kişi dışında hepsinin dışarı çıktığı rivayeti sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır. Öte yandan Hz. Peygamber, bir yerleşim biriminde sadece dört kişi bulunsa bile, cuma namazının farz olduğunu bildirmiştir. Bu itibarla, bir yerleşim yerinde imamla birlikte en az dört kişinin bulunması halinde cuma namazı kılınması gerekir.

Cami: Cuma camilerde veya namazgâhlarda kılınır. Peygamberimizin zamanında Medine’de birden fazla mescit bulunduğu halde cuma namazı sadece Mescid-i Nebevî’de kılınmıştır. Çağımızda bir şehirde yaşayan Müslümanlar bir camiye sığmadığı için cuma namazı birden fazla camide ve namazgâhlarda kılınabilir.

Hanefîler, cuma namazını devlet başkanı veya temsilcisinin ya da bunlar tarafından yetkili kılınan bir kişinin kıldırması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Hanefîlerin dışındaki diğer mezhepler cuma namazının geçerliliği için bu şartı aramazlar. Bir camide cuma namazı kıldırması için kendisine yetki verilen kimse, o camide cuma namazını kendisi kıldırabileceği gibi bir başkasına da kıldırtabilir. Hanefîlere göre, bir yerde cuma namazı kılınabilmesi için, o yerde cuma namazı kılınmasına, yetkili kimse tarafından herkese açık olmak üzere izin verilmesi şarttır.

Hutbe okunması: Cuma namazının geçerli olması için namaz öncesinde hutbe okunması şarttır.

Cuma’ya ilişkin ayet-i kerimede “Hemen Allah’ı zikre koşun” buyurulmaktadır. “Allah’ı zikir” ile maksat, müfessirlerin çoğunluğuna göre cuma günü okunan hutbedir. Bu itibarla fakihler cuma namazının geçerli olmasının şartları arasında hutbe okunmasını da zikretmişlerdir.

Müfessirlerden bir kısmı da Allah’ın zikri ile maksadın cuma namazı olduğunu söylemişlerdir. Esas itibariyle “zikrullah”, Allah`ı anmak demektir. “Allah’ı anmak”; Kur`an okuma, tesbih, hamd, vaaz, hutbe ve namaz gibi ibadetlerin hepsini kapsar. Dolayısıyla ayette geçen Allah’ı zikir, hutbe ve namazı birlikte ifade eder.

Ayette geçen “koşmak”tan maksat, meşgul olduğu işi hemen bırakıp vakit geçirmeksizin hutbeye yetişmeye çalışmaktır. Yoksa telâş ile koşarak gitmek demek değildir. Buna göre “Allah’ın zikrine koşmak”, işi ve alış verişi bırakıp cuma namazı kılmaya ve hutbeyi dinlemeye gitmek demektir.

Ezan okununca sadece alış verişin değil her türlü işin ve çalışmanın bırakılıp cuma namazına gidilmesi gerekir. Cuma namazı kılmaya gitmek, iş ve alış verişten daha hayırlıdır.

Ayetin sonunda cuma günü ezan okununca alış-verişi bırakıp cuma namazı kılmaya gitmenin, bilen müminler için daha hayırlı olduğu bildirilmiştir. Allah’a itaat edene Allah yardım eder. Cuma saatinde yapılan iş ve alış verişten hayır gelmez. Cuma namazı kılmayan, ruhen muzdarip olur. Ahiretteki akıbeti kötü olur.

 

Müslümanlar cuma günü Kur’an okumak, zikir ve tefekkür etmek, Peygamberimize salât ve selâm getirmek, tövbe ve istiğfar etmek, camiye gidip vaaz ve hutbe dinlemek suretiyle böyle değerli ve önemli bir günün manevî feyzinden yararlanmaya çalışırlar. “Cuma gününde bir saat vardır ki Müslüman, bu saate isabet ederek hayırlı bir şey isterse Allah ona istediğini verir” anlamındaki Peygamberimizin sözüne uyarak dua ve niyazda bulunurlar.

Sonuç olarak cuma suresinin dokuzuncu ayetinde, cuma günü öğle saatinde ticaretin ve diğer işlerin bırakılıp cuma namazı kılmaya gidilmesi, bunun Müslüman için hayırlı/sevap bir davranış olduğu, konu ile ilgili hadislerde ise mazeretsiz üç cuma namazı kılmayanların kalplerinin mühürleneceği bildirilmektedir. Kalpleri mühürlenenler tövbe edip durumlarını düzeltmedikçe felâha ve Allah’ın rızasına eremezler.

Cuma günü, Müslümanların bayramıdır, bilinçlenme, bilgilenme ve günahlardan arınma, kaynaşma ve dayanışma günüdür. Kendisine cuma namazı farz olan hiçbir Müslüman mazeretsiz cuma namazını terk edemez, etmemesi gerekir. Müslümanlar, cuma namazını kıldıktan sonra iş ve görevlerinin başına dönerler.

Dün ve bugünkü notlarımızıDiyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından aktardık.

Yüce Allah (c.c.) emirlerine itaatle yaşamayı ve rızasına ermeyi cümlemize nasib ve müyesser eylesin.