ASIM CENGİZ GÜR


DUALARIMIZ (1)

DUALARIMIZ (1)


“Dua”nın sözlük manası, “çağırmak”, “istemek”, “yardım talep etmek”tir. Din açısından ise dua, Yüce Allah’ın büyüklüğünün ve kudretinin; kendinin de acziyetinin farkında olarak, sevgi ve saygı ile Yüce Allah’tan yardım talep edilmesidir. Aslında dua, kul ile kendisini Yaradan arasındaki iletişimdir.

Aslında yaradılmışların tamamında kendilerini Yaradan’a doğru bir yöneliş fıtraten vardır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de :

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır” buyurulmaktadır.

Bu gerçekten hareketle, yaradılmışların en mükemmeli ve mükerremi olan insan da, fıtratı gereği yaradıcısını arama, ona ulaşma, ona sığınmaya meyillidir. Dua için Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Dua ibadetin özüdür” buyurmuşlar ve ashabın kullar ile Allah arasındaki ilişkiler konusunda yönettikleri bir soruya cevap verirken Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti okumuşlardır :

“Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”

Dua, o derece önemlidir ki, kulluğumuzun kıymetini bile dua takdir eder. Yine Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de :

“(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!" âyet-i kerimesi bu gerçeğe işaret etmektedir.

Bir başka ayet-i kerimede de :

“Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir” buyurulmaktadır.

Yüce Rabbimiz, her duamıza icabet eder, karşılık verir. Ancak dua bir ibadet olduğu için onun esas karşılığı ahirette verilecektir. Dolayısıyla, dünya hayatına yönelik talepleri karşılanmayan kişi, duam kabul edilmedi dememelidir. Çünkü onun duasına verilecek karşılık, ahirete bırakılmış olabilir. Bununla birlikte Allah, dua eden kulun dünya hayatı açısından kendisi için yararlı isteklerini de ilahî bir lutuf olarak vermektedir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dua edene isteğinin ya dünyada hemen verileceğini veya ahirete saklanacağını ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bildirerek şöyle buyurmuştur :

Allah`a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek sûretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.”

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir başka hadis-i şeriflerinde kıyamet gününden bir sahne tasvir etmektedir. Hesaba çekilen kul, kıl payı cehenneme gidecektir. Bu esnada Yüce Allah (c.c.) : “Dön ve bak” der.

Kul bakında dağ gibi yığılı bir hasene görür. “Ya Rabbi, bu nedir?” diye sorar. Yüce Allah (c.c.): “Sen hayatta iken falanca zaman benden şöyle bir şey istemiştin” deyince kul : “Evet Ya Rabbi!” der. Yüce Allah (c.c.): “Ben bu talebini hayatta iken karşılamış mıydım?” diye sorunca kul: “Hayır Ya Rabbi” der. Yüce Allah (c.c.): “İşte bu, o duanın karşılığıdır” buyurur. Cennete girmesi kesinleşen kul, “Keşke dünyada hiçbir duamın karşılığını vermeseydin de, bugüne bıraksaydın” der. Bu esnada Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in gülümsediğini sahabe efendilerimiz haber vermektedir (Allah onlardan razı olsun).

Dualarımızın Yüce Allah katında makbul olmasının bazı şartları olduğu söylenmiştir. Bunlardan birincisi dua ederken insanın şuurunun yegâne konusu Yüce Allah’ın kudreti, kendi acizliği ve istediğini ancak Yüce Allah’ın karşılayacağı olmalı, başka yönelişler kalpten silinmelidir. Böyle bir durum, insan vicdanını temizler ve onun gönlünü Allah’a açık bir hale getirir. Kur’an-ı Kerim’de :

“O diridir. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin” buyurulmuştur.

Dua eden mümin, duasının kabul edileceğine inanarak ve taleplerini kesin olarak isteyerek dua etmelidir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Kabul edileceğine kesin olarak inanarak Allah’a dua ediniz ve biliniz ki, Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez" ve “Dua ettiğiniz zaman, İsteğinizi kesin olarak isteyin. “Allah’ım! Dilersen beni affeyle, dilersen bana merhamet eyle” demeyiniz. Çünkü Allah’ı zorlayacak herhangi bir güç yoktur” buyurmuştur.

Mü’minler, ettikleri duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalı ve talebine devam etmelidir. Efendimiz (s.a.v.):

“Allah dualarınızı kabul eder. Ancak kabul edilmesi için acele etmeyin; dua ettim de kabul edilmedi (demeyin)” buyurmuşlardır. Yukarıda aktardığımız ayet-i kerime’de Yüce Allah dualarımıza cevap vereceği bildirilmektedir. Buna rağmen bazı dualarımız neden kabul olunmuyor denilebilir. Duaya cevap vermek ile onu kabul etmek farklı şeylerdir. Allah kulun her duasına mutlaka cevap vermektedir. Şöyle ki, Allah kulun isteğini hikmetine binaen bazen kabul bazen reddetmektedir. Bazen de istediğinin daha iyisini ona vermektedir. Her üç durumda da bir cevap söz konusudur. Allah kulun durumuna uygun düşen dualarını kabul, uygun düşmeyenleri de, onun için daha yararlı olan bir başka ikramda bulunur ve onun duasına mutlaka cevap verir. Yüce Allah (c.c.) bizleri ağzı dualılardan eylesin.