H. Ali YILDIRIM


EMPERYAL POLİTİKALARIN TEMELİ

Yeni Dünya - H. Ali YILDIRIM


Dünyayı kontrol eden tüm politikalar din kökenlidir. Çünkü politikaları düşünceleriniz, düşüncelerinizi ise "kök inançlarınız" belirler. Dini inancınız da kök inançlarınızın en dibinde yer alır. Hangi politikayı üretirseniz üretin temel inançlarınızın etkisinden kurtulamazsınız. Dünyada çok bilinen inanç sistemleri var; Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm ve diğerleri. Bunlar da kendi içinde bölümlere ayrılabiliyor. Biz mezhep diyoruz. Müslümanlık ta mezhep ayrı bir din değildir. Fakat Hristiyanlıkta mezhep ayrı bir din gibi algılanır. ?İnancı politikadan hariç tutmak? bir Batılı oyunudur. Kendisi tüm politikalarını Hristiyan inancına dayandırır. Hatta AB liderleri sıkışınca soluğu Papa´nın ofisinde alır ama size böyle yapmayın der, çünkü yalnız aslanı devirmek kolaydır.

İngiltere´de Kraliçe dini liderdir. Anglikan Kilisesinin temsilcisidir. İsrail dini bir devlettir. ABD de yönetimi ve politikalarını "Düşünce Kuruluşu" denen dini örgütler belirler. Bu dinlerin içeriğini bilmediğimiz ve kişileri "modern" kıyafette gördüğümüz için bize dindarmış gibi gelmez. Bu düşünce kuruluşları Katolik, Ortodoks, Protestan, Evangelist, Yahudi, Anglikan, ya da Hristiyan-Yahudi karşımı olabiliyor. Mesela, ?Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi? (American Israel Public Affairs Committee) AIPAC, 1951´de kurulmuştur. Bütçesi 30-50 milyon dolardır. Amerikan emperyal politikalarını İsrail lehine yönlendirmek için çalışır ve başarılıdır. ABD´de Başkan ya da meclis üyesi olmak için bu ve benzeri kuruluşların desteğini almak zorundasınız. Hangi görüş iktidar olursa olsun, bunlar sayesinde emperyal politikalar değişmez?

Bu örnekler yüzeyseldir, uzmanları çok daha detaylı anlatabilir ancak meseleyi görmek açısından yeterli gibi. Mesela, Pentagon ve Almanya Katolik Papa üzerinden ortaklık yapabiliyor, İngiltere çıkarına göre Evangelist ve Siyonistlerle işbirliği yapabiliyor, Ortodoks Rusya çıkarına göre Müslümanlarla işbirliği içinde olabiliyor. Batılı Misyonerler yüzyıllardır Afrika´yı ve Asya´yı Hristiyanlaştırmaya çalışıyor. Bu çalışmaların politika ile desteklenmediğini söylemek saf dillilikten başka bir şey değildir. Politik destek olmasa ertesi gün kovulurlardı. Emperyal politika üreten bir ülke iseniz sizi inanç yolu ile destekleyen birçok ülke bulmak zorundasınız. Bu şekilde destek otomatik gelecektir, aksi halde sizi kimse önemsemez. Bir topluluğun İnancını değiştirirseniz, onları kazanmak için trilyonlarca dolar harcamaktan kurtulmuş olursunuz. ?Öteki? olarak ta İŞİD ve TALİBAN kurup karşı tarafın temsilcisiymiş gibi gösterirseniz çok taraftar toplarsınız. Çünkü basit zihinler kısa yoldan ?İyi? ve ?Kötü? ayrımına gidecektir. Araya bir de ?Demokrasi?, ?İnsan hakları?, ?İnsani değerler? gibi süslü laflar serpiştirirseniz bu yemi herkes yutacaktır. Böylece Afrika kaynaklarının çalınmasını ve milyonların öldürülmesini kimse sorgulamaz hale gelecektir. Batılının istediği ve yaptığı budur?

Bu güne kadar Dünyayı yöneten Hristiyan ve Siyonist politikalara yem olmamak için şunu söyleyebiliriz; Bizim de kendi inancımıza sahip çıkmaktan daha doğal bir şey olamaz, yoksa yutuluruz. Kendi içimizdeki inanç farklılıkları rahatsız edilmedikleri sürece birer zenginliktir. Dışardan esen politik rüzgârların içine körü körüne girdiğimizde başka bir inancın emellerine hizmet ediyor olmaktan kaçamayız. Ama emperyal politikaları yok ta sayamayız. Büyük emperyal rüzgârlara karşı kör bir karşı duruş yıkım getirebilir. Bazen rüzgâra yan dönerek, bazen sınırlı işbirliği ile bazen de tam karşı duruşla yıkımı önleyebiliriz. Önemli olan kök inancımızın ne olduğudur, başka ülkelerin politikalarının takipçisi olmamaktır, olmadığımıza inanıyorum. Önemli olan dik durmak, satranç tahtasında milli düşünmek ve yerine göre esnek olabilmektir. Satrançta her hamleyi kazanmak diye bir şey yoktur, bazen verir bazen alırsınız. Asıl olan satranç tahtasında kurduğunuz oyunun kendisidir. Satranç tahtasındaki her hamle üzerinden ?İyi? ya da ?Kötü? reklamı yapmak propagandacıların işidir. Oyunda hem siz hem de ortağınız kazanıyorsa ortaklık yürür, değilse bir taraf ütülüyordur. ABD´ye ütülmek istemediğimizi Suriye´de gösterdik, ?Ortak isek biz de kazanacağız? dedik ve kabul ettirdik. AB´nin ise haddini öğrenip Türkiye´ye parmak sallamaktan vazgeçmesine bakarsak bir yerlere gelmişiz demektir...