"Hani İbrahim: Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster, deyince. İnanmıyor musun? demişti. O da: Hayır öyle değil, ama kalbim iyice mutmain olsun, demişti. Öyleyse dört çeşit kuş al; onları kendine alıştır, sonra her dağ başına onlardan birer parça koy. Sonra onları, çağır, koşarak sana gelirler. Ve bil ki şüphesiz Allah, Aziz´dir, Hakim´dir." (Bakara Suresi 260. Ayet)
Ayetin tefsirinde açıklandığı üzere ; bu dört kuşu Hz. İbrahim önce kendisine alıştırmış, sonra kesip birbirine karıştırmış, Hakk´ın buyurduğu dağların tepelerine parçaladığı kuşların parçalarını koymuştur. Hz. İbrahim bu kuşları çağırdığında ise Allah´ın izni ve emri ile karışmış et parçaları kendi başlarının altında yeniden canlanmıştır.
Ayette geçen dört kuş ; kaz,karga,horoz ve tavus kuşudur. Bu kuşların her biri aslında insanoğlunun nefsinin bir halini temsil etmektedir. Kaz doymayan bir hayvandır, hem biriktir hem de doyduğunu düşünmeden yer. Karga hayvanlar içinde en uzun yaşayanlardandır. Uzun ömrü, dünya hayatının sonsuzluğunu arzu eder. Horoz şehveti temsil eder. Tek eşle yetinemez. Tavus kuşu ise gösteriş ve şöhreti temsil etmektedir.
Peki dört kuşun bu özellikleri düşünüldüğünde ayetin sırrı nedir?
Tüm kullar nefsinin kendi yönünü- yönlerini bulabilmeli, o kuşların başı kesilmelidir ki; yeniden doğabilmeli, Hz. İnsan olabilmelidir. Bu arayış, bu savaş Hz. Ali´nin kendi er meydanında yaptığı harpten başkası değildir.
Yoksa hiçbirimiz kendi nefsinin başı kesilecek yanlarını bulamamakta mıdır? Daha çok başkalarının nefsi hakkında mı hayallerimiz vardır? İlk ve son olarak kendimizden başlayacağımızı unutturan kibrimiz, kalbimize ve aklımıza kör düğüm mü atmıştır?
Allah hepimize aynasında kendimizi ve en nihayetinde O´nu görmeyi nasip etsin..
İyiden, doğrudan ve güzelden ayrılmasın yolumuz..