CANSU DENİZ


EYVAH DEMEDEN


Unutulmaz bir kuşçu hikayesini hatırlamak gerek bu sıralarda; " Baba erenlerden biri her yaz seyahate çıkarmış. Çıkmadan evvelde berbere gider, tutup kellesini bir güzel usturaya vurdururmuş. Gene vakit gelmiş , gitmiş berbere. Kafayı bir güzel kazıttırmış. O sırada dükkana komşu esnafın çırağı olan densiz bir delikanlı gelmiş. Bizim dazlağı tanımıyor.  Ama kafayı cascavlak görünce kendisini tutamamış. Şöyle "çak çak " deyip iki şakşak vururken hem de "kabağa bak kabağa" deyip narasını atmış. Hiç durmadan fırlayıp gitmiş. Berber mahcup. Koltukta oturan baba ereni hem tanıyor, hem biliyor. Özürler diliyor. Ama adam önemli değil diyor. Esastan aldırmıyor bile. Az sonra yokuşun dibinde bir feryat kopuyor. Bir feryat ki sorma. Meğerse bir at arabası nasıl olduysa kopmuş , gelmiş o densiz delikanlıyı yere yıkmış. Herkes gibi berberde oraya koşmuş. Delikanlı artık yaralı mı ölü mü belli değil. Dönmüş adamın yanına. "Efendi" demiş,  "Ne oldu yani toy bir delikanlı, `Kabağa bak, kabağa` diye iki fiske vurdu diye ona beddua mı ettin? " Baba eren ne demiş biliyor musun? "Berber Efendi" demiş, "Kabağın bu işe dediği bir şey yok ama iş bostancıya dokunmuş, bostancıya. "

Kıssadan hisse çıkartmak gerekirse bugün ülkemizin geldiği durumda adalet mekanizması ve bireyselde ki adalet yalnızca ve yalnızca bostancıya, yek sahibe  bırakılmış  durumdadır. Peki yaratılan her şeye karşı bu kadar ince adalete sahip olan,  "Adl" sıfatı ile adil olan, adaleti emreden Allah`ın inanları ne yapmaktadır ?  Yüce Allah`ın Adl sıfatının galebe çalacağı muhakkak olmakla, adalet emrine hangilerimiz uymaktadır, uymaya çalışmaktadır ? İşte burada bizlerin en çetrefilli savaşı - sınavı verilmektedir. Bir yanda Hakk`ın içimizde okuduğu ezan vicdan, diğer yanda ise bu dünyada  ölümsüz, eşsiz olduğu yanılgısı ve arzusu ile yanıp tutuşan, sevgili edinilmiş putlarımız..

Bu pencereden bireysel savaşımıza baktığımızda ; bizler Hakk`ın "Adl" sıfatına uymaya değil, Hakk`ı bize uyarlama,  konumlandırma gafletine düşmekteyiz.  İradesinde zulüm olmayan yaradılış gayemizden kaçan bizler,  aslında her zaman kendimize, akılsızca da başkalarına zulmettiğimizi unutmamalıyız. Bilmeliyiz ki;  benliğimiz (menfaatlerimiz, makamlarımız, mevduatlarımız, egolarımız, yaralarımız..) karşısında ki her şeyi Hakk`tan yoksun görmek, yaradılışımızın gayesini anlamadığımızı dahi anlamamaktan öte değildir.

Bizlerden toplumsala vardığımızda bugün adalet  emrolunan Müslümanlar olarak sınavımızda başarılı olduğumuzu söylemek pek mümkün görünmemektedir. Kurgu ve mizansenden oluşan adalet başlıklı naralarımız aslından uzaktır. Daim şükretmek gerekmektedir ki "Adaletin Sahibi" emrolunanı uygulayamayan bizlere kendi merhameti ve adaleti ile şefkat göstermekte , Hakk`sız düzen kurucuları, düşünürleri, mizansen yazıcıları alaşağı olmaktadır. Nemrud gibi, Ebu Cehil gibi ve günümüzde bunlardan bilerek, bilmeyerek el almışlar gibi..

Velhasıl Müslüman; Hakk`ın aynası olmalı, adalet, emniyet kokmalıdır. Dünya tarihinin mirasından en ince dersleri çıkarabilen olmalıdır. Toplumsal adaletin mihenk taşı olan bireyin hukuku emrolunduğu gibi korunaklı olmalıdır. Müslüman;  "O" büyük sanatçıdan, her şeyin tek sahibinden;  hem korkmalı hem de rızasına uygun ömür sürmeye gayret etmelidir.

Gönlümüzde okunan ezanın sınavımızda galip gelmesi, adaletin incinmemesi, eyvah deyip yokuş dibinde feryat etmememiz  umuduyla..

İyi, doğru, güzel olsun yolumuz..


17 MAYIS 2015 HABER paylaşan: kaytv