SAMİ DAYANGAÇ


FUTBOLDA GARİPLİKLER

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Her zaman söylediğimiz bir husus var, futbol asla bir kitle sporu değildir. Kitle sporu demek kitle tarafından yapılan demektir.

Futbol insanları oyalama, eğlenme, zaman geçirme vs ne derseniz deyin yaşamın bir parçasıdır. Avrupalı gibi olmaya çalışmayla Avrupalı olamayacağımız gibi, futbolda da Avrupa’yı taklit ederek onların seviyelerine gelemeyiz, gelemedik. İçi geçmiş, futbol yaşamlarının sonuna gelmiş yaşlı futbolcular için vergisiz bir cennet olan liglerde pek çok yabancı futbolcu oynuyor. Ya yabancı ülkelerde kaç futbolcumuz var?

Futbolcularımıza yabancı futbolcu isimlerini lakap takmakla olmuyor. Çocuklarımıza, gençlerimize bakınız, üzerlerinde formaların arkasında yabancı futbolcuların isimlerinin çokluğunu görürsünüz.

Yabancı takımlarla yapılan maçları, milli takımın maçlarını hatırlayalım, 8 yemişiz, şerefli yenilgi diye kılıf uydurmuşuz. 8 yedik ne şerefli yenilgisi? Katıldığımız ve goller yiyerek döndüğümüz maçlar sonrası önemli olan yenmek yenilmek değil, önemli olan katılmak diye bir şey uydurduk.

Futbol kulüpleri ne yazık ki yıllardır sahipsiz, denetimsiz ve kontrolsüz. Oysa her yöneticinin görevli olduğu dönemde atılan imzalardan sorumlu olması gerekmez mi?

Ya parası var diye ya da paralının yancısı diye yönetime girenler bu sayede 5 yıldızlı otellerde, aile boyu hem de özel uçaklarda, maçları sıcak localarda izleyecekler, bir ton borç yapılacak ama sorumlu olmayacaklar?

Hiçbir kulüp başkanı kendi fabrikalarında bile bir çaycı alıp çıkartırken kılı kırk yarar, ama iş futbolcu ve hoca transferine gelince, nasılsa kendi paraları olmadığından savurur da savurur. Kim hesap soracak ki?

Hesap sorulmadığı için de her kulübe şaibeli yaklaşılıyor. Menajerlerle ilişki, komisyon vs her kulüpte konuşuluyor.

Takımın oynadığı futboldan memnun olmayanlar ki her seyirci artık bir otorite görüyor kendini, takıma abi lazım diye bir şey yumurtluyor. Avrupa takımlarında böyle bir saçmalık duyulur mu? Neymiş takıma abilik yapacakmış. Bunun açılımı zaman zaman şöyle karşımıza çıkıyor, emekliliği gelen birini alacak başkan, yönetici, menajer, böyle bir tabir uyduruyor.

Kulüpler de doğrudan denetlemeye tabi olsa, atılan imzadan başkan ve yönetimi sorumlu olsa paralar bu kadar pervasız harcanmaz. Mesela bir takıma menajer alıyor, bir ton maaş veriyorsunuz. Sonra alacaklarını ödeyip yolluyorsunuz. Neden aldınız, neden yolluyorsunuz? Mağazanıza tezgâhtarı bile bu kadar kolay alıp bir ton para verip yollamazsınız. Hiçbir kulüp yöneticisi alınan futbolcu karşısında komplekse girmemeli, eğilip bükülmemeli, hocanın da bir kulüp çalışanı olduğunu, para karşılığı çalıştığını unutmamalıyız. Geçmişte isim yapmış birini ilk kez gören Anadolu insanı gibi davranmak otorite kurulmasına engeldir.

Her kulüp yönetimi dilediği gibi borç yapamamalı, attığı imzadan sorumlu olmalıdır. Dünya para verip bir iki maç oynayıp milyon Euroları vermek hem insani hem vicdani sorumluluk gerektirir. Kimin parasını kime veriyorsun sorusunu asla unutmamak gerekir.

Kayserispor için söylenecek tek söz var, Berna Gözbaşı bu takım, bu şehir için büyük bir şanstır. Gereken saygıyı sonuna kadar hakeden büyük başkandır. Takım düşse de...