H. Ali YILDIRIM


GEORGE FLOYD CİNAYETİ

YENİ DÜNYA - H. Ali YILDIRIM


Amerikan Ülkesi, 25 Mayıs 2020 tarihinde George Floyd isimli bir siyahinin, bir polis memuru tarafından, öldürülmesinin ardından hortlayan vahşi gösterilere sahne oluyor. Aynı olaylar İngiltere’ye de sıçrıyor, Belçika’da bazı kıpırtılar var sırada belki de Fransa ve arkasından diğerleri de gelecek gözüküyor. Hiç tartışmasız bu cinayet bir vahşettir. Polis cinayeti, ABD için sıradan bir olay, çünkü yasaları farklı, onların ‘Nefsi müdafaa’ kavramı dünyanın geri kalanına göre çok değişik. Tıpkı kovboy filmlerindeki gibi, “Elini kıpırdattı, silahını çekecek sandım ve ateş ettim” ifadesi küçük kanıtlarla birlikte yeterli olabiliyor. Amerikan istatistiklerine göre siyahi genç erkeklerin ölüm sebebi sıralaması: 1. Kaza, 2. İntihar, 3. Cinayet, 4. Kalp Krizi, 5. Kanser ve 6. Polis Cinayeti olarak verilmiş. Bu istatistik durumun ciddiyetini anlamaya yetiyor…

Okuduğum kaynaklara göre maktul Floyd ve zanlısı Chauvin daha önce bar fedaisi olarak birlikte çalışmışlar, yani birbirlerini tanıyorlarmış. Polisin maktulün boynuna yaklaşık 9 dakika boyunca diziyle basması ve önceden hazır olan bir kameraya poz vermesi bizi başka bir alana doğru sürüklüyor. Yani bu cinayetin bir tertip olabileceği şüphesi uyanıyor. Şüphe: “Birileri siyahi Floyd üzerinden yüzyıllardır içe kanayan gizli yarayı mı kaşıyor?” Nitekim olayların şekli şüpheyi destekliyor. Öldürülen bir beyaz olsaydı aynı etki oluşur muydu? Hayır, çünkü bu olayın ana teması kurumsal ırkçılıktır, beyaz olsaydı sıradan bir cinayet olurdu…

Siyah ırkçılığı, 1619’da 20 siyahi kölenin korsanlarca Amerika kıtasına getirilip limanda satılmasıyla başlamış. Floyd cinayetine karşı oluşan tepkilerin de, 400 yıllık bu ırkçılığı hatırlatan bir yanı var. Malcolm X 1960’larda başlattığı bir hareket ile siyahileri bilinçlendirmek istemiş ancak bunun bedelini 1965’te suikaste uğrayarak ödemişti. Dünyanın bu tarafları bu konuyu pek bilmez, çünkü mesele bize gelinceye kadar eğilip bükülür, ya da algımızla oynanır. Tarihte kölelik ile ilgili olanları şu an Tv’de yayımlanmakta olan ‘Kökler’ dizisinde görmek mümkün…

Dünyadaki tepkilerden bir örnek verelim: Asya ve Afrika’da yaşayan, Ruanda Soy Kırımını filme alan beyaz yabancı bir yazarın Floyd olayı üzerine yazdıklarının bir kısım tercümesi şöyle:

Irkçılığın yüzyıllardır gezegenimizde bölücülük yapmadığını söylemek, büyük bir ikiyüzlülüktür ya da çarpık iyimser düşüncedir, daha da kötüsü her zaman yönetme gücünü elinde tutmuş olan beyaz ırka hizmet eden maksatlı bir körlüktür.” … “Sizin beyaz olmanız batılı beyazın kafasında beyaz olacağınız anlamına gelmez. Onun kafasında beyaz olmak daha çok bir ruh halini anlatır. Bu ruh hali, kendini ‘üstün’ olarak gören bir kültürün üyesi olmak şeklindedir. Kendisinin müstesna, olağanüstü ve bir şekilde dünyanın geri kalanını yargılamak ve yönetmek için seçilmiş olduğuna inanan bir kültür. Herkese ne yapacağını söyleyip itaat ve ayrıcalık isteyen, dünyayı talan edip pelüş bir yaşam süren sonra da geçinemediği için sızlanan bir kültür.” … “Bu kültür, kan, kemik, tecavüz, hırsızlık üzerine kurulmuş, 500 yıllık sömürgeci terörün şekillendirdiği bir kültürdür.”… 

20 yıl önce böyle yazılar göremezdik, şimdi görebiliyoruz, bu dünyanın farklı bir noktaya geldiğini gösteriyor. İfadeler çok sert, kendisi de beyaz olan yazar Ruanda katliamını çekerken ulaştığı acı gerçeğin etkisinde olmalı. 1994’te Ruanda’da 100 gün içinde 800.000 kişi pala ile doğranmıştı. Sömürgeci zihniyet gemilerle on binlerce pala getirip dağıtmış ve kışkırtarak milleti birbirine kestirip doğratmış, sömürgecinin derdi sömürmek, düsturu Makyavelizm (Her yol mubah). 1492, Yahudilerin İspanya’dan kovulduğu yıldır, aynı yıl Kristof Kolomb Amerika’ya ulaşmış, sonra da diğer başıboş Avrupalılar da akın etmiş, 1619’da ise siyahileri kıtaya köle olarak getirmişler. Zamanla hem Kızılderililer yok olmuş, hem de siyahiler itilip kakılmış. 300 yıl kölelikten sonra 1960’larda kanunen eşit sayılmışlarsa da günümüze kadar kurumsal ırkçılık hiç değişmemiş. Floyd olayları, 400 yıllık bu kara geçmişi kaşıyor ve yayıldıkça yayılıyor. Yakıp yıkanların derdi bu olsa da, perde arkası niyetin ABD’yi içe döndürmek olması da mümkün. Bu aynı zamanda bir zihniyet çöküşü müdür? Yine de bu çıkış, yüzyıllardır sömürülen, dışlanan, aç ve susuz bırakılan çoğunluk mağdur kesime biraz umut olur mu? İnsan Hakları Evrensel beyannamesi 70 yıldır ne işe yaradı? Eşitlikçi yasa yeterli olsaydı 60’larda bu konu çözülürdü, çıkaran da onlar, uymayan da, yoksa mesele ikiyüzlülük müdür? Esas soru: Toplumda izan yoksa yasa ne işe yarar?...