H. Ali YILDIRIM


GÜLÜMSEYEN TOPLUMLAR

Yeni Dünya - H. Ali YILDIRIM


Gülümsemek bir hoşnutluk ve içtenlik ifadesidir. Bazen bir tepkidir, bazen bir başlangıç sunumu, bazen bir iyi niyet mesajı, bazen de iletişimde bir katalizördür (kolaylaştırıcı). İçinde bulunulan zaman ve şartlar aynı şeye sizi gülümsetebilir de gülümsetmeyebilir de. Ancak gülümsemek için duygu kanallarınızın açık ve pozitif yüklü olmanız bir de hoşnutluğu yakalamış olmanız şarttır. Formaliteden ya da zorunluluktan yapılanlar hariçtir. Bu bazen esprilere ayıp olmasın diye verilen bir tepkidir de. Gülümsemeyi üç değişik kıtada gördüm, farklı şekilde kullanıldığına tanık oldum?

Avrupa´da gülümseyen de var gülümsemeyen de ama ortalama olarak Avrupalının fabrika ayarı bana ?Nötr bakış´ gibi geldi. Yani ne gülümsüyor ne de somurtuyorlar. Ancak kendi içlerinde barışık oldukları kesin. Bankada, mağazada bir işiniz varsa ödeme dâhil her temasta bir gülümseme ile karşılaşmak mümkün. Bu da işleri kolaylaştırıyor ortamda daha pozitif bir hava esmesine yardımcı oluyor. Siz de gülümsemeyi seçerseniz daha kolay bir iletişim sağlanıyor?

Afrika Kıtasında yalnızca Güney Afrika´yı görebildim. Karma bir etnik yapı var. Yerliler, Asya´dan zamanında köle olarak getirilenler ve Avrupa´dan sömürüye yardımcı olmak için ihraç edilmiş bir grup zengin-elit zümre var. Yerlilerden gülümseyeni nadiren gördüm, belki yoksulluk çektikleri içindir. Asya da yoksul ama geneli öyle, Güney Afrika´da aşırı zenginlikle aşırı fakirliğin yan yana olması buna sebep olmuş olabilir. Asya göçmenleri ise orta kesimde, orijinal gülüşü kaybolmuş. Toplumda güvenlik sorunu olduğu için zengin kesimin de pek gülümsediğini söyleyemeyeceğim. Bu bölgede fabrika ayarı tutmamış?

Asya Kıtasındaki Tayland, Malezya, Endonezya ve Singapur´da durum biraz farklı duruyor. Onlar sürekli gülümsüyor, konuşurken, araç kullanırken, kafede otururken, alışveriş yaparken yani günün her saatinde gülümsemeyi yüzlerinden düşürmüyorlar. Özellikle Tayland, komple gülümsüyor. Bunun Budizm ve Hinduizm´den kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu dinler yalnızca ahlak öğretisi üzerine kurulu olup tamamen insan ve toplum ilişkileri üzerine yoğunlaşmışlar. Bu insanlar her yerde gülümsüyorlar, gülümsemediğiniz zaman sizin onlara bir gareziniz olabileceğini düşünüyorlar. Öğretmen, doktor, hasta, polis, asker, işçi, memur, çoluk çocuk herkes, sosyal ya da kamusal alan fark etmeden sürekli gülümseyerek konuşuyor. Üst ya da ast olmak fark etmiyor. Fabrika ayarları gülümsemek?

Bize gelince, bölgeden bölgeye değişse de durum biraz negatif duruyor. Çoğumuz somurtkan ve ciddi duruşa sahibiz. Konuşurken gülümsemek sanki sadece çocuklara yakışırmış gibi. Çoğu kez sebepsiz gülümsemek, hafif meşreplik, hafife alma, ciddiyetsizlik, oyuna getirmek ya da gizli bir yaramazlığa işaret edebilmektedir. Çoğu yerde gülümseyerek konuşmak başka anlamlara yol açabiliyor. Mesela, İstanbul´da alışveriş yapmış Asyalı bir kadın şu soruyu sormuştu: ?Neden dükkân sahiplerinin yarısı benden telefon numaramı istediler?? Ben de ona sordum; ?Konuşurken içten mi gülümsedin??. Şaşkınlıkla verdiği cevap şu oldu; ?Nasıl yani, biz bunu hep yaparız?? Yorum yok? Gülmemeyi çocukken öğreniriz, cıvık olmamak adına. 1970´lerde 7 yaşında ilkokulda asker gibi sıraya girer, ?rahat-hazır ol´ der, rap-rap yürür, dirsek teması aralığı hizaya geçer yani asker muamelesi görürdük. Bu, 7 yaşındaki bir çocuğu gülümsetmez. Askere giden, gülümseyince azarlanacağını bilir. Kızlar yanlış zamanda, yanlış yerde gülümseyince ne olacağını bilir. Karakollarda gülümseyemezdiniz bir zamanlar. Devlet dairesinde asla gülümsenmezdi, ceket ilikleyerek girmek zorundaydınız eskiden. Bir de gülümsemenin önüne geçmek için deyişler türetmişiz: ?Ne gülüyorsun, açıkta bir şey mi gördün?´, ?Pişmiş kelle gibi sırıtma´, birer gülümseme savar silahı olarak sıkça kullanılır. Şarkılar defalarca ?Gülmek sana yakışıyor? diyerek durumu düzeltmeye çalışmış olsa da pek etkili olmuşa benzemiyor. Fabrika ayarımız daha çok ciddiyet şeklinde?

Mizacımız bu konuda belirleyicidir. Mizaç ta insanın genetik yapısından tutunda, tarih boyunca taşıdığı kolektif bilinçaltı, yaşadığı coğrafya, içinde bulunduğu iklimden etkilenebilir. Mesela, Balkan toplumlarının yaşadıkları çetin doğa koşulları nedeniyle biraz sert bakışlı oldukları söylenir. 1071´den beri Anadolu´da çektiği kahır, Türk toplumunun gülümseme yeteneğini kırmış olabilir. Geçmişimiz ve yaşam koşullarına bağlı olan ruh halimiz de kişisel nedenlerden sayılabilir. Evet, temel kural olarak kimseye benzememiz gerekmiyor ancak açtığı kapıları dikkate alırsak, her şeye rağmen gülümsemeyi seçebiliriz. Bunun için biraz yaşam sevinci duymak gerekebilir?