ASIM CENGİZ GÜR


HATADA ISRAR ETMEMEK

HATADA ISRAR ETMEMEK


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar:

“Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu adam, yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir râhibi gösterdiler. Râhibe giderek: ‘Doksan dokuz adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu?’ diye sordu. Râhib:

‘Hayır, kabul olmaz’ deyince onu da öldürdü ve böylece öldürdüğü adamların sayısı yüze tamamlandı. Sonra yeryüzünde en büyük alimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek, yüz kişiyi öldürdüğünü söyledi; tövbesinin kabul olunup olunmayacağını sordu. Âlim:

‘Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâla’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et ve sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir’ dedi.

Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı ancak yarı yolda eceli geldi ve vefaat etti. Rahmet melekleriyle azap melekleri o adamın başına toplandılar ve onu kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladır. Rahmet melekleri :

‘O adam tövbe ederek ve kalbiyle Allah’a yönelerek yola düştü’ dediler. Azap melekleri de:

‘O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki’ dediler. Bu sırada bir başka melek çıka geldi ve melekler onu aralarında hakem tayin ettiler. Hakem olan melek:

‘Geldiği yerle gideceği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir’ dedi. Melekler iki mesafeyi ölçtüler ve gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine adamı rahmet melekleri alıp götürdüler”

Denilir ki,”Yüce Allah rahmeti ile adamı gideceği yere yakınlaştırdı”. Evet, bizler de hayatımızın koşuşturmaları içerisinde bir an durup, soluklanmalı ve bir muhasebemizi yapmalıyız. Hatalı ve zararlı hal ve hareketlerimiz için ümitsizlik kapısı olmayan o kapıya, Rahmeti Bol Padişah’ın kapısına, Yüce Allah’a dönmeli, afv ve mağfiret dilemeli, bir daha da o hal ve hareketlere dönmemeye gayret sarfetmeliyiz. Yoksa, Allah (c.c.), kullarına neden azap etsin.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar:

“Kıyamet günü Allah Teâlâ’nın huzuruna önce, şehit düşmüş biri çıkarılacak. Cenâb-ı Hak ona verdiği nimetleri bir bir hatırlatacak ve o da bu nimetlerin kendisine verildiğini kabul edecek. Sonra aralarında şu konuşma geçecek:

‘Sana verdiğim nimetleri nasıl kullandın?’

‘Senin uğrunda şehit düşene kadar çarpıştım, ey Rabbim!’

‘Yalan söylüyorsun. Sen Benim için değil, kendine cesur adam dedirtmek için savaştın ve sana ‘ne yiğit adam’ dediler. Sonra görevlilere emredecek, onlar da onu yüzüstü sürükleyerek cehenneme atacak.

Ardandan, ilim öğrenip öğreten ve Kur’an okuyan biri getirilecek. Cenâb-ı Hak ona da verdiği nimetleri hatırlatacak ve o da bunları kabul edecek ve şöyle konuşacaklar:

‘Sana verdiğim bu nimetleri nasıl kullandın?’

‘İlim öğrenip, öğttim. Senin rızan için Kur’an okudum, ey Rabbim!’

‘Yalan söylüyorsun, sen ilmi, ‘âlim’ desinler diye öğrendin, Kur’anı da ne iyi okuyor desinler diye okudun ve sana ‘Ne âlim adam, Kur’an’ı ne güzel okuyor” dediler.’ Sonra görevlilere emredecek, onlar da onu yüzüstü sürükleyerek cehenneme atacak.

Daha sonra Allah Teâla’nın huzuruna, çok zengin biri getirilecek. Cenâb-ı Hak ona verdiği nimetleri birbir hatırlatacak ve o da bu nimetlerin kendisine verildiğini kabul edecek. Sonra aralarında şu konuşma geçecek:

‘Sana verdiğim nimetleri nasıl kullandın?’

‘Ey Rabbim! Malımı nereye harcamamı emrettiysen oraya harcadım’

‘Yalan söylüyorsun! Sen malını, ‘ne cömert adam’ dedirtmek için harcadın. Gerçekten de sana ‘Ne cömert adam’ dediler. Sonra görevlilere emredecek, onlarda onu yüzüstü sürükleyerek cehenneme atacak.”

Bu örneklerin, yaptığımız hata ve kusurların bir an önce farkına varmaya ve bunlardan dönme ve uzak durma hususunda gayretli olmaya çalışmalı, böylece Yüce Allah’a acziyetimizi arz eder iken, bütün gayretimizle günahlardan uzak kalma çabası içinde iken can verdiğimizi ifade edebilmeliyiz. Aynı zamanda, her yaptığımız işi ihlas ile, sadece Allah’ın rızasını gözetecek şekilde hareket etme şuurunda olmalıyız ki, amellerimiz Yüce Allah’ın katında ancak böylece değer kazanacaktır.

Yüce Allah, vermiş olduğunu nimetlerin farkında ve bilincinde olmayı, her türlü varlığımızı ve müktesabatımızı/maharetlerimizi O’nun rızasına uygun olarak kullanabilmeyi ve böylece cennet ve cemali ile şereflenebilmeyi nasib ve müyesser eylesin.