Prof. Dr. Ünal ÇAMDALI


HAYAT BAYRAM OLMASA DA?

Bilimsel ve Sistemsel Bakış - Prof. Dr. Ünal ÇAMDALI


Değerli arkadaşlar, bundan önceki yazımda; eski bir şarkıya da atıf yaparak, hayatta her gün bayram olabilir mi demiştim? Akabinde de insanoğlunun yapısından ve hırslarından kaynaklı olarak, bunun pek mümkün olmadığının görüldüğünüifade etmeye çalışmıştım?

Bu durumun, maddi olanaksızlıklarla tamamen ilişkili olmadığı da bilinen bir gerçek. Maddi sorunlar çözülünce, pek çok sorun doğal olarak kendiliğinden çözülür. Eskilerin, yaşam ile ilgili belki de en önemli imtihanlarından biride yoksulluktu. Karacaoğlan´a göre de yoksulluk, üç temel dertten biriydi. Hepsi de birbirinden seçilmezdi ve çekilmezdi. Ancak eski insanlar, günümüz insanlarına göre belki de daha mutluydu da denilebilirdi? Çocukluğumda, Kayseri´de bir düğün, en az üç gün sürerdi. Kırsal yerlerde ise bu süre bir haftaya kadar çıkardı. Mutsuz insanlar, bu kadar uzun süre düğün yapar mı? O dönemler, insanların maddi imkânları da şimdikiyle kıyas bile edilemeyecek derecede düşüktü. Maddi imkânlar azdı, ancak mutluluk fazlaydı. Maddi sorunların halledilmesi, elbette çok önemli bir husustur; bir ülke için ve o ülkede yaşayan insanlar için, hatta tüm dünya insanları için. Ancak bu sorunları çözmek, mutluluk için yeterli olmamaktadır. Diğer bir ifadeyle; maddi sorunları çözmek, mutluluk için gerek şart, ancak yeter şart değildir. Eğer maddi sorunları çözmek yeterli olsaydı, dünyanın en refah ülkelerinininsanları,en mutlu insanlar olurdu. Lakin hiç de öyle olmadığı, bilinen bir gerçektir.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi maddi sorunların çözülmesi, bir toplum için elbette önemli bir husus. Bu inkâr edilemez. Eskiler fakirlik konusu geçtiğinde; Allah kimseyi muhannete muhtaç eylemesin derdi. Muhannet, eskilerin maddi olarak muhtaç duruma düştüklerinde, yardım isteyebilecekleri, en kötü insan olsa gerek? Gariplerim, kim bilir neler yaşadılar ki bu sözü söylediler ve uzun süre de söylemeye devam ettiler. Bu sözü çocukluğumda, yaşlılardan çok duyardım. Hatta bu sözün bir türküsü bile vardı. O zamanlar, radyolardan, teyplerden dinlerdik: Kadir Mevla´m senden bir dileğim var. Beni muhannete muhtaç eyleme diye. Bu günlerde, bu sözü söyleyene pek rastlamadım. Şükür! Çetin bir yoksulluk da yok zaten. Gençlerin, muhannet kelimesini bile duyduklarını düşünmüyorum. Zira insanların maddi olarak, birbirlerine muhtaçlıkları, eskiye nazaran pek kalmadı. Ancak hiç kalmasa bile. Tüm sorunlar çözülür mü? Bu mümkün mü?

Değerli arkadaşlar, günümüzde pek tabii olarak, toplumumuzun ekonomik sorunları elbette var. Ekonomik sorunlarımızı tamamen çözdük de diyemeyiz. Bu konuda, daha almamız gereken çok mesafeler var. Ancak sorunlarımıza rağmen, yine de geçmişe nazaran, oldukça fazla imkânların da olduğu bir gerçek. Bu hususta, ülkemizin şimdiki durumu, 70´li yıllardaki durumu ile kıyasladığında, maddi olarak ciddi aşama kaydettiğimiz söylenebilir. Zira daha önce de dedim ya o yıllarda mahallemizde özel otomobili olan bir kimseyi bile hatırlamıyorum. İlk televizyon yayını başladığında, oturduğumuz apartmanda, televizyonu olan iki kişi vardı. Birisi, kendisi ilkokul öğretmeni rahmetli Tevfik Amca, diğeri de biz. Başkaca da yoktu. Bize televizyonu, rahmetli babacığım Almanya´dan getirmişti. Yanılmıyorsam TRT, haftada üç gün program yayınlardı. O günleri de iple çekerdik. Yayın günlerinde bizim ev de sinema salonu gibi dolardı. Babam yurt dışında olduğundan, komşuların çoğu evimize gelir, programları birlikte seyrederdik, siyah-beyaz olarak. Televizyonda, haberler ve müzik programlarının ağırlıkta olduğunu hatırlıyorum. Ancak dil olarak, gerçekten çok seviyeli bir yayın anlayışı vardı TRT´nin. Türkçeyi mükemmel konuşan haber spikerlerini hatırlıyorum?

Bugün, ekonomik olarak geldiğimiz nokta, geçmişle kıyas bile edilemez. Geçmiş, sanki masal gibi gelir. Ancak o dönemin insanlarının mutluluğu ile günümüz insanlarının mutluluğunu karşılaştırsak veya olanak olsa da ölçsek, hangileri daha mutluydu desek? Eminim eskiler daha mutluydu derim.

Kimileri böyle bir kıyasıntam olarak yapılamayacağını ifade edebilir. Böyle bir kıyas yapılamaz da diyebilir. Zira iki farklı zaman dilimindeki toplumların insanlarını, birbirleri ile karşılaştırmak, bilimsel olarak da belki sıkıntılı bir durum oluşturabilir. Kaldı ki şöyle bir sav da ortaya konabilir: o dönemin insanlarının mutluluk kriterleri başka, günümüz insanlarının kriterleri başka denilebilir. Eskiden, insanlar bir çift ayakkabı alsa, çok mutlu olurdu. Günümüz insanı kaç çift ayakkabı alırsa mutlu olur? Bunu inanın bilmiyorum. Hatta tahmin de edemiyorum? O dönemin insanının hayata bakışı, insanlara bakışı, doğaya bakışı ve daha pek çok konulardaki bakış açıları, günümüz insanının aynı olgulara bakış açılarından farklı da denilebilir. Dolayıyla böyle bir kıyas tam olarak yapılamaz denirse de ben temel olarak bazı şeylerin olumsuz değiştiğini ancak bazı şeylerin de olumlu değiştiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Eskiler derler ya kitabı ortasından okumak diye. Kitabı ortadan okumak gerekir, derim. Meseleleri tüm boyutları ile ele almak gerekir. Bunu sosyal bilimciler daha rahat yapsa da ben de yaşamdan edindiğim tecrübelere dayalı olarak toplumsal alandaki bu farklılıkları, tecrübi olarak ortaya koymaya çalışıyorum. Her zaman yaptığım gibi?

Sonuç olarak, aslında demek istediğim; mutluluğun maddi olanaklarla tamamen ilişkilendirilemeyeceği yani parada ve pulda aranamayacağı; mutluluğun yaşamı anlama, ona anlam katma ve diğer insanların da bizim gibi insan olduğu gerçeğini özümsemekle ilgili olduğunun fark edilmesiyle ilişkili olduğunu, düşünmekteyim. Sadece bunlar mı? Sadece bunlar değil elbet. Bu konuda; merhamet, adalet, emanete riayet, güvenilirlik gibi diğer pek çok faktörleri de sıralamak mümkündür.

Ancak en nihayetinde, bu dünyayı her şey şeye rağmen, bayram panayırına çevirmek de yine insanın elinde; onu yaşanmaz hale getirip, birbirlerine zulüm ederek batsın bu dünya dedirmekte yine onun elinde? Her günün bayram olması nasıl ki beklenemezse de hiç değilse insanların birbirlerine, bayramları bile unutturacak bir davranış içerisinde olmamaları gerekir. İçinde bulunduğunuz şu zaman dilimi, bazı hususlarda insanlıktan sınıfta kalınan bir zaman dilimi olarak belki de ileride tarihe geçecektir. Belki de o gelecek dönemleri, ne ben ne de siz göremeyeceksiniz. Ancak tarih, bunu bir gerçek olarak belki de kaydedecektir. Bu hususu bilmemiz ve anlamamız önemlidir. Bunun için zihinsel bir kavrayışa ve ilerleyişe ihtiyacımız olsa gerektir. Bunu nasıl gerçekleştireceğiz dersek? Bunun yanıtını, hep birlikte vermek zorundayız! Diyeceğim. Ne zaman? Denirse de kim bilir diyeceğim? 

 

Bugün de herkese selam ve sevgilerimi sunacağım?