ASIM CENGİZ GÜR


HELAL KAZANÇ

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Aziz Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de, Bakara Sûresinde: ?Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz şeylerden yiyin. (Pis ve haram olan şeyleri yiyip içmede) şeytan (ve benzerlerin)in adımlarını izlemeyin. Çünkü o(nlar) sizin için apaçık bir düşmandır. O (şeytan) size ancak kötülüğü, hayasızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi/iddia etmenizi emreder? buyuruluyor.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de : ?Muhakkak insanlara öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi eline geçirdiği malı helalden mı, yoksa haramdan mı kazandığını düşünmeyecektir? buyurmuşlar.

Muhtemelen ki Efendimiz (s.a.v.)´in işaret ettiği devirdeyiz. Artık çoğu insan helâl para kazanma yollarından uzaklaşmış ve kazancı/parası helâl olan insan azalmıştır. Bu insana büyük bir üzüntü veriyor. Efendimiz (s.a.v.)´in tebliği ile hidayete eren ve irşad olan insanlar helâl lokma yemeğe, dürüst insan olmağa, edepli, ahlâklı, zarif, kâmil, Allah´tan korkan, müttakî, salih insanlar olmağa yöneldiler. Helalinden kazanmak için çaba sarf ettiler ve kazançlarından zekât verdiler, sadaka verdiler, hayırlar yaptılar. Herkes kendi durumuna ama mutlaka İslâm ahlakına göre hareket ediyordu. Dağdaki çoban kendisine emanet edilen sürüye zarar gelmemesi için çalışmasının yanı sıra, asla sürüden haksız bir kazanç elde etme yoluna gitmiyordu. Devletin imkanları kendilerine sunulanlar asla emanete hıyanet etmiyorlardı. Çarşıdaki tüccar, alışverişte kazancını arttırmak için müşterisini aldatma yoluna gitmiyordu. Âlimler hükümdarlardan gelen paraları kendi nefislerine kabul etmediler. Ya geri gönderdiler ya da hiç bekletmeksizin ihtiyaç sahiplerine dağıttılar. Bu ahlak sebebiyle İslâm kısa zamanda çok geniş topraklara yayıldı.

Ve devirler artık Sevgili Peygamber Efendimizin haber verdiği, ihtar ettiği vakitlere ulaştı. Artık insanlar helal-haram hassasiyetini göstermez oldular ve ortada helal lokma kolay bulunmaz yenilemez oldu. Halbuki İslam tarihten biliyoruz ki ashab-ı kiram müşriklerin kendilerine acımasızca muameleler yaptığı, mağdur ve mazlum duruma düştükleri, ümitlerini kaybedecek hale geldikleri zaman da bile Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in "Sabredin, Allah bize yardım edecek, bu din yayılacak; Kisraların, Kayserlerin diyarları müslümanların eline geçecek!" müjdesi ile teselli buluyor ve azimleri artıyordu. Onlara zulmedenler ise :

"Adamlara bakın. Daha kendilerini korumaktan acizken, nelerden bahsediyorlar. Sasani imparatoru Kisra´nın, Bizans imparatoru Kayser´in saraylarını, topraklarını alacaklarmış? diye alay ediyorlardı. Peygamber terbiyesinde büyümüş Müslümanlar helal-haram hassasiyetleri ve İslam ahlakı ile yaşamaları sebebiyle çok uzun zaman geçmeden bu müjdelere ve daha fazlasına nail olabildiler.

Artık devir, insanların kazancının helal mi, haram mı olduğuna dikkat etmeyeceği dönemlere geldi. Halbuki helalinden kazanmak zor değil ama meşakkatli olabilir. Bugün beğenilmeyen mesleklerin pek çoğu helal kazanç kapısı olarak açık bekliyor. Türkistan´ın Pîri, Hoca Ahmed Yesevî (rahmetullahi aleyh) hazretleri, kaşık yontar, pazarda sattırır ve elinin emeğini yermiş, yedirirmiş. Koca Yörük Yunus Emre (rahmetullahi aleyh) "Dürüş (gayrete gel), kazan, ye, yedir!" diyor. Evet, hem kendisinin yemesine, hem de başkasına yedirmeye, ikram etmeye, yoksulun imdadına yetişmeye, sadaka vermeye, hayır yapmaya önem verilen devirler. 

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Dürüst, doğru sözlü tüccar, kıyamet günü Arş-ı A´lâ´nın gölgesinde gölgelenecek" buyuruyor. İnsan ne iş yaparsa yapsın helalinden kazanabilir. Ticaret yapan kazanır, ziraat yapan kazanır, sanat yapan kazanır, hayırlı hizmet eden, devlet hizmetlerini, memuriyetini dürüst yapanlar, hakkıyla yapanlar hem helal kazanç elde etmiş hem de sevap kazanmış olurlar.

Bunun aksine, muhatabını aldatmakla, imalatına veya sattığı ürüne hile katmakla, vazifesini iyi yapmamakla, vazifesini suiistimal etmekle, gayr-i meşru yollarla kazanmakla da haram elde edilmiş olur. Maalesef ki devir bu işlerin çoğaldığı bir devir. Bu durumda inanmış insana düşen şey öncelikle, "Acaba ben kazancımı nerden sağlıyorum, nasıl geçiniyorum? Boğazımdan geçen lokma, evime götürdüğüm şeyler, Allah´ın rızasına uygun helâl bir lokma mı, işim helâl bir iş mi, Allah´ın sevdiği bir iş mi, yoksa Allah´ın yasakladığı haram maddeler mi satıyorum, haram işler mi yapıyorum? Allah´ın istemediği yollardan mı kazanıyorum?" diye ilkönce kazancının şeklini, kârının menşeini insanın bir düşünmektir. Sonra da eğer hatalı bir durum varsa, derhal bu yoldan vaz geçip, rızık endişesine düşmeksizin helâl kazancın yollarını araması ve oraya yönelmesi lazımdır. Bu sebeple inanan insanların nelerin haram nelerin helal olduğu bilgisini elde etmesi ve bu bilgi çerçevesinde helal ve temiz olanlara yönelmesi belki de en öncelikli iştir. Çünkü haram ile beslenen beden ve gelişecek zihni melekeler o insanı Allah´ın hoşnut olmadığı, razı gelmeyeceği işlere yöneltecektir. Bir büyük zât : ?Eskiden hanımlar sabah beylerini işe uğurlarlarken: ?Aman efendi bize helâl lokma getir! Biz çok para istemiyoruz, helâl istiyoruz; çoluk çocuğumuza haram lokma kazanıp haram getirme!´ diye tembih ederlerdi? diye nakletmişti.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´den rivayet edilen hadis-i şeriflerden derlenen bir duanın sabah evden çıkarken okunması tavsiye edilmiştir:

?Yâ Rabbi! Senin adını anarak (Bismillah diyerek) evden çıkıyorum. Sana tevekkül ediyorum. Senden başka güç, kudret ve kuvvet sahibi yoktur. Ya Rabbi! Sapmaktan, saptırılmaktan ve başkalarını saptırmaktan sana sığınırım. Hata etmekten, hataya düşürülmekten ve başkalarını hataya sevk düşürmekten sana sığınırım. Kendi nefsime zulmetmekten, zulme uğramaktan ve başkalarına zulmetmekten sana sığınırım. Cahillik etmekten, bana cahillik edilmesinden ve başkalarına cahilce davranmaktan sana sığınırım. Hakkım olmayan (haram) bir şeyi istemekten, elimde (yetkimde) olmayan bir şeyin benden istenilmesine (haram yol ve davranış ile) karşılık vermekten sana sığınırım?. (âmin)