ASIM CENGİZ GÜR


HELALİNDEN-TEMİZİNDEN-1

HELALİNDEN-TEMİZİNDEN-1


Canlıların beslenmeye ihtiyacı vardır. Beslenerek büyür, gelişir ve hayatiyetimizi devam ettirirler. Canlılar içinde de insanlar, hayatlarını Yaradan’ın emirleri doğrultusunda sürdürsünler diye ilahi emre muhatap olurlar. Bu ilahi emirler insanların hayatiyetini devam ettirirken, yaşarken neyi nasıl ve niçin yapması ve yapmaması gerektiğini belirtir, yol haritasını gösterir. Bu sebeple insanlar, diğer canlılardan farklı olarak yaşamak için gerekli olan beslenmeyi gerçekleştirirken faydalandığı şeylerin haram veya helal olmasını önemser.

İnsanlar ve özellikle mü’minler/müslümanlar yedikleri-içtikleri hususunda dikkat etmelidirler. Hayat kılavuzumuz Kur’an-ı Kerim’de:

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz/helal olanlarından yiyin; eğer sadece Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na (kulluk borcunuz olarak: diliniz, bedeniniz ve malınızla) şükredin” buyurulmuş bir başka ayet-i kerimede de :

“Bizlere ihsan edilen rızıkların temiz ve helal olanlarından yemek; kötü ve haram olanlarından kaçınmak, sadece Allah Teala’ya kulluk şuuru ile yine O’na şükretmek” emredilmektedir.

Yüce Allah’ın Esma-i Hüsna (en güzel isimleri)nden birisi de bildiğiniz gibi ‘Er-Rezzak’dır. Bu, her yaratılmışa gerçek rızık vericinin Yüce Allah (c.c.) olduğunun ifadesidir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de buna işaretle :

“Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın. (Allah) onların eğleştiği yeri de, emanet edileceği (geçici olarak kalacağı veya toprağa verileceği) yeri de bilir”, “Nice canlı (mahluk) vardır ki rızkını (kendisi) taşıyamaz. Onlara da, size de Allah rızık verir” buyurulmaktadır.

Yüce Allah, Rahman’lığının gereği olarak bu dünya hayatında mü’min-kafir, itaatkar-asi ayırımı yapmaksızın tüm mahlukata ihsanda bulunmakta ve önlerine türlü türlü nimetler sunmaktadır. Ancak bu nimetler içinden maddi ve manevi yönden temiz olanlarından yemek mü’min olmanın gerekliliğidir. Verilen bu nimetlerden, rızıklardan temiz olanlarını ve dinin caiz gördüğü yollarla elde edilenlerinden, kazanılanlarından yemek için çaba sarf etmeli ve ancak onları yemeliyiz. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yapılan amel, ibadet ve dualarımızın kabulünde temiz ve helal yemenin önemini şöyle ifade buyurmuşlardır :

“Allah temizdir, ancak temiz olanları kabul eder. Allah, peygamberlerine emrettiği şeyi mü’minlere de emretmiş ve ‘Ey peygamberler! Temiz/helal şeylerden yiyin, salih amel işleyin’ ve ‘Ey iman edenler! Size verdiğimiz rıızların temiz/helal olanlarından yiyin’ buyurmuştur. Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapıyor. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyete ellerini semaya açarak: ‘Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! Diye yalvarıyor. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası da haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir”

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bu hadis-i şeriflerinde bize bir ihtar vardır. Amellerimizin, ibadetlerimizin ve dualarımızın Yüce Allah’ın katına ulaşması, onun kabulüne ermesi ancak helal ve temizinden kazanmak, yemek ve içmekle mümkün olacaktır. Bunun yanısıra notlarımızın başında yer alan ayet-i kerimede de belirtildiği gibi, Yüce Allah’a şükredeceğiz. Bu şükrü nasıl yapacağız? Dilimizle, bedenimizle ve malımızla yapacağız. Helal ve temiz rızıklarla besleyeceğimiz vücudlarımız, gördüğümüz ve görmediğimiz, bildiğimiz ve bilmediğimiz organlarımız ve melekelerimizi ‘ancak Yaradan’a kulluk etmek’ üzere kullanmamıza vesile olacaktır.

Helal ve temiz olanlarla beslenmek ve bunun gereği olarak şükretmek, bu şükrü yerine getirirken de Allah’ı tanımak ve emirleri doğrultusunda yaşamak için verilmiş olan akıl nimetini bu yolda kullanmak; verilmiş olan şehevi güçlerimizi yine onun emirleri doğrultusunda helal dairesinde kullanarak eşlerimizle sükun bulmak ve neslimizi devam ettirmek, kendi nefsimize, yakın ailemize, yakın-uzak komşularımıza, içinde yaşadığımız topluma ve ülkeye, tüm insanlığa ve dünyaya karşı vazifelerimizi idrak ederek yine ilahi emirler çerçevesinde bilgi, görgü ve kabiliyetlerimizi onların hizmetine sunmak mümkün olacaktır.

Mü’min, Rabbine olan şükür borcunu yerine getirmek için:

- Dili ile nimet vereni zikreder ve onu över. “Rabbinin nimetine (ihsanına) gelince, onu minnet ve şükranla yâd et!” âyeti bunu bildirir.

- Kalbi ile nimeti vereni tanır ve onu tasdik eder.

- Fiilleri yani vücudun bütün azalarıyla Rabbine şükreder. Her çeşit nimeti veren Allah Teâlâ’nın emir ve yasakları, vücudun hangi azasını ilgilendiriyorsa, o azanın, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmesini sağlar.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de:

“Şükreden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah müstağnidir, her türlü övgüye layıktır” ve

“Eğer şükrederseniz, size olan nîmetlerimi artırır da artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz benim azâbım pek şiddetlidir” buyurulmakta ve fakat :

“Şükredenler pek azdır” denilmektedir.

Yüce Allah (c.c.), vermiş olduğu, önümüze sermiş olduğu nimetlerdin, rızıkların temiz ve helal olanlarından yemeyi ve kendisine olan şükrümüzü dilimizle, bedenimizle ve malımızla yerine getirmeyi ve bahtiyar kullar arasına dahil olabilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.