VELİ ALTINKAYA


HEMŞİRE: BEN SİZE MESAİMLE BAĞLIYIM, HİSLERİMLE DEĞİL

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA


“Sevgili Vasfiyem, yavrularım;

Şimdi saat 22:00... Bu mektubu yarın sabah postaya atacağım. Size iyi olduğumu bildirmek ihtiyacı içinde yazıyorum. Diyare vaziyetim düzelmiş gibidir. Daha ziyade perhiz için, bir de, biraz kilo olmak için, revirde bir müddet kalmak ihtiyacındayım. Sakın endişe etmeyin. Başka bir şeyciklerim yok... 6 kişi bir odadayız. Atıf da var.

Sevgililerim; bu hapishaneye yatak sokmuyorlar. Yalnız battaniyeye izin var. İmralı’ya gönderdiğiniz eşya arasında yatak var idiyse ve buraya gelirse, battaniyeyi alıp diğerlerini iade edeceğim. Burada İngilizce çalışmak imkânı bulamadım. Bir müddet de bulamayacağım. Fakat istediğim kitapları siz gönderin.

Yassıada’dan bavullarım geldi mi? 7-8 tane defterim vardı. Ve sonra sizlerden gelen mektuplarla davalara ait evrak ve müdafaa müsveddeleri vardı. Onlar da gelebildi mi? Benden sonra bavulları açıp almış olmaları muhtemel olduğu için soruyorum. Fazla çamaşır göndermeyin. Yalnız kışlık, lüzumlu olan şeyleri gönderin. Şimdilik sizden mektup bekliyorum; o kadar. Yassıada’da iken aldığım 11 tarihli mektubunuzdan sonra sizden haber alamadım.

Karar gününü tasavvur edemezsiniz. Avukatlarımız o kadar perişan durumda idiler ki, onları bakışlarımızla biz teselli etmek mecburiyetinde kaldık. Hele benim, müebbet hapse mahkûmiyetim üzerine, birçok avukatların tebrik işareti yapmaları görülecek şeydi.

Allah var... Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor...

Gördüğüne ve bildiğine inanıyoruz.

Gerisi laf-u güzaf...

Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal-mülk servet bırakmadım. Yalnız size, şerefli namuslu erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim. Siz de bununla iftihar edeceksiniz.

Kızmağa ve asabileşmeğe bile değer tarafı yoktur. Sizlerden ve sevenlerimizden, dostlarımızdan tek arzum, sıhhatim için duadır. Başka bir şey istemiyorum. Kendinizi alıştırınız. Henüz müsaade yok bizim için. Fakat olsa da duyduğum şartlar içinde, sizinle görüşmek istemiyorum. Bol bol mektup yazarsınız. Ben de yazarım. Resim gönderirsiniz bana. Böylece görüşmüş oluruz.

Cahidim, Ayşem, bilhassa sizden bir heykel, vakar ve sükûnu bekliyorum. Cahidem’e yazmıyorum. Çünkü sizi daha heyecanlı buluyorum. O bana daha çok emniyet veriyor. Sakın bu sözlerime alınmayın. Hoşgörün. Size de şüphesiz güveniyorum... Üzülecek hiçbir şey yok. Şerefimizden hiçbir şey kaybetmedik. Bilakis, arttı. Bununla iftihar edip tadını çıkartınız. Saadetinizi hissediniz.

Canım Vasfiyem; yavrularımın sevgili anası; senden de şüphesiz her zaman olduğu gibi herkese örnek tavrı, hareketi bekliyorum. Resimlerinizi de... Beni üzecek tek şeyin, sizin üzülmeniz olacağını unutmayın. Benden saklamayasınız... Sizden sıhhat ve neşe haberini bekliyorum. İlk zamanlarda sık sık yazın. Canım sevgililerim. Sizleri muhabbetlerle kucaklar, öperim...

24 Eylül 1961-Kayseri Cezaevi”

Yukarıdaki mektubun yazarı, bu satırları kaleme aldıktan 97 gün sonra, bundan tam 59 yıl önce bugün (31 Aralık 1961’de) 50 yaşında Ankara Hastanesi’nde Hakk’a yürüdü.

Sadık Yalsızuçanlar’ın kaleme aldığı Tevfik İleri ile ilgili anı roman olan ‘Vefa Apartmanı’ nından aldım yukarıdaki mektubu…

‘Tevfik İleri’ adını ilk kez, Rahmetli Üstad’ın, ‘Benim Gözümde Menderes’ adlı kitabını 35 yıl kadar önce okuduğumda duymuş ve ‘sevmiştim’ .

Tevfik İleri, şehit Başvekil Menderes’in bayındırlık, ulaştırma, milli eğitim ve başbakan yardımcısıydı.

Darbeciler O’nu da 15 DP’li gibi, uyduruk-düzmece delillerle idama mahkûm ettiler. Sonra idam hükmü hükümet kararı ile ‘ömür boyu hapse’ çevrildi. Menderes ve iki arkadaşının idamından hemen önce de Celal Bayar başkanlığındaki DP’liler, Yassıada’dan Kayseri Cezaevi’ne getirildiler.

Merhum Tevfik İleri mektubundan da anlayacağınız üzere, hastaydı. İki ayı aşkın süredir Kayseri Cezaevi’nde hasta hasta kaldı. Darbeciler öleceğini anlayınca mecburen O’nu Ankara’ya hastaneye sevk etmek zorunda kaldılar.

Prof. Dr. Ali Köse, bir makalesinde merhum  Tevfik İleri’nin hastanede yattığı anla ilgili ibretlik bir anısını şöyle nakletmiş:

“... Ruhun şad olsun Tevfik İleri. Sen bakandan öte bir ağabeydin bu ülkeye. Vatan hizmetkârı bir derviştin. Bu vatan seni hep hissetti. Hatırlar mısın Tevfik Ağabey? Seni Kayseri Cezaevi’nden alıp tedavi için Ankara Hastanesi'ne götürmüşlerdi darbeciler. Sen üşümüştün de bir hemşire sana fazladan battaniye vermişti. Askerler azarlamıştı hemşireyi. Ne demişti o hemşire cevap olarak hatırladın değil mi?: “Ben size mesaimle bağlıyım, hislerimle değil.”

O hemşirede ne kadar büyük bir yürek ve iman varmış. Darbenin sıcaklığının her an hissedildiği bir dönemde hem de bundan 59 yıl önce, darbeci alçaklara böyle bir cevap verebilmek az insana nasip olur.

Yine Prof. Dr. Ali Köse’nin aynı makalesinden okuyalım:

“... Sabahleyin gazeteleri okurken, aleyhinde haber göremeyince eşi Vasfiye Hanım'a böyle seslenirmiş Tevfik İleri: “Demek ki, dün milletimiz için hayırlı bir iş yapmamışız Vasfiye Hanım!” Menderes'in Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'ydi O. 27 Mayıs sabahı darbecilere ilk meydan okuyan mebustu. Askerler Demokrat Partili mebusları Harp Okulu'na götürüp tıkmışlar. Burası bombalanacak diye de bir şayia çıkarmışlar. Herkes paniklemiş. Ama o bir köşeye çekilip namaza durmuş. Bir albay gelip bağırmaya başlamış “Tevfik İleri nerede?” diye. Namazda yakalamış onu. Hem kıyamda hem rükûda hem secdede tekmelemiş. Selam verince yakasına yapışıp “Ben senin belalınım, seni öldüreceğim’” demiş. Ama aynı sertlikle cevabını almış: “Asıl bela, kendisini bela olarak gönderenin kim olduğunu bilmemektir...”

Merhum Tevfik İleri’ninki ne büyük bir iman, inanç, teslimiyet ve yiğitlik...

Ve...

Namaz kılan bu tutukluyu kıyamda, rükûda, hatta secdede tekmeleyen, şanlı ordumuza asla yakışmayan o albay rütbeli aşağılık ne büyük zalimmiş...

Tevfik İleri yaklaşık on yıllık bakanlığı döneminde devletin bir kuruşuna halel getirmemiş, hakkı olan maaşı dışındaki, yolluk-harcırah gibi yasal gelirleri vs. dahi almamış bir isim...

Bu topraklarda Tevfik İleri ve o yürekli hemşire gibi, nice ‘iman ehli’ insanlar var kim bilir?