ASIM CENGİZ GÜR


HİCRET-3

HİCRET-3


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Mekke’den kendilerine doğru yola çıktığı haberi Medine’ye de ulaşmıştı ve herkes onun yollarını gözlüyordu. Her gün güneşin doğumundan önce Harra’ya çıkıyorlar ve sıcak bastırıncaya kadar yolu gözlüyorlardı. Bir gün, Yahudilerden birisi kendi işi ile ilgili olarak çıktığı kuleden, gelen kafileyi gördü ve kendisini tutamayarak :

“Ey Araplar! İşte nasibiniz, beklediğiniz ulu kişi geliyor diye” bağırarak haber verdi. Her kes yollara döküldü.

Medineliler yollara dökülüp Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i karşıladılar. Orada konakladılar, bir müddet kaldılar ve orada Kuba Mescidini inşa ettirdiler. Hazreti Ali’de (Allah ondan razı olsun) onlara Kuba’da yetişti. Ayrıca Süheyb bin Sinan da, Efendimiz (s.a.v.)’e yetişmek üzere Mekke’den çıktı. Ancak müşrikler onu yakaladılar ve bırakmak istemediler. O ise, bütün servetini onlara vererek çıkış izni aldı ve Efendimiz (s.a.v.)’e yetişti.

Kuba’da ongün kaldıktan sonra tekrar Medine’ye hareket edildi. Cuma günü Rânuna Vâdisi’nden geçerlerken öğle vakti, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Cuma namazı’nın farziyetini bildirdi ve ilk Cuma namazını kıldırdı.

Herkes sevinç ve özlemle O’nu bekliyordu. Bütün mü’minler, evlerinin damına çıkmış, birçokları yollara dökülmüşler ve “Ey Allah’ın Elçisi! Ey Allah’ın Elçisi!” diye bağırıyorlardı. Kadınlar ve çocuklar hep bir ağızdan ‘Talaal bedru Aleyna!”yı okuyorlardı:

“Ay doğdu yüzerimize, Veda tepesinden;

Şükür gerekti bizlere, Allah’a davetinden.

Sen güneşsin, Sen aysın; Sen nur üstüne nursun,

Sen Süreyya ışığısın, Ey Sevgili, Ey Resul!

Ey bizden seçilen elçi, yüce bir davetle geldin,

Sen bu şehre şeref verdin, Ey Sevgili, hoş geldin.

Ey Elçi! Sana söz verdik, doğruluktan ayrılmayız,

Sen, esenlik yıldızı; senin sevginle doluyuz”

Bea’ bin Azib (Allah ondan razı olsun diyor ki: “Allah’ın elçisi Medine’ye gelince, Medinelilerin Ona sevindikleri kadar hiçbir şeye sevindiklerini görmedim.”

Bir başka sahabi, Enes bin Malik (Allah ondan razı olsun) :”Ben, Allah’ın elçinin Medineye girdiği günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim” demiştir.

Kendilerine gelen Allah’ın Elçisi’ni, her kes evinde ağırlamak istiyor ve bunun için yarışıyor, devesinin önüne geçerek onu kendi evlerine yönlendirmeye çalışıyordu. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), devenin serbest bırakılmasını çünkü ona nereye çökeceğinin emredildiğini bildirdi. Deve bir müddet dolaştıktan sonra boş bir araziye çöktü. Bu araziye en yakın evin sahibi ve Sevgili Peygamber Efendimizin anne tarafından akrabaları olan Neccaroğullarından Ebu Eyyüb El-Ensari’nin (Allah ondan razı olsun) evine misafir oldu. Bize ne mutlu ki, bu büyük sahabiye ülkemiz, İstanbul’umuz ev sahibliği yapmaktadır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ilk zamanlar mescid olmadığı için bulunduğu her yerde cemaatle namaz kıldırıyordu. Daha sonra devesinin çöktüğü arsa satın alınarak oraya bir mescid ve bitişiğine de Efendimiz (s.a.v.) ve ailesi için odalar yapıldı. Bunlar tamamlanınca, Efendimiz (s.a.v.), Ebu Eyyüb El-Ensari’nin evinden buraya taşındı.

Mekke’den hicret ederek Medine’ye gelen Müslümanlar ile, Medinenin yerli Müslümanları arasında kardeşlik bağı kurdu. Medineliler evlerini paylaştılar, mallarına ortak ettiler. Evi, ailesi olmayan Müslümanlar yapılan bu mescid avlusunun bir köşesinde yapılan sofayı mesken edindiler. Bunların bütün ihtiyaçları diğer Müslümanlar tarafından karşılandı. Bunlara daha sonra “Eshab-ı Suffe” adı verildi. Diğerleri başka şeylerle uğraşırlarken, bu sahabiler Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile günlerini geçiriyorlar, ayet ve hadisleri kaydediyorlardı. Bunlar daha sonraları Medine dışındaki yerlere İslamiyeti öğretmek üzere öğretmen-imam olarak gönderildiler.

Medine’ye gelmesinin birinci yılında yapılan mescid’de artık günde beş vakit ezan okunmaya başladı. Aynı sene içinde Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hazreti Ebu Bekir’in kızı Ayşe annemizle (Allah onlardan razı olsun) evlendi.

Her ne kadar Mekke’den ayrılmış ve müşriklerin zulmünden uzaklaşmış olsalar da, Mekkeli müşrikler, Kabe’deki putlara tapmak için değişik bölgelerden kendilerine gelenlerin yol emniyetini ve kendilerinin Şam ile olan ticaret seferlerinin emniyetini tehlikede gördükleri için Müslümanların Medinedeki varlıklarından rahatsız oluyorlardı. Ayrıca Medine ve çevresindeki münafıklar ve Yahudi Kabileleri de imtiyazlarının elinden gitmesi sebebiyle ayrı bir düşman grubu olarak görülüyordu.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Medinede bulunan Müslüman kabileler arasındaki anlaşmazlıkları çözüme bağladı, Yahudi kabileleri ile kendi dinlerinde serbest kalmaları ancak Müslümanlara karşı yapılacak saldırılara birlikte cevap vermeleri ve Müslümanlarla olan anlaşmazlıkları için Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hakemliğini kabul etmeleri hususunda anlaşma yapıldı.

İlk nüfus sayımında Müslümanların binbeşyüz civarında olduğu belirlendi ve bunlar kayıt altına alındı. Asayiş birimleri kurularak, hem şehir içinde(n) hem dışardan gelebilecek tehlikelere karşı devriyeler düzenlendi.

Hicretin ikinci yılına gelindiğinde, Cihad, kıblenin Mescid-i Aksa’dan Kâbe’ye çevrilmesi, Oruç, teravih namazı, sadakay-ı fıtr, zekat, Kurban ve Bayram namazı hükümleri geldi.

Yüce Allah (c.c.) bizleri de, her türlü kötü iş ve davranışlardan iyi iş ve davranışlara hicreti gerçekleştirmeye muvaffak eylesin.