H. Ali YILDIRIM


İKİRCİKLİ ZİHİNLER

Yeni Dünya - H. Ali YILDIRIM


İkirciklilik terimi tutarsızlığı ifade eder. Başkalarını çevreci olmaya zorlarken, kendi fabrika atıklarını dereye boşaltma çarpıklığıdır. Sosyal adaleti savunup emperyalist güce hizmet etme çelişkisidir. Güçlüyse, demokrasi türküsü söyleyip, zayıf devletleri talan etme halidir. Güçsüzse, hem bağımsızlık nutku atıp, hem de talancının ?değirmenine su taşıma´ durumudur. Güçsüz olan ikircikliler, sürekli bir iç çatışma halinde olduğundan, güçlünün seçimine yönelmeyi severler. Arkasından, başkasının oyuncağı olma, yaşamla boğuşma, önünü görememe, plan yapamama ve net bir zihin durumuna ulaşamama hali baş gösterir. Bu da kaostur, strestir, iç barış yoksunluğudur. Kaos içinde debelenen bir kimliğin yarattığı ruh haline ?zihin terörü´ de diyebiliriz. Bu durum kişide olabileceği gibi toplumlarda da olabilir. Zihni böyle olan kişi hırslı ise ?Kifayetsiz muhteris´ diye anılacaktır, toplumu bilmiyorum?

Kişiler gibi toplumlar da kimliklerini bilinçaltı kayıtlarının etkisinde ve bir arada yaşarken oluşturuyor, birinin söylemesi ile değil. Mesela, kendi çocuğumuza birini gösterip onun gibi olmasını istersek, çocuğu kızdırmış oluruz ve neden aksileşti diye de merak ederiz. Burada istemeden örnek kişiyi ?Robinson´, çocuğumuzu da ?Cuma´ yerine koyduğumuzu bilmeyiz. Çocuğun isyanı kimliğinin reddedilmesine verdiği tepkidir. İsyan etmeyen çocuk ta, babası varken başka, yokken başka biri olmayı seçebilir. Buradan bakınca ikircikli zihin yapısının ailede başlayabileceğini söylemek mümkündür. Anne ve babanın kimlik onayı önemlidir. Aile kodları ile okul kodlarının uyum içinde olması da kaçınılmazdır. Belki bu yüzden okul aile birliği kurulmuştur ama bunun bir işe yaradığını görmedim. Hiç bir toplantıda ortak değerleri konuşamadık, konuşulan konular okula yardım ve alınan notlardan öteye gidemedi. Karneyle yatıp karneyle kalktık, çocuklara bir değer katamadık?

Davranış ve tutumlarımızı, dipte duran kök inançlarımızın yönettiğini düşünüyorum. Bu kök inançlara kod da diyebiliriz. Eğer davranışlarımız kodlarımızla çelişkili ise iç kargaşa yaşarız, tutarsız oluruz. Sosyalist olup kapitalizme ya da kapitalist olup sosyalizme hizmet etmek gibi bir çelişkiden bahsediyorum. Bu hem kişi için hem de toplum için kaotik bir düzlemdir. Bu sorunun zihinleri bulandıracağını görmek zor değil. Oysa başka görüşlere alan bırakarak hoşgörüyle birlikte kendimiz olmak durumundayız, zamanla değişebiliriz de. Tehlikeli olan ?hem öyle hem böyle´ olma halini içselleştirmiş olmaktır. Diğer yandan, değişim, hızla değişen dünyanın ?olmazsa olmazı´ dır. Yani değişen dünyaya ancak değişerek uyum sağlayabiliriz. Ancak bu değişim ?Birine benzeme´ veya ?Başkalaşma´  şeklinde yorumlandığında, zihin bulanıyor demektir. ?Windows yazılım kodlarıyla Apple cihazı çalıştırmak´ gibidir; çalışmayacaktır. Sandalet üzerine smokin giymek gibidir; gülünç olacaktır. Kişi ya da toplum olarak başkalaşmak, başkası olmak, taklit etmek, kopya olmak, yalnızca küçük düşürmez, zihni de allak bullak edebilir. Çünkü bu defa kök değerler (Kodlar) ile yüzeyde yaşananlar birbiri ile çelişecektir. Kişi ya da toplum kendini reddetmiş olacak, huzur kaçacaktır. Oysa huzur her şeydir, o yokken sahip olduğumuz hiçbir şeyin anlamı olamaz. Bireyin iç huzuru toplum huzurunun temelidir. Birey huzursuz ise toplum da huzursuzdur. Öyleyse yineleyelim: ?Hem huzuru savunup hem de kaos değirmenine su taşımak´ ikircikli olmaktır, ikircikli olmak ise huzursuzluğun ta kendisidir?

Davranış bilimleri bir kuraldan bahseder, der ki: ?En fazla, kendinizi sevdiğiniz kadar sevilir, kendinizi saydığınız kadar sayılırsınız.? Bir başkası olmaya çalışmak kendini sevmemek ve kendine saygı duymamaktır. Bu kurala göre benzemeye çalıştığımız kişi veya toplumlar da bizi sevmeyecek ve saymayacaktır. Doğanın kuralı böyle! Oysa benzemekle rol model seçmek farklı şeylerdir. Rol modelden sadece ilham alırız, unun elbisesini giymeye çalışmayız, çünkü zaman ve şartlar değişmiştir. Topluma başkalaşmayı öngören bir kimlik dayatması da benzer bir gerginlik yaratacaktır. Çünkü dayatmacılık kendi başına bir örselenme (Travma) sebebidir. Başkasını taklit edenleri görünce dudak bükmeyenimiz yoktur. Kim bilir Avrupalı bize kaç zamandır dudak büküyor ve biz bunu göremiyoruz, çünkü başkalaşmayı 200 yıldır başaramadık. Son iki asrın bize şarkı ile ilettiği bir mesaj var: ?Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin?. Nasıl bir kendilik? Köklerinden ilham alan ve bugüne uyum sağlayan bir kendilik! Başka birilerinin çakması olmadan?