CANSU DENİZ


İMAN; ALLAH VE PEYGAMBER SEVGİSİDİR!

Adaletin Terazisi - Cansu Deniz


Gelişmek, yol almak ve hatta yolda olmak nedir?
Birey ve toplum nasıl gelişir?
Bizi kendi miracımıza çıkaracak olan nedir?
Kısa ömrüm öğretti ki; hakikatin cevaplarını bulabilmenin, en önemli öğesi hakiki ve tek olanı sevmekmiş.
Bugün bireysel ve toplumsal anlamda bu kadar durağan belki de gerici bir hal almamızın en önemli nedenlerinden biri hak olanı sevmeyip, yaşayamamız değil midir?
Kaçımız öğretilmiş, popüler-sıkıcı kalıplarımızdan çıkabilip, farklı pencerelerden ve hatta tüm portreyi görebiliyoruz?
Bugün topraklarımızda bu kadar acı yaşanıyorsa, kendimize, topluma ve olaylara aklı ? gönlü selim bir bakış açısı geliştirememiş, sevgiyle bir olmamızın etkisi çok derin değil midir?
Yön verilmiş, şartlanmış ve bizlerin yaşamaya zorlandığı üç- beş çeşit matbu hayat tarzından dışarı çıkabiliyor muyuz?
Yüce Allah´ın ehlibeytle bizlere örnek verdiği saadet yıllarını biliyor muyuz? Yoksa ellerimize tutuşturulan sanal seçeneklerden dışarı çıkmayı dahi istemiyor muyuz?
Bu kadar büyük bir bilgi kirliliği içinde kendimizi iyi-güzel-doğru olanın gayreti içinde miyiz yoksa sistem ne isterse ona yönelip, yine sistemin oluşturduğu egolarımızı mı tatmin ediyoruz?
Sorularımızın tüm cevapları başkaları nasıl yaşamamızı- görünmemizi istiyorsa o şekilde olduğumuz değil mi? Zamanın alkışları kesildiği anda isteklerimizin alkışlara göre şekillenmediğini kim iddia edebilir?
Hangimizin sol yanına kurulmuş o muhteşem sayaç, hakkın sözünden başkasını söylüyor? Duyuyor muyuz, dinliyoruz muyuz?
Yoksa en süslü bahanelerimizle, en fiyakalı sebeplerimizle başımızı mı okşuyoruz?
Hesaba girmeyelim mi nasıl yaşadığımızla?
?.
Ömrümüz su gibi baştan aşağı akıyor. Duracak, dinlenecek zamanımız yok.
İlahi çark hızla dönüyor. İster günün aymaz adamı olalım ister bilirkişisi.
Önemli olan zaman içerisinde ne yapıyoruz?
Zamanımızı iyi değerlendirebiliyor muyuz? Ortaya bir şeyler üretip koyabiliyor muyuz?
Bizden sonrakilere ne bırakabileceğiz? Emanetimiz ne olacak? Emaneti taşıtmak için önce bizim taşımamız gerekmiyor mu?
Gönlümüzü büyük yapabiliyor muyuz?
Gönlümüzün temizleyicisinin, büyük edenin ?LA İLAHE İLLALLAH? olduğunu bilmiyor muyuz?
Dünyanın gölgelerine tapıp, türlü türlü yollarla beyinlere işlenen gayriye meylimiz ne zaman son bulacak?
Bırakmayalım mı artık zamanın putlarına, gölgelerine tapmayı?
Hatırımızdan çıkardık mı gölgelerin peşinden koşanların ağır ve yenik yorgunluklarını, Firavunları, Nemrutları?
Unuttuk mu yoksa bu dünyanın var sandığımız, gönlümüze koyup aklımızdan çıkarmadıklarımızın aslında bize hizmetkârlığını; gölgelerden maksadın, bu dünyanın saltanatı, telaşesi olduğunu.
Bilelim, üstelik emin de olalım; o gölgelere sırtımızı- kalbimizi döndüğümüzde gölgemizin bizim peşimizden koşacağını.
Çalışalım, çalışalım, çalışalım.
Güzel işler yapalım, üretelim, gelişelim. Ancak ürettiğimize, getirdiklerine tapınmayalım.
Hakkın huzuruna varacağımız o mutlak anda; senin rızan için gayret ettik, öğrettin ki; sevilen zikredilir, sevilen anılır, sevilen unutulmaz; lütfettin, kalbimize sevgini, dilimize ismini koydun diyebilelim.
Meylettiğimiz bir gölgeyi dahi günde binde kırk defadan fazla düşünürken; esasın, asla gönlü saf şekilde teslim etmek olduğunu bilelim ve yaşayalım.
Kalbimin Sultanı buyurur ki; iman, elle tutulmaz, gözle görülmez ama hissedilir. Allah´ı ve Peygamberi seviyor muyuz, işte iman budur.
Peki, sevdiğimizin bildirdiği gibi yaşayabiliyor muyuz, gölgeleri aklımızda tuttuğumuz gibi zikredebiliyor muyuz? Yoksa günün getirdiği gibi mi savruluyoruz?
Soruyor muyuz hakikatin sorularını, cevabını bulabiliyor muyuz tüm eylemlerimizde?
Zaman su gibi akıyor üstümüzden. Bedenin vatanı toprak, kucaklamak için çağırıyor hepimize.
O mübarek ruhu, rüzgâr nereden eserse essin, zaman ne derse desin, Hz.Muhammed´den muhabbetle teslim edebilmek, sevgiye ve övgüye tek layık olan Rabbimizin zikrini samimiyetle dilimizden-gönlümüzden düşürmemek, kamil imana varmak duasıyla.
?Sözlerim kendimedir, gayra değildir.
Cümlesi hayradır, şerre değildir.?
Tayyar Baba