ASIM CENGİZ GÜR


İMANIN KIYMETİ

İMANIN KIYMETİ


“(Önceki peygamberlerin) ardından Musa’yı âyetlerimizle (mucizelerimizle) Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına gönderdik Onlar da (inkâr ederek) âyetlerimize haksızlık ettiler. Bak, fesat çıkaranların sonu nasıl oldu? Musa dedi ki:

“Ey Firavun! Muhakkak ki ben âlemlerin Rabbi katından (gönderilmiş) bir Resûlüm.” “(Benim için) doğru olan görev, Allah’a karşı haktan başkasını söylemememdir. Doğrusu size, Rabbinizden bir âyet (peygamberliğime şahit bir mucize) ile geldim, artık İsrâiloğulları’nı benimle (Şam’a) gönder.”

(Firavun) dedi ki: “Eğer bir âyet (mucize) ile geldiysen ve eğer doğru söyleyen birisi isen haydi getir de (göster) onu!”

Bunun üzerine (Musa) âsâsını (yere) attı. Bir de ne görsünler; o, apaçık bir ejderha (oluver)di. Elini (koltuğuna sokup) çıkardı, bir de ne görsünler; o, bakan kimseler için bembeyaz (gözleri kamaştıran bir el)dir! Firavun’un kavminden ileri gelenler dedi ki:

“Doğrusu bu çok bilgili bir sihirbazdır.” “Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor.” (Firavun):

“Öyleyse ne buyurursunuz?” dedi.”

Dediler ki: “Onu ve kardeşini (Harun’u) beklet; (bu sırada) şehirlere toplayıcı (tellâl)lar gönder.” “Bilgili sihirbazların hepsini sana getirsinler.”

Sihirbazlar Firavun’a geldi(ler):

“Eğer galip gelenler biz olursak, bize elbet bir mükâfat var, değil mi?” dediler.

(Firavun:) “Evet; hem de siz, mutlaka (benim) yakınlar(ım)dan olacaksınız” dedi.

(Sihirbazlar:)

“Ey Musa! Sen mi (hünerini önce) ortaya koyacaksın, yoksa (önce) biz mi koyalım?” dediler.

(Musa:)

“Siz ortaya koyun.” dedi.

(Sihirbazlar ellerindeki ip ve sopaları) atınca, insanların gözlerini büyülediler. Onlara (kıvranıp gezinen büyük yılanlar gösterip) korku saldılar; büyük bir sihir (meydana) getirdiler. Biz de Musa’ya:

“Âsânı bırak.” diye vahyettik. Bir de ne görsünler; o, (sihirbazların) uydurup gösterdiklerini yakalayıp yutuyor (yok ediyor)du. İşte gerçek meydana çıktı ve onların yaptıkları boşa gitti. İşte orada yenildiler ve küçük düştüler.”

Sihirbazlar (bu yenilgi üzerine) secdeye kapandılar.

“…Musa ve Harun’un Rabbi olan âlemlerin Rabbine iman ettik.” dediler.

Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden önce ona iman ettiniz ha! Şüphesiz bu, halkını oradan çıkarmak için şehirde (aranızda anlaşarak) kurduğunuz bir tuzaktır. Yakında (başınıza neler geleceğini) bileceksiniz.”

 

“Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.”

(Onlar:)

“Şüphesiz biz (her hâlükârda ölüp) Rabbimize döneceğiz.”,

“Ve sen ancak, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde (onlara) iman ettik diye bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üstümüze (bol) sabır yağdır, bizi müslümanlar olarak öldür.” dediler.

Yukarıda nakletmiş olduğumuz A’raf Suresi’nin 103-126.âyeti kerimelerinde Musa (a.s.)’ın Mısır’da Firavun ve kavmini tevhid dinine daveti ve İsrailoğullarını Mısır esaretinden kurtarma mücadelesi anlatılmaktadır. Çağlar Hakk’a tabi olmayan ve kendilerini Hak yerine koyan otorite ve saltanatlarının elinden gideceğinden ve Allah’ın emirlerinin hakim olacağından korkan Firavun, Nemrut ve benzerleri, peygamberleri kendilerine rakip, onlara inananları da potansiyel suçlu görerek onlara her türlü eziyeti reva görmüşlerdir, çeşitli cezalar uygulamışlardır. Çünkü bu tür kişiler, kendilerini rab yerinde gördüklerinden, gerek Allah’a ve Peygamber’e iman, gerekse onların emirlerine itaat, ancak kendi izinleri ölçüsünde olsun isterler. Fransız İhtilâli’nin parolası “Sezar (Kral)’ın hakkı (hukuku) Sezar’a, Tanrı’nınki de Tanrıya göredir” denmişse de; Tanrı’nın haklarını vermede/emirlerini yerine getirmede de yine “kral tanrı” durumuna geçen yöneticinin izni geçerli olmuştur. Hala bugün Fransa ve benzerlerinin sorunu ve inancına uygun yaşama imkanı bulunamamasının sebebi budur. Firavun ve ileri gelenlerinin korkuları, inananların çoğalması ve sistemlerinin çökmesinden ileri gelmektedir. Çok kimse, sihirbazların bu iman cesaretini gösterememiştir. Sihirbazlar, Firavun’un tehditlerine karşılık vadettiği kendisine yakınlık ve dünya nimetlerine aldanmayarak imanlarından vazgeçmemişler ve “Şüphesiz biz (her hâlükârda ölüp) Rabbimize döneceğiz. Ve sen ancak, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde (onlara) iman ettik diye bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üstümüze (bol) sabır yağdır, bizi müslümanlar olarak öldür” demişlerdi. Yani:

“Biz nasıl olsa öleceğiz, sen istesen de öleceğiz, istemesen de öleceğiz. Bu bakımdan başımıza gelmesi muhakkak olan ölüm, ölmek bakımından ha senin tarafından olmuş, ha olmamış, bizce aynıdır. Sebepler değişik olsa da ölüm bir ve muhakkak. Senin bizi ölümden kurtaramayacağın da muhakkaktır. Bundan dolayı senin bu tehdidin hükümsüz ve anlamsızdır.”

“Sen bizi keser, asarsan, biz şehid olur ve muhakkak Rabbimizin rahmetine ve sevabına kavuşuruz. Binaenaleyh bu tehdidinden korkmak şöyle dursun, hak yolunda can vermeyi cana minnet sayarız.”

“Biz ölüp de sen sağ kalacak değilsin. Hiç şüphe yok ki, gerek biz ve gerek sen hepimiz ölüp Rabbimizin huzuruna varacağız. Binaenaleyh o aramızda hüküm verecektir. Haklıyı haksızı, zalim ile mazlumu ayıracaktır” demişlerdir, Allah-u a’lem.

Yüce Allah (c.c.) Hakkı Hak olarak idrak edip Hakka tabi olabilmeyi, batılı batıl olarak kavrayıp onlardan uzaklaşabilmeyi nasib ve müyesser eylesin.