ASIM CENGİZ GÜR


İNANCIN GÜCÜ

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Yüce Allah´a sonsuz hamd ve senalar; Sevgili Peygamber Efendimiz´e (s.a.v.) ve O´nun âl ve ashâbına salât ve selâm olsun.

Kıymetli Mü´minler!

Azîz Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de, Âl-İmrân Sûresinde : ?Onlar (Allah ve Resûlü´ne bağlanmış öyle kimselerdi) ki halk kendilerine: ?(Düşmanlarınız olan) insanlar size karşı ordu topladılar, o halde onlardan korkun.? deyince, bu (söz) onların imanlarını artırdı da: ?Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!? dediler (ve sefere çıktılar). (Resûlullah ile yetmiş kişi, Ebû Süfyan´ın Uhud´dan sonra, ?Yıl dönümünde Bedir´de çarpışalım.? dediği yere gitmiş, fakat Ebû Süfyan, geleceğine dair şâyia çıkarmasına rağmen yüreğine korku düştüğünden gelmemişti.) (Öyle oldukları içindir ki) kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan hem Allah´tan nimet (olan sağlık ve selamet)le hem de (ticaret yapıp) bollukla (Bedir´den) geri döndüler; böylece Allah´ın rızasına da uymuş oldular. Allah büyük lütuf sahibidir. O şeytan (ruhlu), ancak sizi kendi dostları olan (müşrik ve kâfirler)le korkutur. Eğer (gerçek) mü´min iseniz onlardan korkmayın, benden korkun!? buyurulmaktadır.

Geçmişten bu güne Hakk´a inanmış ve tâbi olmuş insanlar ile, karşılarında olanlar arasında bir mücadele olagelmiştir. Yüce Rabbimiz, bazen inananları ve bazen düşmanlarını galip kılmıştır. Yukarıda aktardığımız âyet-i kerîmelerden de görüleceği üzere, inanmış ve Allah´a-Elçisine samimiyetle inanmayı başarmış Müslümanlar dünyada ve ahirette bir selamete ve bolluğa erişmişler; bundan uzaklaştıkları nisbette de sünnetullah gereği, düşmanları tarafından mağlup edilmişlerdir.

Daha bir asır öncesi milletimiz yine bugünlere benzer bir saldırı ile karşı karşıya kalmış; o günkü şartlar gereği topraklarının bir kısmını terk etmek, inancının bir kısım gereklerini yerine getirmeyi ihmal etmek/ertelemek zorunda bırakılmışlardır. Yüce Rabbimiz, çoğunluğu yaşlılar, kadınlar ve çocuklardan oluşan 7-8 milyonluk bir nüfustan 80 milyonluk genç ve dinamik bir nüfusa, kara-demir ve deniz yolu yoksunluğundan ülkenin her tarafına rahat ulaşabilme imkanına, cephede şehit verdiğimiz kalifiye/yetişmiş insan gücümüzün yerine hayatın her alanında yetişmiş çok sayıda insan kaynağına sahip bir duruma kavuştuk, elhamdülillah. Ekonomik ve siyasal etkinliğimiz hissedilir oranda artıyor. Artık kendi fikirlerimizi hayata aksettirmede, ülkülerimiz doğrultusunda hareket edebilme kabiliyetimiz artıyor. Tabi, düşman durmuyor ve bu ilerleyişimizi engellemek için geçmişte yaptıklarını tekrar ediyorlar ve yeni metodlar, planlar, projeler uyguluyorlar. Başta Rabbimize ve sonra imanımıza güvenebildiğimiz oranda, muvaffakiyetlerimiz ve galibiyetlerimiz artacaktır. Kerim Kitabımız´da Âl-i İmrân Sûresinde: "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir" buyuruluyor.

Son asırda içine düştüğümüz durum ve hakim güçlerin hayatın hemen her alanında ama özellikle zihin dünyamızda yaptıkları tahribat sebebiyle bazılarımız korkuya kapılabiliyor. Düşmanlarımızın hışmından çekinebiliyor. Aziz Kitabımız Kuran´da Maide Sûresinde : ?Kalplerinde (şüphe, nifak ve dünyevîlikten) bir hastalık bulunanların: ?(Devir aleyhimize dönüp) başımıza bir felaket/kötülük gelmesinden korkuyoruz.? diyerek (dost olmak için) o (gayrimüslim ve küfre sapa)nların aralarında koşuştuklarını (hatta onlara tâbi olmak ve dünyalık bir pay/mevki elde edebilmek için onlara velayet/başkanlık vermek istediklerini) görürsün. Ama Allah, (kendisine sığınan, onlarla uzlaşmayan ve onlara yapışmayan müslümanlara) zafer nasip edecek veya kendi katından emrini (takdirinin bir tezahürünü) gerçekleştirecektir. O zaman o (koşuşa)nlar, içlerinde gizledikleri (korku veya umdukları dünyalık) şeyler yüzünden pişman olacaklardır. (Böylece kalbi hastalıklı olanların hali ortaya çıkınca) mü´minler birbirine: ?(Sözde) sizinle beraber olduklarına dair, olanca kuvvetleriyle Allah´a yemin edenler onlar değil miydi?? diyecekler. (Resûlüm!) Onların bütün yaptıkları boşa gitti; böylece onlar, hüsrana uğrayan kimseler oldular. Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, o zaman Allah, (sizin yerinize) kendisinin onları, onların da kendisini sevdiği, mü´minlere karşı gayet alçak gönüllü/yumuşak, kâfirlere karşı da oldukça onurlu ve sert bir toplum getirir ki onlar (her türlü gücüyle) Allah yolunda cihad ederler, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah´ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, (her şeyi) bilendir? buyuruluyor.

Çözüm, İstiklal Marşı Şâiri Mehmet Akif Ersoy merhumun mısralarına döktüğü, âyetlerin manasında gizlidir:

Allah´a dayan sa´ye sarıl hikmete râm ol

Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.

Evet, Allah´a güvenecek ve dayanacağız. Gayret edip çalışacağız. Allah´ın takdirine rızâ göstereceğiz, hikmete teslim olacağız. Belli olan yol budur, bilmiyoruz başka yol.

Dikkat edin ki; Sözün en güzeli, Nizamın en kapsamlısı, Aziz, Mülk sahibi ve Her şeyi bilen Allah´ın kelamıdır. Aziz Kitabımızda şöyle buyuruluyor :

?(Ey mü´minler!) Sizin gerçek dost ve yardımcınız ancak Allah ve O´nun Resûlü´dür; bir de (Allah´ın emirlerine) boyun eğerek namazı dosdoğru kılan ve zekât veren mü´minlerdir. Kim Allah´ı, Resûlü´nü ve mü´minleri velî (ve dost) edinirse, işte Allah taraftarı onlardır; mutlaka galip geleceklerdir?. (Maide Sûresi 55-56)