VELİ ALTINKAYA


JANDARMA: ‘DUR YASAK’ DEDİ

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA


Bir cuma sabahıydı...

Tırpanla biçtiğimiz buğdayı bir gün önce traktörle harmana taşıdığımız ’Cemil’den tarla’da anadutu unutmuşuz.

‘Anadut’un ne olduğunu biliyor musunuz? Tarlada çalışanlar, rençber olanlar bilir. Anadut; bir kolu yukarıda, ikisi altta ve birbirine paralel üç kollu bir çiftçi aleti.

‘Cemil’den tarla’ da neresi?

Düzenli okurlarım bilir, bendeniz Sarız-Yalak(Yeşilkent)lı’yım. ‘Cemil’den tarla’ rahmetli dedem Hacı Mustafa’nın Adana Tufanbeyli’ye bağlı Kafkas kökenli Çerkez kardeşlerimizin ikamet ettiği İğdebel Köyü sınırları içerisinde bulunan ve bu köy sakinlerinden Cemil adlı vatandaştan aldığı tarla... (Not: Tufanbeyli’nin eski adı Mağara. Cumhuriyetin ilanından sonra Milli Mücadele’de bölgede görev yapan Yüzbaşı Tufan Bey’in adı bu ilçeye verildi.)

Cemil’den tarla 200 dönümden fazla. Dedem tarlayı kardeşleri Mehmet, Süleyman ve Yusuf ’a eşit olarak paylaştırmış. Hala kardeşim ve amcalarımın çocukları bu tarlaları ekip - biçer.

Daha 19 yaşındayım. Liseyi bitirdim, yüksek okula kayıt yaptırdım. 10 gün kadar sonra da okulumuz açılacak.

Rahmetli dedem sabahleyin 06: 00 gibi “Oğlum, dünkü çalıştığımız Cemil’den tarlaya git, anadutu orada unutmuşuz al getir” dedi.

Traktör, at, eşek var, ama yayan- yapıldak yola düştüm. Evle Cemil’den tarla arası 5- 6 Km var. Gidiş geliş 10- 12 Km.

300 metre toprak yolda yürüdükten sonra, bizim o tarihte ‘şose’den mülhem ‘susa’ dediğimiz Tufanbeyli yoluna çıktım. Tam köyün çıkışı, Adana (Tufanbeyli) il sınırı. Bir jandarma aracı sınırda bekliyor. Eli silahlı bir asker daha araca 50 metre mesafeden “Hey arkadaş, sokağa çıkma yasağı var, ne geziyorsun, dön git evine” dedi.

‘Sokağa çıkma yasağı’nı ilk defa duymuştum. Sıkıyönetimi biliyoruz, ama ‘sokağa çıkma yasağı’ da neydi? Koşarak eve geldim. Dedeme askerin böyle dediğini söyledim.

Televizyonumuz yoktu. Yeşil kaplı bir radyomuz vardı. Sabahın köründe radyoyu da açmamıştık. Birkaç yüz metre ileride evi olan Mehmet Dayı’mın televizyonu vardı, doğruca oraya gittim.

O meşhur görüntü... Orgeneral Evren ve etrafındaki komutanlar 12 Eylül İhtilali’nin gerekçelerini anlatıyorlar.

Dedem, babam, dayım, anam, büyük annem hepsi ihtilale sevinmişti. Ki bunlar 27 Mayıs Darbesi’nin başbakan ve iki bakanın idamının acısını unutmamış insanlardı. Buna rağmen 12 Eylül’de yapılan ihtilale bir anlamda ‘TSK komuta kademesi’ bağlantılı olduğu için destek veriyorlardı.

Sevinmelerinin temel nedeni bizlerdik. Abim İstanbul Hukuk Fakültesi’nde okuyor, ben Kayseri’de liseyi bitirmişim, yüksek okula başlayacağım.

Büyükşehirler başta Anadolu’nun dört bir yanında sağdan-soldan her gün ortalama 20 vatan evladı öldürülüyordu.

Biz daha lise öğrencisi olmamıza rağmen, o gün okuduğumuz Kartal’daki Endüstri Meslek Lisesi’ne giderken bugünkü Kiçikapı’dan başlayarak okula kadar güya sol görüşlü arkadaşlarımızla taşlı-sopalı birbirimize girerdik.

Okulumuzda okuyup da kurşunların hedefi olmuş ülkücü arkadaşımız vardı. Dönemin CHP İl Başkanı Av. Kulkuloğlu bizim okul güzergahında hain bir pusuyla öldürülmüştü. Maalesef Türkiye’nin durumu buydu.

Dayımın evinde haberleri izledikten sonra doğruca eve gittim.

Öyle ya... Darbecilerin ne yapacağı belli olmazdı. Evde abime ve bana ait ne kadar kitap varsa (ilmihal vs. dahil) hepsini torbalara doldurup çatının en kuytu yerine sakladım.

12 Eylül Darbesi’ni yapanlar çok can yaktı...

Evet, darbenin olduğu gün büyüklerimiz bizlerin bir kurşuna hedef olmasından korktuğu için darbeyi belki de alkışlamışlardı.

Ama sonradan gördük ki darbeci başı Evren’in ifadesiyle ‘şartların olgunlaşması’ beklenmiş. Evren, “Darbenin yapılması için şartların olgunlaşmasını bekledik” derken, her gün bu ülkenin gencecik insanları ortalama 20-20 öldürülüyordu.

Ve yine gördük ki hak- hukuk bir yana bırakılıp, ‘bir sağdan, bir soldan’ denge politikası ile yine bu ülkenin gencecik 49 evladı idam edilmişti. Hatta birkaçının idam edilmesi için yaşı bile büyütülmüştü.

Tüm darbeler gibi 12 Eylül Darbesi de küresel güçlerin bu ülke üzerindeki hesaplarının bir parçasıydı. ABD yetkilileri 12 Eylül’den sonra darbeci generalleri kast ederek “Bizim çocuklar başardı” demedi mi...

Kahrolsun darbe!

Yaşasın en kötü demokrasi!

Lütfen bizi nesep, mezhep ve değerlerimiz üzerinden fırkalara ayırıp birbirimize düşürenlere fırsat vermeyelim.

 

 

KULİS BULVARI

NASIL BAŞLARSAK ÖYLE GİDER

Kayserispor yeni sezonun ilk maçında yarın Kasımpaşa ’yı ağırlayacak. Kayserispor geçen dönem deyim yerindeyse ‘öldü, öldü dirildi’ . Takımın evet borçları var. Elbette bu noktada yönetime yardımcı olmak gerek. Ama bu konuyu gündemde tutmaktan çok, taraftarın da olmayacağı maçlarda futbolcularımıza moral vermemiz gerek. Nasıl başlarsak öyle gider. Geçen sezon ilk maçta Alanya’ya evimizde yenildik ve sonrası hep sıkıntılı gitti. İnanıyorum ki yarın Kasımpaşa’dan üç puan alacağız. Kulübün Onursal Başkanı Mehmet Özhaseki de Başkan Büyükkılıç ile birlikte tesisleri ziyaret ederek ilk maç öncesi yönetime ve futbolculara ‘yanınızdayız’ mesajı verdi. Pandemiye rağmen şehir her zaman kulübün yanında olur. Futbolcular aslanlar gibi mücadele ederse 3 puan şimdiden hayırlı olsun inşallah.

 

Mış… Miş… Muş…

00-Salgın kurallarını ihlal edenlere ağır cezalar gelecekmiş.

00-Karantina ve izolasyondan kaçanlar KYK yurtlarına yerleştirilip günlük yatak ve yiyecek paraları da onlardan tahsil edilecekmiş.

00-AK Parti’nin değiştireceği ilk ilçe başkanı Akkışla olmuş.

00-Hüseyin Akay, ‘Türk Şeker’in zararını Hazine karşılıyor, peki bizim girdilerimizin yüksekliği ve zararımız ne olacak?’ sorusuna cevap arıyormuş.

00-Avukatlar adliyelerde aylarca, hatta yıllarca yazılamayan iddianameler ve bir türlü karara bağlanamayan davalardan dertliymiş.

00-18 Mart Çanakkale Köprüsü ile Fatih, Yavuz ve Oruç Reis gemilerimizde Erciyes Anadolu Holding’in başarılı şirketlerinden Erciyes Çelik Halat A. Ş.’nin ürünleri kullanılıyormuş.