ASIM CENGİZ GÜR


KARDEŞLİK

KARDEŞLİK


Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de :

“Mü’minler ancak kardeştirler” denilmektedir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “Müslüman, Müslümanın kardeşidir” buyurmuştur.

Kelime-i Tevhidi söyleyen, yani “La ilahe illallah, Muhammedu’r-rasulullah” diyen herkes Müslümandır ve diğer Müslümanların da kardeşidir. Yüce dinimiz, Müslümanları yani İslam Toplumu’nu kardeşlik hukuku üzerine tesis etmiştir. Bu sebeple, İslam Toplumu herhangi bir coğrafyaya, ırka, renge, kavme, ülkeye, sınıra bağlı kalmaksızın birbirleriyle kardeştir.

Asıl vatanları yer olan Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda bırakılan Müslümanların, Medine’ye geldiklerinde Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yaptığı ilk işlerden birisi de, Medine’nin yerli Müslümanları olan Ensar ile Mekke’den hicret edip gelen Muhacir Müslümanlar arasında ayrıca özel bir kardeşlik tesis etmek olmuştur.

İslam Toplumu’nu birbirine sıkı sıkıya bağlayan (bağlaması gereken) bu şuur, aynı zamanda fert fert Müslümanlara sorumluluk da yüklemektedir. Gerek Kur’an-ı Kerim’den ve gerek Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in söz ve davranışlarından bu sorumlulukları anlayabilmekteyiz. Müslümanlar, bunları yerine getirilebildikleri oranda bağlarını güçlendirecekler ve ayrıştırma, ayırma faaliyetlerine karşı durabilecekler, oyunları boşa çıkarabileceklerdir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

“Kendiniz için istediğinizi, din kardeşiniz için de istemedikçe (kamil/olgun) mü’min olamazsınız” buyururken, Müslümanların kendi aralarındaki her türlü ilişkide, kendi nefsini ölçü almasını tavsiye ve telkin etmektedir.

Yine bir başka hadis-i şeriflerinde :

“Müslüman, Müslüman kardeşlerine buğz edemez, kin tutamaz, sırt çeviremez. Araya bir takım sun’i üstünlük ölçüleri koyamaz. İslam’da üstünlük ancak takva (Allah’tan gereği gibi sakınmak) iledir” buyurmuşlardır.

Efendimiz (s.a.v.), Müslümanın haklı bir sebeple bile olsa, bir başka Müslüman kardeşine dargınlığını üç günden daha fazla sürdürmemesi gerektiğini de ihtar etmektedir. Müslümanların, Müslümanları bırakıp da başka sıfatla anılanları dost edinmemeleri gerektiğini Kur’an ifade etmektedir. Bu sebeple Müslümanların her türlü tercihlerinde öncelikle Müslüman kardeşini tercih etmeli, birbirlerine arka çıkmalı ve münafık ve müşriklere karşı yek vücud olabilmelidir. Efendimiz (s.a.v.) :

”Zalim olsun, mazlum olsun Müslüman kardeşine yardım et” buyurmuş ve ashabın “Ey Allah’ın elçisi! Zalime nasıl yardım ederiz?” sorusu üzerine de : “Onu zulmünden vazgeçirerek, ona yardım ediniz” buyurmuştur.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir başka hadis-i şeriflerinde de :

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Müslüman, Müslümana zulmetmez. Müslüman, Müslümanı zalimin eline ve başına gelen musibetle yalnız bırakmaz. Kim Müslüman kardeşine yardımda bulunursa, Allah da ona yardım eder. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü onun (ayıbını örter) sıkıntısını giderir” buyurmaktadır.

Hucurat sûresi’nde, Fasıkların getirdikleri haberin araştırılması, sorgulanması ve ondan sonra eyleme girişilmesi emredilmektedir. Dikkatimizi çekmesi gereken husus, haber getirenin kimliğidir. Kafirlerden değil (günahkar, itaatsiz) fasıklardan bahsedilmektedir. Özellikle, iletişim kanallarının çok çeşitli olması ve genellikle gayri milli unsurların elinde bulunması karşısında bugün en çok dikkat etmemiz gereken husus budur. Özellikle, mahalli iletişim vasıtalarının güçlendirilmesi ve ehil ellerde bulunmasının gereğini bundan daha açık belirtecek ne olabilir.

Aynı surede, anlaşmazlığa düşen Müslümanların ve Müslüman grupların aralarının bulunması, aralarında hak ve adalet ile hükmedilmesi, haksız olan tarafın Allah’ın sınırlarına uyması hususunda razı edilmesi için gerekli yollara müracaat edilmesi ve aralarının mutlaka ıslah edilmesi istenilmektedir.

Ayrıca, Müslümanların birbirlerini alaya almamaları gerektiği ihtar edilmekte ve alay edilen Müslümanların belki de alay edenlerden daha kıymetli olabileceğinin unutulmaması istenmektedir. Müslümanların birbirlerini çirkin lakaplarla çağırmamaları, birbirleri hakkında suizanda bulunmamaları, diğer Müslümanların gizli hallerini ve sırlarını ortaya çıkarmak için casusluk yapmamaları ve birbirlerinin gıybetini yapmamaları gerektiği bildirilmektedir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmeyeceğine emin olduğu kimsedir” buyurmuştur. Bir başka hadis-i şeriflerinde de:

“Mü’minler, birbirlerini sevmede, birbirlerini acımada, birbirlerini korumada bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir organı rahatsız olursa, öteki organları da bu yüzden rahatsız olur ve uykusu kaçar” buyurmuşlardır.

Yukarıdan beri aktardığımız notlar ışığında: Müslümanlar, her hal, şart ve zamanda son nefesine kadar iman ve islam sınırları içerisinde kalmaya, Müslümanlarla birlik olmaya, diğer Müslümanlara karşı kardeşçe davranmaya mecburdur. Çünkü Yüce Allah (c.c.) mü’minlerin “ancak” kardeş olduğunu bildirmiş ve elçisi, efendimiz (s.a.v.) de gerek sözleri ve gerek uygulamaları ile bize örnek olmuştur.

Öyle ise, Müslümanlar aralarındaki her türlü kırgınlık, kızgınlık ve dargınlıkları bir kenara koymalı, Müslüman kardeşinin dertleri ile dertlenmeli ve bu dertlerin çözümü için elbirliği ile gayret sarfetmelidir. Böylece dünyada ve ahirette saadet ve selamet içinde olmalıdır.

Yüce Allah (c.c.) gereğince amel etmeyi nasib ve müyesser eylesin.