ASIM CENGİZ GÜR


KAYDIRILMIŞ DİN

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Müşteşrikler ya da Şarkiyatçılar yani doğu ilimleri ile ve tabî ki İslâmiyet ile ilgilenen kimseler. Ortaya çıkışını 16. Yüzyıla bağlarlar. Müşteşriklerin öncelikli amacı hristiyanlığı yaymak ve bunda etkili olabilmek için de İslâm´ın eksik ve yanlış olduğunu, hristiyanlığın müslümanlıktan üstün ve değerli olduğunu göstermeye çalışmaktır. Böylece kültürlü(!) ve aydın(!) Müslümanlar arasında Hristiyanlığa kayışı kolaylaştıracaklardır. İncelendiğinde bunların çoğunlukla misyoner olarak veya misyonerlerle koordineli olarak faaliyet yaptıkları görülmektedir ve büyük çoğunluğu da ya papazdır yahut da Yahudi din adamıdır.

Ayrıca müsteşrikler genellikle Batı devletlerinin Doğu memleketlerindeki ajanlarıdır. Görevleri, ilmî güçleriyle Batının egemenliğini sürdürmek, bunun için de Doğu memleketlerinin inançları, alışkanlıkları ve gelenekleri üzerine tafsilatlı bilgiler edinmek, onların hayat ve çalışma tarzlarını öğrenmek, dil ve edebiyatlarını belleyerek psikolojik yapılarını ortaya koymaktır. Bunlardan aldığı bilgilerle batılılar, doğu ülkelerindeki nüfuz ve egemenliklerini sürdürmenin yollarını öğrenmektedirler.

Müsteşrikler mensubu oldukları devletler için sorun çıkarabilecek ve engel olabilecek düşünce ve fikir hareketlerini kamçılayıcı veya dindirici bir fonksiyonu da yerine getirmektedirler. Algılarımızı yöneterek kendilerini dokunulamaz, tenkit edilemez bir pozisyona ve kendi görüş ve medeniyetleri çevresinde bir nevi saygı ve kutsiyete sahip oldukları imajını vermektedirler. Öyle ki, yaptıkları her şey mutlaka uyulması ve taklit edilmesi gereken ve memleketin gelişip kalkınması için tutulacak biricik yol olduğu izlenimini vermektedirler. Böylece insanların kendi kültür ve medeniyetlerine olan inanç ve bağlılıklarını sarsmakta, Batı medeniyetinin ve düşüncesinin kafalardaki egemenliğini devam ettirmeyi amaçlamaktadırlar.

Müsteşrikler bu amaçlarına ulaşabilmek için; Kur´an, Sünnet, Siyer (Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in hayatı), Kelam, ve Fıkıh´ın her konusunda derinlemesine araştırma yapmakta, Sahabenin, Tabiinin, Müctehid imamların, Fakihlerin, Hadisçilerin, hadis ravilerinin, Cerh ve Tadil sanatının, rivayet sahiplerinin hepsini kapsayan çalışmalar yapmaktadırlar. Sünnetin (hadislerin) delil olup olmayacağı, tedvin şekli ve İslâm hukukunun kaynağı konularını inananların zihninde şüphe davet edici bir üslup ile yapmaktadırlar. Yaptıkları tek şey bu konularda derin görüşleri olmayan ama zeki(!) bir kişinin İslâm konusundaki görüş ve inancında büyük sarsıntılar meydana getirmektir.

19. Yüzyıl başlarında artık Oryantalizm adı ile daha bilimsel ve sistemli bir yola dönüşen bu akım 20. yüzyılın ilk yıllarında zirvesine ulaştı. Bu dönemlerde, çoğu İngilizlerden oluşan, Belçikalı, Fransalı, Hollandalı, İspanyalı, Amerikalı misyonerlerin hepsi çalışmaları ve eserlerinde İslâm konusundaki şüpheler ortaya attılar ve İslam´ı kendi medeniyetleri için tehlike olmaktan çıkarma çabalarını sürdürdüler. Hala da çalışıyorlar.

Başlarda bu hareket, Müslümanların Avrupa medeniyetiyle karşılaştıkları zaman İslâm inancının çöküntüye uğrayacağına inanıyordu. "Muhammed efsanesi" çöktüğünde yani "onun kişiliği ve hayatı hakikat ışığı altında incelendiğinde" "islam inancı çökecekti". "Bu insanların (Müslümanların), hristiyan okulları ve rahipleri tarafından kurtarılması, kazanılması gerekiyordu?. Bunun için "Muhammedizm´e cepheden saldırmak değil?, "Aksine (piyasaya sürecekleri şüphe uyandıracak) yeni fikirlerin, bu (İslam) inancın(ın) temelini aşındırması çökertmesi için faaliyetleri sürdürmek gerekliydi?. İnandıkları ya da Müslümanların inanmalarını istedikleri şey "Muhammed´in İslâm´ı çok eski bir din gibi şekillendirmeye çalıştığı" idi. Bu eski din, Musevilik idi. Müslümanların ilk kıblesi Kudüs´tü. Museviler Muhammed´le ilişki içindeydi ve İslam "Bir musevilik mezhebi olabilirdi?.

Aslında misyoner oryantalistlerin esas amacı "Peygamberin peygamberliğini reddetmek ve Kur´an´ın vahiy olduğu konusundaki inancı çürütmekti". Bir başka deyişle İslâm konusundaki çabaları, onu anlamak için değil, gözden düşürebilmek içindi. Yine de Yüce Allah, içlerinden bazılarına gerçeği görmeyi ve hidayete ermeyi nasib etti.

Bugün daha kesin ve acı olarak görüyoruz ki, müşteşrikler artık bizim içimizden de çıkmış/çıkıyor. Onların amaçlarını gerçekleştirmek üzere, onların iddiaları ?İndirilmiş Din? olarak tanımlanarak, Müslümanların inançları ?Uydurulmuş Din? olarak yaftalanarak ?Kaydırılmış Din? oluşturulmaya çalışılıyor. İsimleri, Mustafa, Mehmet, Ahmet olan bu yerli(!) Müşteşriklere dikkat etmek gerekiyor. Bu köşede zaman zaman uyardığımız gibi asırlık islam miras ve birikimini reddetmek, sınır tanımaksızın ve sürekli inananlara hakaret eden, dinimizin ikinci esas kaynağı olan ve Kur´an-ı Kerim´i anlamak için olmazsa olmazımız Sünneti itibarsızlaştırmak için müşteşriklerin dili ile "Kuran tek kaynaktır?, ?Kur´an bize yeter? diyorlar ve dinimizi ekseninden kaydırmak istiyorlar.

?Bırakın Kur´an konuşsun!? diyen ama hep kendisi konuşan bu yerli müşteşrikleri saf saf dinleyen ve onun ağzından çıkanları (Allah´ın Elçisi´nin sözlerine tercih ve) tek doğru kabul eden müntesiplerinin bugün FETÖ´den boşalan yerleri doldurmaya çalıştığını; Oryantalizmin ve Modernizmin esiri haline gelmiş ve ümmeti de bu yola götürmeye çalışan bu akımları görüyor ve endişe ile izliyorduk.

Yüce Allah´tan umudumuzu kesmeksizin ve gücümüz nisbetinde bunlara işaret ederken, birkaç gün önce Cumhurbaşkanımız´ın konuşması ile gönlümüz biraz sürur buldu. Şöyle demişler : ?Hoca olmak, ahkâm kesme yetkisini onlara vermiyor ve dolayısıyla sevgili Peygamberimiz´in sünnetini tartışma yetkisini de onlara vermiyor. Bu tartışmaları açmak aslında bir neslin ifsadı anlamındadır?. Bunu, devlet ve milletimizin bekâsını önemseyen mekanizmaların harekete geçmiş olduğu yönünde yormak istiyoruz.

Yüce Allah (c.c.), din-i mübinini doğru anlayabilmeyi ve yardımcıları olabilmeyi, bu milletin en ufak ferdinden en yüksek makamına kadar tüm bireylerine nasib eylesin. (âmin).