H. Ali YILDIRIM


KRİZ YÖNETİMİNDE MERKEZİ OTORİTE

YENİ DÜNYA - H. Ali YILDIRIM


Demokrasi algısının, ülkelere ve coğrafyalara göre değiştiğini “Devletler ve Yönetim Şekilleri” isimli yazıda değinmiştik. 10 yıl öncesine göre konuşalım, Fransa’da uygulanan Demokrasi ile Hindistan’da uygulanan arasında dağlar kadar fark olduğunu anlatmaya gerek yok. Arada belirgin bir etken var o da refah seviyesi. Yani refah seviyeniz düşükse demokrasiyi sadece konuşursunuz, uygulayamazsınız. Neden mi? Açlık, susuzluk, hastalık ve cehaletle boğuşan insanlara, “Siyaset öğren, parti kur, lider belirle, para bul, propaganda yap, seç / seçil, yönet” dediğinizde sizi anlamayacak veya gülecektir, çünkü onun önceliği hayatta kalmaktır…

Mesela batıyla kıyasladığınızda neredeyse taş devrinde olduğu düşünülen Afganistan’ın cefakâr halkına bunlardan bahsettiğinizde bir şey anlamayacaktır. Çünkü onların günlük gailesi, aç ve açıkta kalmamak, kör kurşuna hedef olmamak ve hayatta kalmaktır. Bu onların yaşam enerjisinin neredeyse tamamını tüketmektedir. Geriye süslü ve acayip kavramlara ayıracak enerjisi kalmamaktadır, kalsa da uygulayamaz, çünkü o öncelikle hayatta kalmak zorundadır ve bunun nasıl olduğunun bir önemi yoktur. O bölgede görev yapmış bir ABD Subayı, 2006 yılında kendi ülke politikalarını eleştirerek şunu söylemişti: “Afganlar neyi bilmediğini bilmiyor, hangi demokrasiyi öğreteceksiniz?”. Burada benim sorum devreye giriyor: Bu kadar iyi niyetli iseniz, parayı neden Afgan alt yapısına harcamıyorsunuz, yoksa demokrasi bir soygun kılıfı mıdır?”

Peki, refah olmadan demokrasi olmaz mı, olmaz. Niyesi şu: Demokraside insanlar dilediği işi yapıp dilediğini alma ve satma, dilediği gibi yaşama, dilediği yöneticiyi seçme ya da seçmeme özgürlüğüne sahiptir. Batı böyle yapıyor(du), mal ve hizmet çok, para iyi, iş te fena değil o zaman insanlar çok seçenek arasından seçme imkânı buluyor(du). Bunu nasıl yapıyordu? Elbette sömürgelerden vergi adı altında topladığı yıllık 300 Milyar dolar haracı kullanarak (Fransa), böylece kasası hiç açık vermiyor(du). Eh bu durumda refah olur elbette, kaynak kıt olsaydı, paranız olmasaydı neyi seçecektiniz? Nitekim virüs refahı bozdu, saadet zinciri kırıldı, takke düştü kel göründü. Demek ki demokrasi refahla olurmuş, refah olmadığında istediğini alamazsın, bulduğunla yetinirsin, hayatta kalmaya bakarsın. Tercih hakkın olmaz, çünkü herkes kıt kaynakları olabildiğince adil paylaşmak zorundadır ve bunu sağlayacak tek yapı güçlü merkezi yönetimlerdir. Yoksa demokrasi adına her kafadan ayrı ses çıkan bir ortamda büyük çaplı krizleri yönetemezsiniz. Virüs hızla yayılıyor ve her kafadan çıkan sesi dinlemeye ve her kesimi memnun etmeye zaman ve imkân yoktur. Durumu yönetmek için hızlı ve doğru karar almak, hemen de uygulamak zorundasınız. Uzlaşma-araştırma komisyonları ile uğraşmaya ne sizin zamanınız ne de halkın tahammül gücü vardır, doğrudan eylem gerekmektedir…

Bu açıdan bakılınca, önümüzdeki birkaç yıllık süreçte demokrasi havarisi ülkelerin birer otoriter rejime dönüşmesini bekleyebiliriz. Çünkü yokluk ve salgınla en iyi mücadeleyi merkezi otoriteler sağlar. Örnek mi? ABD’den yağmaya karşı tedbir haberleri gelirken Rusya’dan gelmiyor, çünkü merkezi otorite ABD’de zayıf, Rusya’da güçlüdür. Ancak ABD’nin askere çağırdığı yedek sayısına (800.000) bakınca onun da merkezi otoriteyi güçlendirmeye hazırlandığını görebiliriz. Diğer batı ülkelerinde de durum aynı, çünkü biliyorlar ki, “Bölgesel girişimler, bölgeler arasında çekişmelere sebep olabilir ve ülkenin bütünlüğüne zarar verebilir”. Dolayısı ile bizde de İstanbul, kendi çözümünü üretmek yerine, merkezi otoritenin sunduğu milli çözüme tabi olmalıdır, değilse başka bölgeler de aynı yola başvurabilir, bu da devleti zayıf gösterir, hatta istismar bile edilebilir…

Günümüz ekonomik gidişatına bakılırsa, üretim zayıflamış, mal ve hizmet arzı düşmüştür ama neyse ki halkımızın irfanı nedeniyle güvenlik kaygısı oluşmamıştır, bu konuda halkımızı tebrik etmek gerekiyor. Üretim ne kadar düşerse düşsün, herkesin yaşama hakkı olduğuna göre, olanın yettiği kadar pay edilmesi gerekecektir. Bunu da insanların veya bölgelerin iradelerine bırakamayacağınız için milli paylaşımı kontrol altına almak zorundasınız. Bunu sağlamak için güçlü bir merkezi yönetim gerekir. Bu nedenle, kısa vadede birçok ülke merkezi yönetimlerini güçlendirecek diyebiliriz, bu da en çok refaha alışmış batıyı üzecektir, cefakâr doğuyu değil…