H. Ali YILDIRIM


KÜRESEL KAVGANIN ANATOMİSİ

YENİ DÜNYA - H. Ali YILDIRIM


Küresel kavgayı anlamak için basitten gidelim ve ‘paralel’ sözcüğünden yola çıkalım. Malum 1991 Sovyetlerin yıkılmasından beri dünya tek kutuplu olarak ABD tarafından yönetiliyordu. Meğer böyle değilmiş, pek de yönetemiyormuş. Hatırlayalım Trump Suriye’den çekiliyoruz demişti ama ordusu çekilmemişti, işte durum bu. ABD’nin bizde de olduğu gibi bir paraleli varmış, ordusu bile bu paralelden emir alır hale gelmiş, adı da ‘Küresel Sermaye’…

Küresel sermaye deyince, belli bir vatanı olmayan, bulunduğu ülkelerdeki devletlerden daha zengin olan, parayla her dediğini yaptıran, ABD ve Birleşik Krallığın siyaset, istihbarat, diplomasi ve askeri gücünü arkasına alarak, para ve terörü birlikte kullanıp, darbe, ekonomik yıkım, savaş gibi yöntemlerle dünyanın her yerinde gizli egemenlik kurmuş olan yarı görünür bir küresel finans ağı akla geliyor. Kimse karşı çıkamamış çünkü karşı çıkan ya aç kalmış, ya devrilmiş ya da savaşa sürüklenmiş. Bu küresel sermaye ABD Merkez Bankası’nın (FED) sahibi olarak, ABD dâhil tüm devletleri faiz kıskacına alarak gizli bir hegemonya kurmuş, parası, şirketleri ve gizli örgütleri ile yalnızca ülkelerin yapısına sızmakla kalmamış, NATO, BM gibi ulusüstü kurumları da ikiye bölerek paralel yapılar oluşturmayı başarmış. Tüm dünyada uygulanan bu ikili yapıyı görmeden yalnızca ABD-Rusya-İngiltere-Çin demek konuyu kavramaya yetmiyor…

Dünya Finans Merkezi denen yer, bildiğimiz Londra’nın yanı başında ‘City of London’ denen ve Kraliçe’nin hükmünün geçmediği bir şehir devletçiktir, tıpkı Vatikan gibi özerktir. Bu şehir, dünya finans hanedanlığının merkezidir, aynı zamanda New York Finans kesimi ile birlikte FED’in en önemli ortaklarındandır. Hikâyeleri 18. YY dedelerinin (Mayer Amchel) Frankfurt’ta Hanedanlara bankerlik yapmasıyla başlıyor. Mayer, sonra bu mesleği oğullarına öğretmiş. Avrupa hanedanlarını birbirleri ile savaştırarak para kazanmışlar. Savaş çıkarıp, taraflara borç verip, savaş sonunda faiz alıp ve kaybedenin savaş tazminatını kendi bankasına yatırtarak paradan para kazanmışlar. Beş oğlundan dördünü Viyana, Paris, Napoli ve Londra’ya göndermiş ve uluslararası çalışmaya başlamışlar. Mayer öldükten sonra yönetimi büyük oğul devralmış, daha sonra da Amerika kıtasına ulaşmışlar. Avrupa Hanedanlarının sık sık savaştığı dönemde annelerinin: “Oğullarım istemese dünyada savaş çıkmaz” dediği belgesellerde mevcuttur…

Asıl uzmanlık alanları bankerlik ve merkezi Londra olan bu Finans Hanedanlığı, İngiltere Merkez Bankası’nın sahibi olmakla kalmayıp, zamanla Amerika’ya ve diğer ülkelere de yayılmış. Her ülkede aynı yöntemi kullanarak ülke yönetiminde söz sahibi olanları para ve nüfuz yoluyla kontrol altına almayı başarmışlar. ABD’ye uzanan kolu (Kardeşlerden biri) ise bu yolla hem FED’e sahip olmuş hem de ABD bayrağı arkasında hareket ederek, tüm dünya devletleri üzerinde söz sahibi olmayı başarmış. FED’i devletleştirmek isteyen Kennedy’i halletmişler, boyun eğmeyen Japonya’yı düzmece Pearl Harbour bahanesiyle Başkan Truman’ı kullanarak atom bombası ile tanıştırmışlar. Süveyş gibi dünyanın önemli projelerini de İngiliz bayrağı arkasından yönetmişler, günümüzdeki küresel sermayeli Çin’in ‘İpek Yolu’ projesi gibi…

1933'ten 1945'e kadar ABD Başkanı olan Roosevelt, paranın kontrolü için 1935'te Morgan Stanley’i, iş dünyasının güdülmesi için 1939'da Rockefeller Center’ı, ülkeleri ABD’ye bağlaması için 1944'te IMF’yi kurup özel sektörü devlet yönetimine ortak etmiş (ek olarak CIA 1947). Ancak finans hanedanlığı bu yapının içine girerek ABD’de de zamanla güçlendikçe güçlenmiş, hem FED hem de İngiliz Merkez Bankasının sahibi olmakla kalmayıp, orduyu, istihbaratı, iç ve dış politikayı ve de adaleti parayla ve gizlice ele geçirmiş. Belli ki Roosevelt o zamanlarda bir ‘Paralel Devlet’ kurduğunun farkında olmamış. Güç zehirlenmesine uğrayan Finans Hanedanlığı, 21. YY başında diğer tüm ortaklarını def edip, dünyayı tek başına yönetmek isteyince, ABD’nin küresel finans bacağı kopmuş, hegemonik gücü kaybolmuş ve böylece küresel güç dengesi de bozulmuştu. Tek kutuplu düzenin çökmesinin sebebi budur, çünkü tüm dünya dolara tapıyor ama ABD devleti doların sahibi değil. Dolar kilit taşının çekilmesi devletin bir duvarının çökmesi ve de dolar üzerinden sağlanan beleş yaşamın sona ermesi demekti…

Amerikan devlet yapısı dünyanın başka bir yerine benzemiyor. Başkanın önüne gelen kararname metnini bakanlar hazırlamıyor, düşünce kuruluşu denen çıkar grupları hazırlıyor ve lobiler üzerinden meclise ve hükümete dikte ettiriliyor. Mesela Türkiye’de darbe yapılması gerektiğine RAND CORPORATION karar veriyor, lobi baskısıyla onaylatıyor, devlet uyguluyor. İç politikayı bir sivil toplum örgütü olan ‘Ulusal Politika Konseyi-NPC’ belirliyor. Bir iddiaya göre ise bakanlar Başkandan değil, NPC’den emir alıyor. Dış politikayı ‘Dış İlişkiler Konseyi-CFR’ belirliyor, “Üçlü Komisyon-TC” denen örgüt Atlantik, Avrupa ve Asya’da uygulanmasını sağlıyor, hükümet noter rolünde kalıyor. Yirmiden fazla istihbarat kuruluşu var, zengin aileler para bastığı için devleti borçlandırıyor, her kurumu satın alabiliyor, kimin eli kimin cebinde belli değil, parayı veren düdüğü çalıyor. Bugün gördüler ki, devlet kendi kararını bile alamıyor, bu işi ‘para sahibi çıkar grupları’ yapıyor. Böyle bir yapıda devlet aklının var olduğundan bahsedilebilir mi bilmiyorum. Parayı özel sektörün bastığı bir ülkede devlete ancak belediye fen işleri ve çıkar gruplarının projelerinin onay işi kalacak, savaşa bile para sahipleri karar verecektir…

Britanya Krallığı da ne yapacağını şaşırmış durumda, bir tarafta City of London’a karşı devleti, diğer tarafta ABD’ye karşı İpek Yolu’nu korumak istemektedir. Son iki asırdır Krallık bankerler üzerinden sömürgecilik yaparken gücü bankerlere teslim ettiğini göz ardı etmiş olmalı. Bugünkü dünya hegemonya kavgasında, yarım asırdır 55 devleti (İngiliz Milletler Topluluğu-Common Wealth of Nations) yöneten Kraliçe devlet aklına sahip çıkmaya çalışırken, oğlu Charles Küresel Sermaye aklına teşne olmuş, yani finansı seçmiş. Boris Johnson da finansa hizmet ederken, Corona ile birlikte ölüm korkusu yaşayınca sermaye aklını bırakıp devlet aklına yani Kraliçe’ye yönelmiş. Birleşik Krallık bıçak sırtında, çünkü ABD’ye teslim olsa, finans hanedanlığı ülkeyi finans krizine sokacak, sermayeye teslim olsa krallık bitecek. Bu kavgada kimin hangi tarafta olduğunu anlamak ta kolay değil, sürekli saf değiştirme, ya da mış gibi yapma da söz konusu. Kavganın aktif aktörleri olan gizli dünya örgütlerini saymıyoruz, o ayrı bir uzmanlık konusu…

Bu örtülü savaşın küçük oyuncularının en aciz olanları, kendi devletini satanlarla, savunduğu görüşün dünyanın tepesinde hangi tarafa denk düştüğünü anlamadan, özgürlük palavraları ile bozgunculuk yapanlardır. Oysa atalarımız “Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe” derken boş laf etmemiş, binlerce yıllık tecrübesini aktarmıştır. Bu anlamda artık, her geçen gün zihinleri, gençliği, toplumu, ekonomiyi ve devlet anlayışını yozlaştıran ve küresel sermaye egemenliğine hizmet eden tüm dijital ağların devlet kontrolüne alınması ve yerli dijital iletişim platformlarının kullanılması bir zorunluluk haline gelmiştir, yoksa yozlaşma devam edecektir. Takke düştü kel göründü, sonu gelmez ve anlamsız özgürlük naralarının nereye hizmet ettiği anlaşıldığına göre, bin yıllık devlet yapısı üç kuruş uğruna küresel finans kapitalizmine teslim edilmemelidir…

Dünyanın geri kalan tüm devletleri bu kavganın benzerini kendi topraklarında yaşıyor, çünkü finans çetesi 18. YY’dan beri küresel şirketleri ile her yere sızmış, çok iyi örgütlenmiş, merkez bankalarını ele geçirmiş ve sınırsız para basma yetkisine sahip olmuş. Dolayısı ile satın alamayacağı hiçbir şey yok. Bugün ülkemizde bazı çevrelerin diline doladığı, demokratik özgürlük, merkezi hükümet, yerel hükümet, halkların özgürlüğü, özerklik şartı, İzmir Bayrağı, İzcoin, İstanbul yerel hükümeti söylemleri sadece küresel sermayeye hizmet etmektedir…

Diğer yandan Brezilya, Rusya, Hindistan, Gelenekçi Çin (BRIC) devlet aklı devleti yaşatmaya (beka) çalışıyor, ancak yine küreselci Çin’in başı çektiği grup ise devletleri yıkmak istiyor. Bu sebeple pasifikte bir çatışma çıkması ihtimali yüksektir, amaç Küresel Çin Sermayesini durdurmak. Dünyanın herhangi bir yerinde sudan sebepli ayaklanmalar artmış ise bilelim ki orada devlet var olmaya (beka), küresel sermaye de içteki beslemeleri ile yıkmaya çalışıyordur. Örnek: Saddam’ın devrilmesi, Mısır darbesi, Venezüella ve Türkiye başarısız darbe girişimleri…

‘Devlet mi, küresel sermaye mi kazanacak?’ sorusunun cevabı ABD Devlet aklının yeni hamlelerine ve “Britanya Krallığının kimi seçtiğine göre belli olacak” desek yanlış olmaz. Bu da Pekin’den Başlayıp Londra’da biten 65 ülkeyi içine alan İpek Yolu‘nun patronunu belirleyecektir. Yani işimiz Birleşik Krallığın yazı-tura oyununa kaldı, çünkü kabul etsek de etmesek de, Kraliyet ailesinin küresel olaylara etkisi oldukça fazladır. Orası safını belleyince ertesi sabah yüzlerce ülke de safını bellemiş olacak ve yeni bir kutuplaşmanın tarafları da görülmüş olacaktır. Belki de bunun adına ‘Çok Kutuplu Dünya’ denir ve umarız savaşmadan olur…