ASIM CENGİZ GÜR


KUTLU DOĞUMA DOĞRU (4)

KUTLU DOĞUMA DOĞRU (4)


Abdulmuttalib gerekli malzemeleri ve oğlunu yanına alarak zemzem kuyusunun yeri olarak işaret edilen yeri kazmaya koyuldu. Üç günlük bir çalışmadan sonra kuyunun ağzını kapatan taşlara ulaştı. Kuyuyu gören Kureyşliler :

“Bu bizim babamız İsmail’ in (a.s)kuyusudur. Onda bizim de hakkımız vardır. Ona bizi de seninle ortak yap!” dediler. Abdulmuttalib buna yanaşmayınca da onu tehdit ettiler. Hatta içlerinden birisi:

“Ey Abdulmuttalib, sen mi bize dikiliyor ve boyun eğmiyorsun? Sen kavmin içinde yalnız başına bir kimsesin! Tek oğlundan başka dayanacağın yok” dedi. O sırada Abdulmuttalib 40 yaşlarındaydı ve Haşim’den başka oğlu yoktu. Bu sözler Abdulmuttalib’in ağırına gitti ve :

“Sen demek, beni azlıkla ayıplıyorsun? Vallahi Allah bana on erkek çocuk verir ve onlar beni koruyacak çağa erişirlerse onların içlerinden birisini Kabe’nin yanında kurban edeceğim” diye yemin etti. Tartışmalardan sonra Zemzem’in kontrolünün Haşimoğullarında kalması kabul edildi, çünkü hacılara su verme görevi de onların üzerindeydi.

Abdulmuttalib, on oğlu olursa bir tanesini Kabe’de kurban edeceğine and içtiğinde bunun gerçekleşme ihtimali kendisine çok uzak görünüyordu. Fakat yıllar geçti ve Abdulmuttalib’in 9 oğlu daha oldu ve hepsi de kendisini koruyacak çağa geldiği zaman rüyasında:

“Adağını yerine getir!” denildi. Bu sırada Abdulmuttalib 70 yaşlarına gelmişti. Hemen bir koç kesip fakirlere yedirdi. Tekrar rüyasında:

“Ondan daha büyüğünü kurban et!” uyarısını aldı. Abdulmuttalib de, hemen bir sığır kesti. Fakat rüyasında kendisine yine:

“Ondan daha büyüğünü kurban et!” denilince :

“Ondan daha büyüğü nedir?” diye sordu. Kendisine oğullarından birisini kurban etmeyi adadığı hatırlatıldı.

Abdulmuttalib oğullarını yanına topladı ve adağını anlatarak, bu adağın yerine getirilmesi için kendilerini itaate davet etti. Oğullarının hepsi de babalarına itaat ettiler. Kimin kurban edileceğine karar vermek için Kabe’nin içinde fal oklarına baş vurdular. Kurra Abdullah’a çıktı.

Abdulmuttalib, Abdullah’ın elinden tuttu ve kurban edeceği yere götürdü. Fakat Abdullah’ın annesi ve Abdulmuttalib’in kızları ağlamaya başladılar. Bu sırada Kureyşlilerin bir çoğu da başlarında toplanmışlardı:

“Ey Abdulmuttalib! Sen ne yapmak istiyorsun ?” diye soruyorlardı. Abdulmuttalib, durumu anlattı fakat Kureyşliler bu duruma itiraz ettiler :

“Vallahi,Sen onu hiçbir zaman boğazlayamaz ve bu hususta mazur sayılmazsın. Çünkü sen,bu işi işleyecek olursan, bu,kavminin arasında artık adet edinilir. Artık herkes, oğlunu şuraya getirip boğazlamaktan geri durmaz. Buna devam edilince de sağ insan kalır mı?” dediler. Dayıları da, itiraz ederek:

“Eğer onun fidyesi, mallarımızla olacaksa, fidyesini biz veririz” dediler. O ana kadar konuşmayan Abdullah’ın kardeşleri de, Abdullah’ı kurtarmak için yalvarmaya başladılar. Herkes aynı şeyi söylüyordu, Abdulmuttalib de ikna olmak istiyordu fakat aklı şüphelerle duluydu. Sonunda bu durumda kefareti mümkün olup olmadığını sormak ve mümkünse nasıl olacağını öğrenmek için Yesrib’de yaşayan bir kahin kadına gitmeye karar verdiler.

Yesrib’e yaptıkları yolculuktan sonra kadını buldular ve durumu kadına anlattılar. Kadın kendilerinden süre istedi. Ertesi gün kadının yanına tekrar gittiler. Aralarında şu konuşma geçti:

“Bana haber geldi. Sizde kan bedeli nedir?”

“On devedir” dediler. Kadın:

“Memleketinize dönün ve kurban edeceğiniz adamı bir tarafa, on deveyi bir tarafa koyun ve kura çekin. Ok adamın aleyhine çıkarsa, 10 deve daha ekleyin ve tekrar kura çekin. Fal develere çıkıncaya kadar develeri artırın. Develeri kurban edip adamı salıverin.”

Mekke’ye döndüler, Abdullah’ı ve develeri Kabe’nin avlusuna koydular. Okları çektiler ve oklar Abdullah’ın aleyhine çıktı. On deve daha eklediler fakat sonuç değişmedi. Her seferinde on deve ekleyerek develerin sayısını artırmaya devam ettiler, develerin sayısı yüzü buluncaya dek falın sonucu aynı çıktı. Sonunda fal develerin aleyhine döndü. Fakat Abdulmuttalib çok titiz bir insandı. Bu kadar büyük bir karara varmak için bir okun sonucunu yeterli görmedi. İki kez daha ok çekildi, her seferinde fal develerin aleyhine çıktı. Sonunda Abdulmuttalib kefaretin kabul edildiğinden emin oldu ve Abdullah’ın yerine 100 deve kurban edildi.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gerek babası Abdullah’ın ve gerek büyük atası İsmail (a.s)’ın kurban edilmek istenmesi hadisesine işaretle “Ben, iki kurbanlığın oğluyumdur!” dediği rivayet edilmiştir.

Kureyş erkeklerinin en güzel yüzlüsü olan Abdullah’tan, Amine’ye bahsedilip:

”Onunla evlenir misin?” diye sorulduğunda, Amine evliliği kabul etti. Abdullah evlilikten kısa bir süre sonra ticaret kervanlarından biri ile Şam’a gitti. Dönüş yolunda hastalandı. Arkadaşları onu Medine’de bırakarak Mekke’ye döndüler. Durumu öğrenen Abdulmuttalib, büyük oğlu Haris’i kardeşini almak üzere Medine’ye gönderdi. Fakat Haris Mekke’ye vefat haberiyle döndü. Abdullah vefat ettiği sırada 25 yaşlarındaydı ve oğlu Muhammed (s.a.v.) henüz doğmamıştı. Evlenme olayının meydana geldiği yıl 569 dur. Bunu takip eden yıl Fil yılı olarak bilinir ve birden fazla sebeple önem taşır.

Yüce Allah (c.c.) alemlere rahmet olarak gönderilen ve uyulması gereken “en güzel örnek” olarak bildirdiği Efendimiz (s.a.v.)’in yolunda olmayı hepimize nasib ve üyesser eylesin.