ASIM CENGİZ GÜR


MAZERETLİLER


Kıymetli okuyucularımız!
Aziz Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de :
?(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur´an; insanlara hidayet (doğru yol) rehberi, doğru yolun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak onda(ki Kadir gecesinde) indirildi. Sizden kim (mazereti olmaksızın) bu ay(ın ilk hilâlin)e erişirse/görürse hemen orucunu tutsun, kim de hasta veya seferde (olup da yer) ise, tutmadığı günler sayısınca (caiz olan) başka günlerde (orucunu kaza etsin). Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Bu da, o sayıyı (kaza ile) tamamlamanız ve size yol göstermesine karşılık Allah´ın yüceliğini tanımanız içindir. Olur ki (düşünür de) şükredersiniz? buyurulmaktadır.
Bakara Suresi´ndeki bu ayet-i kerime ile akıllı, ergenlik çağına ulaşmış her Müslümana Ramazan ayında oruç tutmak farz kılınmıştır ve yine bu ayet-i kerimede, bu farz mükellefiyetine istisnalar getirilmiş ve bazılarının oruç tutmayabileceği bildirilmiştir. Dinimiz, insanları güçleri üstünde yük yüklememekte, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda muafiyetler getirmektedir.
Bu ayet-i kerimenin ifadesi ile Allah kulları hakkında kolaylık istemekte, zorluk istememektedir. Oruç ile mükellef tutulan Müslümanların bazılarının oruç tutmayabilecekleri ve daha sonra kaza edebilecekleri veya yerine fidye verebilecekleri yolunda bir ruhsat ortaya konulmuştur. Bu kişiler şunlardır:
SEFERİ (YOLCU) OLANLAR: Yolculuk, ramazan ayında oruç tutmamak için ruhsat olarak kabul edilmiştir. Yolculuk esnasında tutulmamış olan oruçlar, daha sonra kaza edilir, eksik günler tamamlanır. Yazımızın başında aktarmış olduğumuz ayet-i kerime de ?kim de seferde (olup da yer) ise tutmadığı günler sayısınca (caiz olan) başka günlerde (orucunu kaza etsin): buyurulmaktadır. Ramazan dışında da oruca gücü yetmeyenler için ise her günü için, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verilmesi istenilmektedir. Bu asgari miktardır, gönlünden daha fazlasını geçirip, fazlasını verenler öğülmekte ve bu iyiliklerinin kendilerine yansıyacağı da hatırlatılmaktadır. Ancak yine de oruç tutmanın, eksik günleri daha sonra kaza etmenin fidye vermekten daha hayırlı olduğu da bildirilmektedir.
Geceden oruç tutmaya niyetlenip de gündüzleyin yolculuğa çıkmak zorunda olan kimse, yolculukta zorluk çekerse daha sonra kaza etmek üzere orucunu bozabilir. Bu durumda gününe gün tutması gerekir. Ancak sabretmesi ve orucunu bozmayarak o günü tamamlaması daha uygundur. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke´nin fethi için sefere çıktıklarında oruçlu iken, Kedid denilen yere varınca orucunu bozmuştur. Bu olay, yolculuğa çıkanların oruçlarını bozabileceklerine ilişkin bir delil kabul edilmiştir.
Yolculuk (seferilik) nedir sorusunu burada sormamız ve cevabını aramamız lazımdır. Her yolcu dini açıdan seferi midir? Yani oruç tutmama ruhsatından yararlanabilir mi? Dini anlamda seferilik (yolculuk), belirli bir mesafeye gitmek demektir. Bu mesafe ise orta yürüyüşle üç günlük yoldur ki günlük 6 saatten ve 30 km´den toplam 18 saat ve 90 kilometreye denk gelmektedir. Bulunduğu beldeden ayrılıp 90 kilometre veya daha uzak bir yere yolculuğa çıkan kişi, beldesinden ayrıldığı andan itibaren seferi (yolcu) olmuş olur. Varacağı yerde 15 gün veya daha fazla kalmayacak ise gittiği yerde de seferiliği devam eder. Seferilik oruç tutmamak için bir ruhsat olduğu gibi dört rekatli namazların iki rekat kılınması içinde ruhsattır.
HASTALIK : Hasta olanlar veya oruç tuttuğu zaman hastalıklarının artmasından veya tedavi süresinin uzamasından endişe edilen kişiler veya hastalığı sebebi ile oruç tutmaya zorlanan kimseler de Ramazan ayı süresince oruç tutmayıp, durumları iyileştikten sonra ramazan dışında tutmadıkları günleri kaza edebilirler. Bir kimsenin bu hükme göre hareket edebilmesi için, Müslüman, dindar ve konusunda uzman bir doktorun görüş belirtmesi gerekir. Dini hüküm ve ibadetleri önemsemeyen kişilerin görüşleri ile veya kişinin kendi görüşü ile hareket etmemesi gerekir. Hastalık´ın oruç tutmamak için bir ruhsat olduğu ve oruç borcunu ortadan kaldırmadığını da unutmamak gerekir. Hastalık sebebiyle tutulmayan günler, daha sonra kaza edilmeli, hastalık süreklilik arz ediyor ve tutamayacak durumda ise fidye verilmelidir. Mümkün olduğunca oruç borcunu ramazan ayında ödemeye gayret etmek ve zaruret olmadıkça ruhsat kullanmamak kişinin kendi hayrınadır.
HAMİLELİK ve ÇOCUK EMZİRMEK : Oruç tutmaları kendilerine veya çocuklarına zarar verecek olması durumunda, hamile kadınlar da oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli kadınlar da, sütlerinin kesilmesi ve çocuklarının zarar görebileceği durumlarda oruç tutmayabilirler. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususlarda müsaade etmişlerdir. Ancak hastalık durumunda olduğu gibi bu durumunda Müslüman, dindar ve konusunda uzman biri tarafından belirtilmesi yararlı olacakır.
ZOR ve MEŞAKKATLİ İŞLERDE ÇALIŞMAK: Oruç tuttuğu taktirde, sağlığına bir zarar gelmesinden korkan kimse, orucunu tutmayabilir. Bu durumda olanlar, yıllık izinlerini ramazan ayına denk getirmeye çalışmalı, işverenden çalışma saatlerini akşama/geceye kaydırmasını talep etmelidir. Bunlar sağlanamadığı ve sağlığının ağır zarara uğrayacağı sonucu ortaya çıkanlar, ramazanda çalışma olmayan günlerde tutmalı, eksik günlerini daha sonraki uygun günlerde kaza etmelidirler.
YAŞLILIK: Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler de tutamadığı günler için fidye verme yoluna gidebilirler. Ancak, eğer dayanamaz bozarlar ise zaten durumları sebebiyle güne gün borçlanacakları için tutmayı denemeleri tavsiye edilebilir.
FİDYE: üzerimize borç olan vazifelerin yerine getirilmemesi veya getirilememesi ya da eksikliklerin bulunması sebebiyle ödenmesi gereken mali bir yükümlülüktür. Oruç ve hac ibadetlerinde fidye verilmesi gereken hususlar vardır. Oruçla ilgili olarak yukarıda saydığımız fidye verilmesi gerekli hallerde her gün için bir fidye gerekir. Bir fidyenin miktarı, bir kişiyi sabah akşam doyuracak miktardır. Bu miktar sadaka-i fıtır miktarıdır ki bu sene zannedersem 15 TL civarında olacaktır.. Ancak fidye verecek kişinin fidye miktarını belirlerken, kendisinin sabah ve akşam yediği içtiğinin maliyetini esas alması ve fidye miktarı şu kadarmış demeyip, imkanı ölçüsünde daha fazlasını vermesi Allah´a yakınlık ve böyle bir kolaylığın şükrünü eda etmek bakımından daha uygun bir davranış olur.
Yüce Allah (c.c.), Ramazan-ı Şerif´i ruhuna uygun olarak yaşamayı, geçirmeyi ve bağışlanmış olarak, hayırlısı ile bayrama erişmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.
Bir güzel söz:
?Bir günah işlediğin zaman, hemen o günahı bir daha işlememek üzere tövbe et!
Unutma ki insan, suya düştüğü için değil; sudan çıkamadığı için boğulur.?
ss