ASIM CENGİZ GÜR


Namaz, Kur`an, Dua ve Sabır

Namaz, Kur`an, Dua ve Sabır


Enes (Allah ondan razı olsun) rivayet ediyor; Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlar ki:

(Nevvirû menâzileküm bis-salâti ve kırâetil-kur`ân)

"Evlerinizi namaz ile, Kur`an-ı Kerim okuyarak nurlandırınız!" Yâni insanın evinde de yapabileceği ibadetler var, onları yapmalı. Camide cemaatle namaz kılmak sevap, camide namazını kılar, sünneti evinde kılar veyahut camide kılınacak namazaları camide kılar, diğer bazı güzel namazlar var, sevabı çok olduğunu Sevgili Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bildirmiş, onları da evinde kılar. Evini de kabristan gibi ölüler diyârı gibi yapmaz, ibadetle nurlardırır, dinlendirir, canlandırır, güzelleştirir.

Evde kılabileceğimiz namazlardan örnekler verecek olursak : Geceleyin teheccüd namazı var. Teheccüd namazına kalkılır, taheccüd namazı kılınır, ev nurlanır, şenlenir, zinetlenir. Başka ne var?.. Meselâ duhâ namazı var, sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kılmış. Sabahla öğlenin arası geniş bir zaman; o arada 9`da, 10`da, 11`de, öğlene 40-50 dakika kalıncaya kadarki zamanda iki rekât, dört rekât, oniki rekâta kadar duha namazı kılınabilir. Daha başka kaza namazları kılınır. Sevap olsun diye nafile namazlar kılınabilir, abdest aldığı zaman tecdîd-i vud’u namazı kılınabilir.

Demek ki, evlerimizi böyle namaz kılarak, bir de Kur`an-ı Kerim okuyarak ibadetlerle nurlandıracağız; Kur`an-ı Kerim`e çok çalışmalıyız, okunmasını bilmeliyiz, kıraatini bilmeliyiz. Anlamını bilmeliyiz, tefsirini bilmeliyiz. Ahkâmını bilmeliyiz, ahkâmına uymalıyız. Kur`an-ı Kerim`i öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz. Hepimiz Kur`an-ı Kerim öğretmeni, hepimiz Kur`an-ı Kerim öğrencisi olmalıyız.

Çünkü insanlar iki çeşittir: Birisi ilim öğrenen, ötekisi ilim öğreten; gerisinde hayır yoktur! Onun için her ev Kur`an öğretilen, Kur`an öğrenilen ve daima okunan yerler olmalıdır. Sadece orjinali ile okumakla yetinmeyerek Kur’an’ı anlamaya, hükümlerini öğrenmeye ve hayatımıza uygulamaya çalışmalıyız.

Peygamber efendimizin amcası oğlu, İbn-i Abbas (Allah ondan razı olsun) rivayet etmiş; Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

(Ni`me silâhul-mü`min, es-sabru ved-duà`)

(Ni`me silâhul-mü`min) "Mü`minin ne güzel silahıdır, ne kadar hoş bir silahtır, ne kadar mükemmel bir silahtır..."

(Es-sabru ved-duà`) "Sabretmek ve dua etmek mü`minin ne kadar güzel silahıdır." diyor Peygamber (s.a.v.) Efendimiz.

Demek ki, mü`min sabrederse, elinde silah varmış da sanki o silahıyla düşmanına ateş ediyormuş gibi sevapları kazanır ve silahla nasıl zafer kazanıyorsa, düşmanı yeniyorsa sabırla veyahut dua ile de öyle yener. Dua da mü`minin silahıdır, hem de çok kuvvetli bir silahtır. Mü`min çok aciz olabilir, hasta olabilir, zayıf olabilir, güçsüz olabilir; mevkîsiz, makamsız, rütbesiz, değersiz gibi görünen bir insan olabilir. Ama dua çok önemlidir. Dua ettiği zaman, Allah duasını kabul edince, mü`minin yardımına koşar, zâlimi de kahreder.

Dua gelmiş olan şeye de fayda eder, geleceğe de fayda eder. Yâni gelmiş olan belâyı kaldırmağa da yarar, gelecek olan belâyı durdurmaya da yarar. Gelmesin, dursun diye belânın durmasına da yarar.

Müslümanların maalesef düşmanları çok, ülkeleri güzel, geniş, maddî imkânları var, petrolleri var, madenleri var, altınları var, uranyumları, henüz tahrip olmamış dikilebilecek arazileri var. Gelişmiş ülkeler, gayr-i müslim ülkeler bunları yağmalamak için çareler düşünüyorlar, tuzaklar düşünüyorlar, teşkilâtlar kuruyorlar, oyunlar ediyorlar. Müslümanlara sataşıyorlar, saldırıyorlar, harp çıkartıyorlar, katliam ediyorlar, topluca mezarlara gömüyorlar. Yerlerinden, yurtlarından sürüp çıkarmağa çalışıyorlar, fitne fesat çıkartıyorlar, birbirlerine düşürüyorlar, maalesef birbirleriyle savaştırıyorlar, Bu kadar düşmana karşı da müslümanın silahlarından bazıları da : Birisi sabır, birisi dua...

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir başka hadis-i şerifinde buyurmuş ki:

(En-nasru meas-sabri) "Allah`ın zafer vermesi nusrete mazhar etmesi, insanları gâlip çıkarması sabır iledir." Yâni, "Kul sabrettiği zaman, sabrın sonunda zafere, galebeye, muzafferiyete, nusrete mazhar olur." demektir, bu da bir müjde tabii... Şiddetli zamanlarda sabretmeli, sebat etmeli, Allah`a dayanmalı, "Allah sabredenlerle beraberdir." diye sabretmeli!

(Vel-ferecü meal-kerbi) "Sevinç de gam, keder, üzüntü, sıkıntıyla beraberdir, onunla beraber olur." Yâni insan sıkıntıya tahammül ederse bakarsın o sıkıntının arkasından, Allah bir ferahlık, bir rahatlık, bir şenlik, bir hoşluk ihsan eder. Onlar yan yanadır, peş peşedir, birisinin arkasından ötekisi gelecek demektir.

Bu, Elem neşrahleke Sûresi`nin sonunda da tekrar ediliyor:

(Fe inne meal-usri yüsran) "Zorluğun yanında muhakkak ki kolaylık da vardır."

Evet, darda olan müslümanlara müjdeler olsun ki, zorluğun arkasından kolaylık vardır, Allah-u Teàlâ Hazretleri`nin yardımı yakındır! Müslümanlar, inşaallah sabrettikleri takdirde, haksızlığa ve zulme meyletmedikleri sürece, nusrete ve zafere nâil olacaklardır.

Daha önceki notlarımızda da aktardığımız gibi darda ve ferahlıkta, her anımızda duayı unutmayalım, (imanımızı muhafazada, kulluk vazifelerimizi yerine getirmekte, başa gelenlere) sabırdan vazgeçmeyelim; sabırsızlık gösterip, taşkınlık gösterip, edebe riâyet etmeyip, yakışıksız sözler söyleyerek Allah`a isyan etmeyelim; mücadele ve mücahade ederken zulme meylederek Allah’ın yardımından mahrum kalmayalım, Allah’ın yardımını geriye döndürmeyelim.

Yüce Allah (c.c.), dünyanın ve ahiretin her türlü hayrına mü’minleri erdirsin. Cennet ve cemaliyle müşerref eylesin. Yâr ve yardımcımız olsun.

 

 

Efendimiz (s.a.v.)’in dilinden bir dua:

Allahım!

Kalplerimiz arasında ülfet meydana getir.

Aramızdaki geçimsizlikleri düzelt.

Bizi selamet yollarına sevket, karanlıklardan kurtarıp nura kavuştur”.