ASIM CENGİZ GÜR


NASIL YAŞAYALIM? (3)

NASIL YAŞAYALIM? (3)


Mü’minlerin, Yüce Yaradan’a karşı vazifelerinin gereği olarak toplumsal sorumluluk da yüklenmişlerdir. Yardımlaşma da bunlar arasında sayılabilir. Yardımlaşma sadece maddî alanda ve ihtiyacın karşılanması yönünde olmaz. Kişinin kötülük yapmasına engel olmak da ona yardım etmektir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

“Zalim de mazlum da olsa kardeşine yardım et” buyurmuşlardır. Bunun üzerine:

“Ey Allah’ın Elçisi! Mazlumsa yardım etmeyi anlıyoruz fakat, zalimse nasıl yardım ederiz?" diye sorulunca Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Onu zulümden alıkoyarsan, bu da ona yardımdır” buyurmuştur.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanların toplumsal sorumluluklarına işaret etmek üzere bir gemiyi paylaşan ve bir kısmı üstte, bir kısmı altta bulunan insanları örnek vermiştir. Altta bulunanlar, su ihtiyaçlarını karşılamak için gemiyi delmek istediklerinde üsttekiler buna mani olmazlarsa gemi batar ve hepsi birden boğulurlar; eğer mani olurlarsa hepsi de kurtulur demiştir. Bir başka hadis-i şeriflerinde de:

“Ümmetimin arasında isyan ve günahlar çoğaldığında, Allâh Teâlâ kendi katından onların hepsini kapsayacak bir azap gönderir” buyurur. Ümmü Seleme (Allah ondan razı olsun) :

“Ey Allah’ın Elçisi! O zaman insanların içinde hiç iyileri olmayacak mı?” diye sorunca Efendimiz (s.a.v.):

“Evet, olacak” diye cevap verir. Bunun üzerine Ümmü Seleme, onlara ne olacağını sorunca da:

“Diğerlerine isabet eden azap onlara da isabet edecek, fakat sonra Allah’ın bağış ve rızasına ulaşacaklardır” buyurmuştur.

Yüce Allah (c.c.), kullarına farkında oldukları ve olmadıkları sayısız nimetler bahşetmiştir, bahşetmektedir. Allah’ın kullarına bahşetmiş olduğu bir nimet ve imkan, ihtiyaca göre en uygun bir şekilde kullanılmalı, dinî ve ahlakî ölçülere göre gereken yerlere, gerektiği kadar harcanmalıdır. Bunların toplumun zararına kullanılması; harcamada lüks ve israfa kaçılması yasaklanmıştır. İsraf, şahsi ve ailevi harcamalarda ileri gitmek, nefsin kötü arzularını tatmin için harcama yapmak, insanî ve dinî bir amaç taşımaksızın eldeki imkanları, ihtiyacın dışında saçıp savurmaktır. Bunun için israf ve lüks, toplum ekonomisini zaafa uğratır, kalkınmayı engeller ve kötü örnek teşkil ettiği için toplumda huzursuzluklara neden olur. Diğer taraftan lüks ve israf, bencillik ve hasedi doğurur. Bu da, toplum barışını bozar, çekişmeye, dağılmaya yol açar. Kur’an-ı Kerim’de muhtaçlara yardım etmek tavsiye edilirken, israf Şeytan’ın işi olarak nitelenmiş ve :

“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savunma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir” buyurulmuştur.

Bütün işlerinde ve davranışlarında orta yolu tutmak Müslüman’ın özelliklerindendir. Kur’an-ı Kerim’de:

“Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, ikisi arasında dengeli bir harcamadır” buyurulmaktadır. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de:

“Zenginlikte orta yolu tutmak ne güzeldir; fakirlikte orta yolu tutmak ne güzeldir” buyurmuştur. Dinen haram kılınan ve lüks sayılan şeylerin tüketimi israf olduğu gibi, helal  olan yiyecek ve içeceklerin gereğinden fazla tüketilmesi de haramdır. Nitekim Kitabımız Kur’an-ı Kerimde:

“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetlerinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez” buyurulmaktadır. Sevgili Peygamber Efendimiz:

“İsraf etmeksizin, kibre kapılmaksızın yiyiniz, giyiniz ve fakirlere yardım ediniz” buyurmuşlardır.

Mü’minin güzel ahlakından ve toplumsal vaziyelerinden olan çalışmak, üretmek ve kazanmak bireysel bir hak olduğu gibi, aynı zamanda kendimize, ailemize ve topluma karşı bir vazifedir. Kendimizin ve bakmakla yükümlü olduğumuz aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak, yakınlarımıza ve topluma yük olmamak için çalışmak, dinî ve sosyal görevlerimiz arasındadır. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dağdan odun toplayıp satmanın, başkalarına el açmaktan daha iyi olduğunu söylemişler ve bir başka hadis-i şerflerinde de :

“Hiç kimse, çalışıp kazandığından daha hayırlı bir yemek yememiştir…” buyurmuştur. İnsanın, kazanması ve başarması için çalışması gerektiğine Kur’an’da işaret edilmekte ve :

"İnsan için ancak çalışıp kazandığı vardır" buyurulmaktadır. Kendimiz ve ailemizin geçimi için çalışmak, bir vazife ve Allah’ın rızasını celbeden bir ibadet olduğu gibi, kabiliyetlerimizi toplumun gelişmesine ve refahına yararlı kılmak da toplumsal bir görevdir. Zira ülkelerin gelişmesi ve mamur bir hale gelmesi, o ülke halkının çalışıp kazanmasına bağlıdır. Bir toplumda refah ve bolluğun yaygınlaşması, kişileri cömert, tok gözlü ve güvenilir yapar, fakirler de bu refahtan pay alırlar. Yokluktan kaynaklanan kıskançlık ve düşmanlıkları da böylece ortadan kalkar. Bunun için Müslüman’ın vaktini boş geçirmemesi, çalışıp kazanması istenmiştir. Kur`an-ı Kerim`de, Müslümanların işlerini bırakıp Cuma namazına gitmeleri emredildikten sonra:

“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz” buyurulmaktadır. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de:

Mü’minlerin, başta Allah olmak üzere, kendisine, ailesine, komşularına ve topluma karşı sorumlulukları vardır. Topluma karşı sorumlulukların başında, Müslümanların birbirini sevmesi ve birbirlerinin haklarına saygı göstermesi gelmektedir. İslâmî terbiye ile yetişmiş insan, seven ve sevilen, merhamet eden, herkesle hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen; kendisiyle, ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla, milletiyle ve bütün insanlıkla barışık olandır. Böyle bir Müslüman, maddi ve manevi alanda iyilikte yardımlaşır, muhtaçlara yardım elini uzatır. Kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak, yakınlarına ve topluma yük olmamak için çalışır; harcarken ne israf eder, ne de cimrilik yapar.

Yüce Allah (c.c.), kulluğumuzun ve toplumsal vazifelerimizin bilincince olarak hayat sürmeyi ve yüksek ecirlere ermeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.