ASIM CENGİZ GÜR


PEYGAMBERSİZ OLMAZ-2


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in ?Her peygamberin bir yardımcısı vardır, benim yardımcım da Zübeyr´dir? buyurduğu Zübeyr İbni Avvâm, Medine´nin dışındaki bir arazinin sulanması konusunda ensardan bir kişi ile anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Durumu Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´e arz ettiler. Efendimiz (s.a.v.)´in vermiş olduğu hüküm ensardan olan müslümanın hoşuna gitmedi ve daha da ileri giderek Efendimiz (s.a.v.)´I taraf tutmakla itham etti. Bunun üzerine : "Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar" ayet-I kerimesi nazil oldu. Bu ayet-I kerimede o zamanda ve kıyamete kadar gelecek zamanda yaşamış/yaşayacaklara şu tavsiye ve ihtarlarda bulunuyor:
İlk olarak; mü´minler her türlü ihtilaflarında, problemlerde, Allah´ın Elçisi (s.a.v.)´in hakemliğine başvurmak zorundadır. Aksi bir davranış ve/veya O´nun verdiği hükmü kabul etmemek, iman dairesi dışında değerlendirilecektir.
İkincisi, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in vermiş olduğu hükmü kabul etmek ancak bu hükme karşı içinde bir burukluk da duymamaları gerekecektir. Dıştan razı olmuş ancak içten kabullenememek de iman dairesi dışına çıkma sonucunu doğuracaktır.
Üçüncüsü, Allah´ın Elçisi bir şeye hükmettiği zaman artık o hükme tam manasıyla teslim olmalıdır. Yani, hükmü kabul etmek ancak hükmün gereğini yapmamak da aynı neticeyi doğurur.
Özetle, Allah´ın elçisi herhangi bir şeye hükmettiği zaman içimizde bir burukluk duymaksızın, tam anlamıyla teslim olmadıkça, gereğince amel etmedikçe iman edilmiş olmayacaktır. Bu prensibe bağlı kalabilmek uğruna sahabe´den itibaren zamanımıza kadar gelen hakiki alimler, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünnetinin tespit edilmesine, kayıt altına alınmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına çok büyük önem vermiş ve çaba sarfetmişlerdir.
Bir konuda Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´den sahih bir haber gelmiş ise tavrımız ?Başımız, gözümüz üzerine? deyip bu hükme boyun eğmek ve gereğince amel etmektir. Şayet böyle bir bilgi kendisine ulaşmamış da aksi bir davranış içine girmiş ve daha sonra durumdan haberdar olmuş ise konumu ne olursa olsun mü´minlerin yanlış davranışlarını/hükümlerini değiştirmeleri ve Allah´ın Elçisi´nden nakledilen hükme razı olmaları gerekir. Fıkıh kitaplarımızda bir hakimin/alimin hükmü Kitab ve Sünnet´e aykırı ise, o hükmü kaldırmak ve aykırı davranışı engellemek vacib olur denilmiştir. İnsanların aklı, nefsi ve şeytanın karışmasıyla O´nun hükmüne aykırı olarak verilmiş hükümlere tabi olunamaz. Alimler, Yüce Allah´a ve Elçisine itaatin, bizzat Allah tarafından emredildiğinin Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit olduğunu kaydederler. İbn-i Sirin (r.a.), bir mecliste konuşulan bir mesele hakkında Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´den bir hadis-I şerif rivayet etmişti. Mecliste bulunan birisi de: ?Ama, felanca ve filanca şahıslar da şöyle söylüyorlar? deyince, İbn-I Sirin (r.a.), ?Ben sana, Allah´ın Elçisi şöyle buyurdu diyorum, sen se filan ve felan da şöyle diyorsun, seninle ebediyyen konuşmayacağım? karşılığını vermişti. Mezhep imamlarımızdan nakledilen sözler ne güzeldir ve onların bu kurala tabiiyetlerini göstermektedir:
Ebu Hanife (rh.a.) bir hüküm verdiği zaman : ?Bu benim (birikimim ve çabam neticesinde ortaya çıkan) görüşümdür ve gördüğümün en iyisidir. Kim benim görüşümden daha iyisini getirirse, onu kabul ediniz?,
İmam Mâlik (rh.a.): "Ben bir beşerim, isabet de ederim, hatâ da edebilirim. Benim sözlerimi Kur´an ve Sünnet´e arz ediniz",
İmam Şâfiî: "Benim sözümün aksini ifade eden sahih bir hadis bulunca, benim sözümü duvara çalın. Yolunca vaz olunmuş bir hüccet gördüğüm zaman, benim sözüm odur" demişlerdir.
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sağlığında sahabe-i kiram efendilerimiz (Allah hepsinden razı olsun) herhangi bir konunun hükmü hakkında görüş ayrılığına düştüklerinde, problemin çözümü için Efendimiz (s.a.v.)´e müracaat ederler ve çözüme kavuştururlardı. Efendimiz (s.av.)´in vefatından sonra gerek sahâbe ve gerek daha sonraki nesiller, meselelerini Kur´an ve Sünnet´in ışığında çözdüler. Problemlerini Kitap ve Sünnet´e baş vurarak halletmeyen, hükmünü o ikisine göre vermeyen kimsenin, Allah´a ve âhiret gününe iman etmiş sayılmayacağı da böylece anlaşılmış olur. Peygamberi aradan çıkartarak hüküm vermek, yapılabilecek en büyük zulümdür. Hem böyle yapanlar ve hem de peşlerine takarak götürdükleri için zulümdür. Hem kendi günahları ve hem veballeri sebebiyle kendilerine uyanların günahlarını üstlenmektedirler. Aziz Kitabımız´da ?Kim Resûle itaat ederse, Allah´a itaat etmiş olur", "Allah Resûlü´nün emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belânın çarpmasından, yahut acı bir azabın uğramasından sakınsınlar" buyurulmaktadır. Kamil bir mü´minin, Allah´ın Elçisi´ne muhalefet etmesi asla beklenemez. Yukarıdan beri aktardığımız ve aktaramadığımız birçok bilgi aksine davranışın insanı imandan mahrum kılacağını, aslında onun mü´min değil münafık olduğunu; en azından onun üzerinde münafıklıktan bir alamet bulunduğunu haber vermektedir.
Bugünkü notlarımızı Aziz Kitabımız´daki bir ayet-I kerime ile bitirelim:
?Ey iman edenler! (İşlerinizde, söz ve hükümlerinizde) Allah´ın ve Resûlü´nün önüne geçmeyin. Allah´a saygılı olun, emirlerine uygun yaşayın. Çünkü Allah, (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber´in sesinin üstünde yükseltmeyin, konuşurken birbirinize bağırdığınız gibi (çağırmak için) ona bağırmayın; (yoksa) siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. Doğrusu Allah´ın Resûlü yanında seslerini kısanlar (edepli olup benliğini öne çıkartmayanlar) var ya, işte onlar, Allah´ın gönüllerini takvâ için imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır?
Yüce Allah (c.c.), yaradılışımızın gayesi olan ?Güzel Kulluk? görevimizi yerine getirirken Kitabının ve Elçisi´nin izini takip etmeye, yalan-yanlış yollara düşmemeye, din-i mübini üzerinde sabit kalabilmeyi ve böylece sevdiği ve razı olduğu kullar olarak huzuruna varabilmeyi nasib ve müyesser eylesin.
Bir güzel söz:
?Ya İslam ile yükselir, ya inkar ile çürürsün. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.?