ASIM CENGİZ GÜR


PEYGAMBERSİZ OLMAZ


Kıymetli Okuyucularımız!
Bütün mezhepler (mezhepsizlik mezhebine tabi olanlar haricindekiler) Kur´an-ı Kerim´den sonra dinimizin ikinci asli kaynağı olarak sünneti kabul ederler. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in bütün emir ve nehiylerine uyma zarureti vardır. Çünkü bu emir ve yasaklar, Allah´ın emir ve yasaklarıdır. Aziz Kitabımız´da ?Allah´ın Elçisi, kendi nefsinin arzu-heves, istekleri doğrultusunda konuşmaz. Onun söyledikleri kendisine vahyedilenlerden başka bir şey değildir? ve ?Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da sakının? buyurulmaktadır.
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tebliğ ve irşad faaliyetlerini sürdürür ve tüm insanları, Hakka, İslam´a davet ederken Yahudiler, "Biz Allah´ın oğulları ve sevdikleriyiz", Hristiyanlar "Biz Allah´a sevgimiz sebebi ile Mesih´i mâbud tanıyoruz", ve müşrikler de, "Biz putlara sadece Allah´ı sevdiğimiz ve bizi Allah´a yaklaştırdığı için kulluk ediyoruz" diye mukabelede bulunuyorlardı. Yüce Allah (c.c.) ayet-I kerimesinde "De ki: Eğer Allah´ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın" buyurarak ölçüyü bildirdi. Yüce Allah, kendisini sevdiğini iddia edenlere, eğer bu sözlerinde samimi iseler, Resûlullah´a uymalarını ve ona muhalefet etmemelerini emretti. Peygamber´e uymak demek onun emrettiklerini yapmak, yasakladıklarından kaçmak, her konuda onu örnek almak demektir. Bunun aksi, ben Allah´ı severim, ama O´nun emrini dinlemem, O´nun sevdiğini, O´nu sevenleri, O´nun yolunu göstermek için gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem demektir ki, bu da kendimden başkasını sevmem, tevhid yolunda yürümem demektir. Bugün bu ayet-I kerimeyi farklı yorumlayarak Allah´ın Elçisi´ni aradan çıkartmayı ve din konusunda otorite olarak kendilerini yerleştirmeyi planlayanlar ve bunun için çabalayanlar olduğunu görüyoruz. O gün de, bu ayet nazil olduğu zaman münafıkların itirazı oldu. Hicretten once Medine´nin yöneticisi olan ve şartlar gereği İslamı kabul eden, ancak bütün ömrünü Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in güvenilirliğini ve otoritesini zedelemeye yönelik faaliyetler geçiren münafık Abdullan ibn-I Ubey de : "Muhammed kendine itaat ve ibadeti Allah´a itaat yerine koyuyor. Hıristiyanların İsâ´yı sevdikleri gibi, bizim de kendisini sevme-
mizi istiyor" diyerek müslümanların aklını ve imanını zedelemeye çalışıyordur. Bunun üzerine: "De ki: Allah´a ve Peygamber´e itaat edin, eğer dönerlerse muhakkak ki, Allah kâfirleri sevmez" ayet-I kerimesi nazil oldu.
Yüce Mevla, kendisine ibadet ve tâatin en doğru ölçüsünün, göndermiş olduğu elçisine uymak olduğunu bildirdi. Çünkü Allah´ın emir ve yasaklarını en iyi bilip uygulayanlar, bizzat Allah tarafından vazifelendirilmiş olan elçilerdir-peygamberlerdir. Onlar, uyulması gereken yolu eksiksiz uyguladılar. İfrat ve tefrite düşmediler. Dinin bütün emirlerinin en uygun, en doğru yolunu ve bu esaslar çerçevesinde nasıl bir hayat sürülmesi gerektiğini peygamberler gösterdiler, örnek oldular. Bunun tabii bir neticesi olarak da Yüce Allah´ın göndermiş olduğu son elçisi de hükmü kıyamete kadar devam edecek olan İslâm dini´nin aydınlık yolunu, Kur´an´ı her planda hayata uygulayarak çizdi. İşte Peygamberimiz´in sınırlarını çizdiği bu ferdî ve ictimâî hayat tarzı, sözleri, davranışları, başkalarının davranışlarını tasvibi ya da tasvip etmeyişi sünnet olarak adlandırıldı. Buradan hareketle sünneti ve sünnetin ortaya koyduğu edebleri koruma, İslâm´ı koruma ve yaşama anlamına geldiği gerçeğine ulaşabiliriz. Yüce Rabbimiz bu örnekliği Aziz Kitabımızdaki "Sizin için, Allah´ı ve âhiret gününü umanlar, Allah´ı çokça ananlar için Allah´ın peygamberinde en mükemmel örnek vardır" ayet-I kerimesi ile pekiştirdi.
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mü´minler için en mükemmel örnek ve yegâne önderdir. Diğer tüm önderler ve rehberler onun bu örnek hayatını yaşayabildikleri ve tavsiye edebildikleri ölçüde önem kazanırlar. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in örnek ve önderliği hayatın her alanını kapsayıcı niteliktedir. Hz. Peygamber bu dünyada yaşayan insanlara pratik kaideler öğretti. Kendi yaşayışı ile bu pratik kaideleri hayata geçirdi, izah etti ve tanıttı. Ordulara kumanda ederek komutanlara, bizzat muharebe ederek hak, adalet, hürriyet, nâmus gibi kutsal duygular için canını feda eden askerlere, kanunlar vaz ederek ve hükümler vererek kanun yapanlara, kendisine gelen davaları hallederek hâkimlere, aile reisi olarak kocalara ve babalara mükemmel bir örnek ve önder oldu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, zâlimleri, cânileri, mütecâvizleri, haksızları cezalandırarak adalet timsali oldu. Kazandığı savaşlarda esir düşenleri affederek, kendisine karşı son derece kötü davrananlara iyi davranarak merhamet, şefkat ve âlicenaplık örneği verdi. Hz. Peygamber, ahlâkî yaşayışıyla, davranışlarıyla, sıkıntılara göğüs germesi, güçlüklere ve belâlara sabretmesiyle de eşsiz bir örnek sergiledi.Onun hayatının bütün safhaları, mü´minler için takip edilecek yegâne örnek olma özelliğini kıyamete kadar sürdürecektir. Ancak o, âyetten açıkça anlaşıldığı üzere, mü´minler, Allah´ı ve âhiret gününü uman ve Allah´ı çokça ananlar için örnektir.
Aziz Kitabımız her türlü ihtilaf için bize çözüm yolu olarak şunu telkin etmektedir: "Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar". Peki, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in dünya hayatı sona erdiğinde bu hükmü nasıl uygulayacağız. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-I şeriflerinde : Size iki şey bıraktım. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. Allah´ın Kitabı Kur´an ve Resûlü´nün sünneti" buyuruyorlar.O halde problemlerimizi Kur´an ve Sünnet´in ışığında çözmek zorundayız. Bu şu demektir: Hükmü Kur´an ve Sünnet´te bulunan meseleleri bu iki kaynağa göre halledeceğiz. Şayet aradığımız konu, Kur´an ve Sünnet´te bulunmuyorsa, onu nasıl halledeceğimizi Kur´an ve Sünnet´in emir ve tavsiye ettiği doğrultuda karara bağlayacağız. Dolayısı ile Kur´an-ı Kerim´in ve sünnetin bulunduğu tespit ettiği bir alanda adı Abdülaziz de olsa, Mustafa da olsa bir başkasının yolunu değil, Kur´an-ı Kerim´in ve sünnetin hükümlerinin gösterdiği yolda yürüyeceğiz.
Yüce Allah (c.c.) bizleri Hakk üzere sabit kılsın, nefislerimizin heva ve heveslerine uydurmasın, böylece rızasına uygun bir hayat sürerek huzuruna razı olduğu kullar olarak varmamızı nasib ve müyesser buyursun.
Bir güzel söz:
?Ya sadece Allah´a baş eğer, başka hiç kimseye eğmezsin; ya da herkese baş eğer, hiçbir şeye değmezsin?