ASIM CENGİZ GÜR


PEYGAMBERSİZ OLMAZ-5


Birkaç günlük notlarımızda, Allah´ın razı olacağı bir hayatı yaşayabilmemiz, Kur´an-ı anlayabilmemiz için Peygambere olan ihtiyacımıza ilişkin notlar aktarmıştık. Dünkü notlarımızda da sünnet üzerinde durmuştuk. Günümüzde, bize kadar ulaşan yüzlerce ciltlik hadis koleksiyonlarına, binlerce hadis kitabına ve milyonlarca hadis-i şerife sahibiz. Karşılaştığımız bugünkü meseleler içinde dahi yeni/eski hiç bir mesele yoktur ki, hadis-i şerifler tam bilinirse, tam okunursa, onun bir cevabı mutlaka bulunabilir. Karşılaştığınız bir sosyal mesele, bir ihtilâf, bir fitne, bir sivri fikir, aykırı fikir vs mutlaka onun hakkında bir bilgi vardır. O kadar zengin bir içeriğe sahiptir hadis-i şerif külliyatı.
Bu çalışmalar ve hadis-i şeriflerin böyle toplanmış olması Kur´an-ı Kerim´in en iyi şekilde anlaşılmasına yol açmıştır. Çünkü Kur´an-ı Kerim Rasûlüllah´a inmiştir ve Kur´an-ı Kerim´in ahkâmını yaşamayı ilkönce Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi üzerinde uygulamıştır, yaşanmasını sağlamak için açıklamalar yapmıştır.
Eğer Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sözleri, açıklamaları, hadis-i şerifler olmasaydı, biz zekâtı nerden, ne kadar vereceğimizi kat´iyyen bilemezdik. Namazı nasıl kılacağımızı kat´iyyen tayin edemezdik. Çünkü Kur´an-ı Kerim´de namaz kılın, zekât verin diyor ama, detay hadis-i şeriftedir. Bu sebeple sahabe-i kiram efendilerimizden itibaren mü´minlerin hadis-i şerifleri, sünneti kayıt altına alma faaliyetleri, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v)´in sünnet-i seniyyesi, hadis-i şerifler, Kur´an-ı Kerim´in en iyi anlaşılmasını ve hayata en güzel tarzda uygulanmasını sağlamıştır. Bu sebepledir ki dinimizin en önemli kaynağı Kur´an-ı Kerim´den sonra, en önde gelen kaynağı, hatta Kur´an-ı Kerim´in anlaşılmasındaki olmazsa olmaz sünnet-i seniyye´dir.
Çeşitli milletlere mensub olan İslâm ümmeti, çeşitli milletler, çeşitli kültürler demektir. Çeşitli görgüler, bilgiler, adetler, örfler demektir. Çeşitli kafalar demektir. Bu İslâm ümmetinde hadis-i şerifler bir kültür birliği meydana getirmiştir, bir davranış birliği sağlamıştır. Milletleri ümmet olarak kaynaştırmıştır. Onları bid´atlara sapmaktan korumuştur. Dejenerasyondan, başka yabancı kültürlerin içinde entegrasyon dediğimiz onlara uymaktan, erimekten, bozulmaktan korumuştur. Onun için bir Pakistanlı ile, bir Sudanlı ile, bir Mısırlı ile, bir Cezâyirli ile, Balkanlardaki bir müslümanla, hadis-i iyi bilen bir insansa, her yönden çok rahat uyuşabilir, anlaşabilirsiniz. Çünkü kültür birliği meydana gelmiştir. Hadis-i şeriflerden doğan bir beraberlik, zevk birliği, davranış birliği, yaşam şekli birliği meydana gelmiştir.
Tabii, İslâm dinini eski dinlerin başına gelen bozulmalardan, tahrifattan, değiştirilmekten korumuştur. Hadis-i şeriflerin bu kadar kuvvetli bir şekilde tesbit edilmesi, İslâm dininin tahrifata uğramasını engellemiştir, tahrifattan korumuştur, dini muhafaza etmiştir. Tahrif edilen dinler incelendiği zaman, bu ümmetlerin kendilerine gönderilen Elçi´yi ya tamamen devre dışı bıraktıkları ya da sözlerini tahrif ettiklerini görmekteyiz. Hazret-i İsâ (a.s.)´dan daha bir asır geçmeden, hristiyanlık dejenere olmuştur ve Hazret-i İsâ´nın aslâ razı olmayacağı akîdeler çıkmıştır hristiyanların arasında. Hazret-i İsâ hiç bir şekilde, "Ben Allah´ın oğluyum!" dememiştir. "Allah´ı bırakıp da bana ibadet edin!" dememiştir. Bunların hepsi sonradan, Hazret-i İsâ´ya rağmen, Hazret-i İsâ´nın rızasına, tevhide aykırı olarak ortaya çıkmıştır, çok kısa bir zamanda. Hazret-i Mûsâ´nın zamanında yahudiler bozulmuştur. Sağlığında kendisi Tur Dağı´nda vahiy telâkkî ederken, kavmi aşağıda zinet eşyalarını toplayıp buzağı heykeli yapmıştır. Sâmirî isimli putperest sanatkâr; "Böğürme sesi çıkartan, altından bir buzağı heykeli yapmıştır." Hazret-i Mûsâ´nın zamanında, hâl-i hayatında dejenerasyon olmuştur. Eski kültürün, Mısırlılardan bulaşmış olan hastalıkların etkisiyle. Mısırlılar öküze taparlardı, daha bir çok şeylere taparlardı; timsah tanrıları var, köpek başı şeklinde ölüm tanrıları var. Bu kültürün etkisi ile henüz Musa (a.s.) aralarında iken sapıklığa düşmüşlerdi.
Böyle bir dejenerasyon İslâm´da olmamıştır. Allah onlardan razı olsun, Kur´an-ı ve hadis-i şerifleri bizlere ulaştıran geçmiş nesiller vesilesi ile olmamıştır. Hadis alimleri sünnet-i seniyye-i nebeviyye güzel tesbit etmişler ve sonraki nesillere ulaştırmışlardır. Müslümanları değiştirmenin yolu, İslâm´dan uzaklaştırmanın yolu, hadisi yıkmaktan, sünnet-i seniyye ile mücadele etmekten geçer. Bunu çok iyi bildikleri için, İslâm düşmanları, misyonerler, müsteşrikler de müslümanları kandırmak için, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in hadis-i şerifine ve hadisçilerin hadis kitaplarına, rivayetlerine hücum etmiş ve onları karalamağa veya yıkmağa gayret etmişlerdir.
Fâsık ve fâcirlerin de canlarını en çok sıkan, ellerini kollarını en çok bağlayan, onlara dînî emirleri yapmamakta hiç bir mazeret yolu, kapısı bırakmayan da sünnettir. Reform yapacak dinde, "Bira câizdir, fâiz câizdir..." diyor. "Canım işte çok âşikâr, bunun ötesi berisi yok, İslâm bunları yasaklamış" denilince, onları engellemek için hadis-i şerifi bertaraf etmek istiyor. O zaman gayet rahat yapacaklar bu işleri, onun için kuvvetli bir tarzda hadis-i şerifin karşısına dikiliyorlar, onu yıkmağa çalışıyorlar. Hadis-i şerifler (haliyle sünnet-i seniyye) belki hiç olmadığı kadar bize bu asırda lazım. Allah´ın rızasını kazanmanın yolu Peygamber Efendimiz´in sünnet-i seniyyesini bilmek, dinimizi iyi bilmek ve uygulamaktan geçiyor. Bu sebeple, Efendimiz (s.a.v.)´in sağlığında ve sonrasında ashab-ı kiram için hadis ne kadar önemli idiyse, bizim için de o kadar önemlidir. Geçtiğimiz asırlardaki mü´minler için hadis-i şerifler ne kadar önemli ise, bu asrın, bundan sonraki asırların insanı için de o kadar önemlidir.
Yüce Allah, sünneti anlama ve uygulama yolunda gayretli olmayı ve ahirette sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte olabilmeyi nasib ve müyesser eylesin.
Bir güzel söz: ?İslâm size misafir geldi, O´nu iyi ağırlayın. Ahirette de O sizi ağırlayacak.?