İDRİS YAVUZ


RAHMETLİ VALİ RECEP YAZICIOĞLU İLE SÖYLEŞİ

YAVUZCA - İdris YAVUZ


Sayın Vali Devlet-Halk işbirliği yoluyla çok sayıda proje gerçekleştirdi. Hep yüksek sesle düşündü. Kişisel çabasıyla, bürokratik engelleri aşarak, pilot uygulamalar yaptı. Sağlıklı yaşamla ilgili “Kolalı içeceklere, sigara ve alkole hayır; süt ve ayran içelim, kepekli ekmek yiyelim” gibi kampanyalar başlattı.

Halkla en çok yüz yüze gelen, görev yaptığı her ilde halkla bütünleşen, resmiyeti, dışlayan bürokrasiyi en aza indiren valiydi. Gerçekleri saklamadan olduğu gibi söyler, çözümler üretirdi. Erzincan eski Valisi merhum Recep Yazıcıoğlu ile yaptığım röportaj ilk kez yayınlanacak;

Rahmetli Recep Yazıcıoğlu; Niğde ‘Hüdavend Hatun’ Düğün Salonu’nda ‘Sivil Toplum ve Demokrasi’ konulu panelde, bir konuşma yaptı Kendileriyle burada mülakat yapma fırsatını buldum. Şimdi bu söyleşiyi okurlarımla paylaşmak istiyorum;

İdris Yavuz: Sayın Valim; halkı ile barışık, yasaksız ama hukukun egemen olduğu, demokratik, laik hukuk devleti konusunda ne düşünüyorsunuz?

Yazıcıoğlu: Şöyle bir düşünelim! Bir ilçe belediye başkanı bile seçileceği zaman “Her haneden bir işçi alacağım” der. Aldatma ile demokrasi gelişmez. Demokrasi, halk idaresinin iktidara yansımasıdır. Fakat burada parti iradesi vardır. Halk iradesi yoktur.

Bugün holdinglerin milletvekilleri ve bakanı vardır. İnsanın fiyatı olmaz. İnsanı ortadan kaldırdığınız zaman devleti başkaları idare eder. İnsanlıktan kayıp başlarsa demokrasiden de kayıp başlar. Demokrasi Türkiye’nin son şansıdır.

İşi ehline vermezseniz demokrasi de olmaz, devlet de olmaz. İnsana ‘ökse otu’ gibi yaşamak yaraşmaz. Aydın insanın kendi doğrusu olmalıdır.

Ne yaparsan yap, bu anlayışı değiştiremezsin. Allah’a teslim, hükümetlere teslim, parti başkanına teslim, insanı ya Allah kurtaracak ya da politika kurtaracak. Biz Allah’ı değil de, devleti ilah yaptık. Osmanlı’da yöneten, yönetilen ayrımı vardır. Biz her şeyi devlete bıraktık. Siz, teşebbüsü devlete bırakırsanız, bu iş olmaz. “Devlet yapsın, biz işimize gücümüze bakalım” teslimiyetini seviyoruz.

Bizim şimdi devletimizin başı var. Kooperatifin başı, partinin başı, cemaatin başı, ailenin başı ve her şeyimizin başı vardır. Dikkat ederseniz bir masanın başında bir adam, çevresinde de teferruat oturur. Baştaki her şeye hâkimdir. Akıl da onda, yönetim de onda. O, her şeydir.

Yuvarlak masanın etrafında oturacaksın, masanın başında oturan kişiye, “Sayın Müsteşarım, Sayın Bakanım, Sayın Genel Başkanım”, diyeceksin. İşte esas aklı olan kişiler onlardır. Diğerlerinin aklı bir işe yaramıyor demektir. Onlar insandan sıyrılsalar da, yuvarlak masada toplansalar da, hayır gelmez. Yağcılığa gerek yoktur. Burada tabi olma vardır. Siz bir partiye girersiniz, partinin başkanı sizi kurtarır, şirkete girersiniz onun başı sizi kurtarır. Siz organize olamamışsanız sorumlusu, suçlusu kimdir? Bu başların hepsi, teslim olanların yardımına koşmaktadır. Bayılırım bu işe.

Peki, siz üye olduğunuz partiye neden para ödemiyorsunuz? Partilere kim para verir? Para babaları. Çünkü bu başlar, parayı kim verirse, onlara hizmet etmeyi amaçlarlar.

Delegeleri parti tayin ediyor. Genel Başkanı parti tayin ediyor. Onun için Genel Başkanı hiç kimse yerinden oynatamaz. Biri çıkar da Genel Başkan’a karşı aday olma gafletine düşerse vay haline! O, zaman canını kurtarabilene aşkolsun. Herkes aday olursa ne olur memleketin hali? Parti, herkesi şartlandırıyor, devleti yönlendiriyor. Peki ne olacak bizim halimiz? Bu bir yaşam biçimi haline geldi. Beyni özgür, fikri özgür, davranışları özgür, olmazsa sonuç felaket olur.

Ha… Bir de resmi doğrular vardır. Bunlar tartışılamaz. Hâlbuki Batı’da böyle bir doğru yoktur. Türkiye’de bazı doğrular tartışılamaz. Özgürlük kolay değil, bu nasıl olacak? Özgür olmadan bireycilik, toplumcu görüş nasıl olacak? Bağımlı kafada özgürlük olur mu? Bir de mutlak doğrular vardır, şahısların mutlak doğruları vardır. Mutlak doğruları tartışamazsınız.

İdris Yavuz: Sayın Valim, aksine davranışlar ve terör konusunda ne diyeceksiniz?

Yazıcıoğlu: Bunların aksine hareket edersen seni düşman ilan ederler. Onun için de iç düşmanlar, dış düşmanlar vardır. Böyle şey olur mu? Suçlu vatandaş başka, düşman başkadır. Terörle savaş, terörle mücadele aynı şey değildir. Hâlbuki terörle savaş olursa, karşına düşman çıkar, bizim terörle mücadele etmemiz gerekir.

Terörle savaşılınca, terörist diyor ki,” Ben bir tarafım, hak isterim. Savaş hukukunu uygularım.” Bizim kullandığımız kelime yanlış, terörle mücadele edilir. Mücadele hakkında yüz tane baş, yüz tane tedbirdir. Sen terör konusunda bataklığı kurutmadığın takdirde, istediğin kadar sinek öldür ne kıymeti var? Bataklık kurutulmadıysa, o haşereler yeniden türerler. Şimdi bu konuda yeni kahramanlar ortaya çıktı.

Bu güne kadar asla bataklık kurutulmamıştır. Bu kendimizi kandırmaktır. Şimdi siyah-beyaz, dost-düşman, benim doğrum, doğrudur. Senin doğrun yanlıştır. Benim doğrum mutlak doğrudur olarak kabul edilirse “Ayvayı yedik” demektir. Kafalarında birçok virüs olan kimse, bunları boşaltamıyorsa, hiç bir şeye çözüm bulunmaz.

İdris Yavuz: Sayın Valim, bu sorunlar nasıl çözülür, bunun çaresi var mıdır?

Yazıcıoğlu: Söylenmek, yüksek sesle konuşmak değil, karnından konuşmaktır. Söylenmekten, söylemeye nasıl terfi edeceğiz? Bizim halkımız diyor ki,”Sorunları devlet çözer, hükümetler çözer, partiler çözer.”Peki şimdi ne olacak? Bizim gerçekte bir işimiz, bir davamız vardır.”Sorunları halk çözer” dersek doğrudur. Eğer Devlet çözer, parti başkanları çözer, hükümetler çözer” dediğimizde o zaman zaten “Ballı kaymak” çıkıyor ortaya. Sorunları, çözümleri önümüze getiriyor ve bize saat ve dakika veriyorlar. Şu saat, şu dakikaya kadar bu iş bitecek diye dayatıyorlar. Biz de ona boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Aksi takdirde “Para yok ha!” diyorlar. Son elli yılda 500 milyar doları bu yolda heba ettik. Bunun yarısı iç borç faizine, diğeri de dış borçlara aktarıldı. 1946’dan itibaren bu bataklığın içine saplandık.

İdris Yavuz: Sayın Valim, bu ülkenin ekonomik durumunu nasıl görüyorsunuz?

Yazıcıoğlu: Osmanlı’nın batışı Kırım Harbi ile başladı. İlk borçlanma da o döneme rastlamaktadır. Borçlar nedeniyle ülkenin vergilerine el konulmuştur. CHP, niye 1946 diye tepki gösteriyor. Demek ki 50 yıl öncesi “Asr-ı Saadet” diye görülüyor. Yahu! 50 sene önce tek parti devri vardı. Osmanlı’nın borç mirasını devraldığı için ayağını yorganına göre uzatmıştı ve fazla açılmamıştı. O dönemde mali bir disiplin vardı. 1946 yılından itibaren iç borç-dış borç açılmaları körüklenmiştir. Şimdi “bugünün problemlerini hükümetler çözer” demenin bir anlamı yoktur.

Türkiye, kendi sorunlarını çözemiyor, dışarıdan çözüm arıyor. Her şey Türkiye’nin önüne konuyor. “Bunu yap!” diyorlar. Tanzimat Fermanı bize dışarıdan dayatma olarak yaptırıldı. Islahat Fermanı da öyle getirildi. Şimdi Türkiye’de iki görüş ortaya çıktı. İkisine de endişeyle bakıyorum. Mutlak doğrular, yanlıştır, diyoruz ya! Zira mutlak doğru yoktur. Sosyal bilimler ve teknik bilimler açısından mutlak doğrular vardır. Mutlak doğruya saplanıp kalırsanız, kendinizi aşamazsınız. Bazen mutlak doğruyu savunanları dinlerken ” Bunlar ne diyor acaba?” diye düşünüyorum.

Doğuda kaymakam olduğum bir dönemde “Yeni Yöntem” diye solcu bir gazete çıkıyordu. Merak edip, içinde ne yazıyor, diye onu günlük takip ediyordum. Bir gün, jandarma komutanı geldi. 1971 Mart Muhtırası verilmişti. Komutan “Bize bir tamim geldi. Yeni Yöntem Gazetesi’nin okuyanların listesini istiyorlar” dedi. Ben de; “En başta beni yaz” dedim. Siz eğer çeşitli görüşlere yer vermiyor, aynı görüşlere saplanıyorsanız, nasıl bir gelişme sağlayacaksınız? Siyaha, beyaza saplanmamak lazım. Bizim mutlak doğrularımız var. Ailede, sosyal hayatta, devlet ve hükümetlerde, sosyal doğrularımız vardır. Şüphesiz ki, medeniyet kuşku üzerine kurulmuştur.

İdris Yavuz: Pozitivizm hakkında düşüncenizi öğrenebilir miyim?

Yazıcıoğlu: Pozitivizm, adeta dünyayı kurtaracak bir din olarak görüldü. Biz de bu fikre adeta heyecanla inanıyoruz! Ve mutlak doğruyu yakaladık. “Artık bize karada ölüm yok” diyoruz. Eğer biz özgür değilsek, kafalarımız özgür değilse, fikrimiz özgür değilse, içimize kapandık demektir. Şimdi biz diyoruz ki, daha adil, daha kalkınmacı, daha özgür bir düzen için özgürlük olsun. “El mi yaman, bey mi yaman”. Biz, bey yamandır, diyoruz. Ancak, el farkına varırsa, mesele yoktur. Fakat, el teslim olmuşsa, onun ruhu da, bedenide teslim olmuşsa, ne olacak o zaman? Elbette, bey yamandır denecek.

İdris Yavuz: Sayın Valim, teşekkür ediyorum. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır?

Yazıcıoğlu: Evet ne zaman ki konuşan, üreten, icat eden, halkın demokrasiye bağlılığını, özgür bir şekilde yaşamasını sağlayan bir ortam doğarsa, işte o zaman demokrasinin bütün kuram ve kuralları işler hale gelecektir. Demokrasi olmadan fikir hürriyetinden ve özgürlükten bahsetmek mümkün değildir.

Bu duygularıma tercüman olduğunuz için ben de size teşekkür ediyorum.