ASIM CENGİZ GÜR


RAMAZAN ve SABIR


Aziz Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de:  "Hiç şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir" buyuruluyor. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´de : "Üç şey kul tarafından yapıldığı takdirde o kul dünyanın ve ahiretin her türlü mükâfatına nâil olur. Dünyada da ahirette de büyük mükâfatlara erer. Maddî, manevî çok büyük kazançlar sağlar" buyuruyor ve bunların ne olduğunu hadis-i şerifin devamında bildiriyorlar :

1. ?Belâya sabretmek.

2. Allah´ın mukadderâtı olarak alnına yazmış olduğu yazıya, başına gelen olaylara (kazaya) rıza göstermek, isyan etmemek, Allah´a karşı gelmemek, itiraz etmemek.

3. İhtiyacı olmadığı, sıhhatli olduğu, keyfi yerinde olduğu genişlik zamanında da Allah´ı unutmayıp dua etmek.?

Bu üç şeyle insan dünyanın ve ahiretin büyük mükâfatlarına ereceğini sevgili efendimiz (s.a.v.) müjdeliyor.

Bu hadis-i şerifle Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in bize bildirdiği önemli, güzel, mükâfat kazanmaya sebep olacak şeylerden birincisi belâya sabretmek.  Belâ Arapça´da sözlük mânâsıyla imtihan demektir. Yâni bizim anladığımız mânâda, insanın başına gelip çatmış tatsız olay demek değildir; imtihan demektir belâ. Hayatta başımıza gelen olayları, aslında Allah bize nasib ediyor. Yâni kaderde varmış da şu olacakmış, bu olacakmış. Yâni alnımızın yazısı, böyle oluyor. Bunlar birer hayatın cilvesi diyoruz. Bu olaylar, çeşitli olaylar; bazen üzücü olay, bazen başkalarının da imrendiği, ah benim de olsa diye özendiği olaylar. Meselâ bazısı zengin oluyor, güzel arabası oluyor, evi oluyor da başkaları da imreniyor:

"Benim de arabam olsa şöyle, benim de bu kadar güzel evim olsa..." filân diyor. Bunlar da imtihan. Allah o zaman zenginlikle imtihan ediyor:

"Ben buna güzel şeyler verdim, bakalım bu imtihanı başaracak mı; bunun karşısında şımarmadan iyi bir kul olarak kulluğunu yapacak mı?" diyor. O da bir imtihan.

Bazen ihtiyaç ve fakirlik hâli olabiliyor; o da bir imtihan. Bazen hastalık oluyor, hastalık da bir imtihan. "Bakalım sabredecek mi, yoksa, ´Bana bu hastalığı niye verdin yâ Rabbi?´ diye ağzını açıp, gözünü yumup ileri geri konuşacak mı?" Bu da bir imtihan...

Hayatta karşılaştığınız sevindirici veya üzücü olaylar bizim imtihanımız. Bize öyle geliyor. Allah bizim o olayın karşısındaki davranışımızı değerlendirecek. Ya sevap alacağız iyi karşılıkta bulunursak; ya da feveran eder, isyan edersek, ağzımızı, kafamızı, davranışımızı bozarsak; o zaman da günaha gireceğiz..

Allah insanları imtihan ediyor. Kaybeden insandır. Sabrederse, sabrın mükâfatı olur. Şükrederse, şükrün mükâfatı olur. Şükretmezse, şükürsüzlüğün cezası olur. Sabretmezse, sabırsızlığın cezası olur. Kesin. Peygamberleri dahi böyle hayatlarından biliyoruz, başlarına zorlu imtihanlar gelmiştir. Peygamber Efendimiz´in hayatının hiç de konforlu bir hayat olmadığını biliyoruz. Ne kadar sıkıntılı bir hayat olduğunu hepimiz biliyoruz. Nuh (a.s.)´ın sıkıntılarını biliyoruz. Mûsâ (a.s.)´ın Firavun´dan ve kavminden çektiklerini biliyoruz. İbrâhim (a.s.)´ın Nemrut´tan ve kavminden neler çektiğini biliyoruz. Her peygamberi biliyoruz.

İslâm´da bir müslümanın çok sevap kazanması yollarının, geniş imkânlarının bir tanesi sabırdır. Sabır tarafında insanın sevap haznesine güldür güldür billur gibi sevap gelir. İnsan sabredecek. Çünkü hayat karmaşık, karışık bir olaydır. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in bildirdiği gibi ?Hayatın yarısı sabır, yarısı şükürdür.? Hayatın bu karışık olaylarının bazısı tatlıdır, bazısı tatsızdır. Ne yapalım? Tatlılarını ayırıp da tatsızlarını itemeyiz. Hepsi beraber gelir. Allah bize tatlı şeyler verirken onunla dost olup da, acı şeylerle karşılaştırdığı zaman ona isyan etmek, kulluğa yakışmaz. Onun için sabırlı olacağız.

Biliyoruz ki, olayları Allah levh-i mahfuza yazıyor, mukadderat oluyor. İnsanın ömrü belli, ne kadar yaşayacağı ezelden mâlum. Rızkının ne miktar olduğu belli, her şey mâlum. Allah bunu en ince teferruatına kadar biliyor. Kaza dediğimiz iki arabanın çarpışması değil; kazay-ı ilâhî, Allah´ın hükmü demek. Allah´ın hükmüne rıza göstermesi, "Tamam yâ Rabbi! Neylersen hoştur, kabulümdür." demesi lâzım insanın. Aslında Tasavvuf dediğimiz güzel ahlak yolunun en yüksek seviyelerinden birisi kadere rızadır.


Hadisi şerifte bahsolunan üçüncü husus ile Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.): Allah´ı bolluk ve genişlik zamanımızda unutmamamızı tavsiye ve telkin ediyor. Zenginsek, rahatsak, sıhhatli isek, ağrımız-sızımız yoksa, başımız dinçse, iyiysek, hoşsak, güzelsek duanın tam vaktidir diyeceğiz. Hem halimize şükredeceğiz, hem de hazinesi bol padişahtan, Yüce Allah´tan dileyeceğiz. Asıl kıymetli zaman bu zaman diyeceğiz ve duadan uzak durmayacağız ki, darlık ve zorluk anlarımızda Yüce Allah´a yalvarmaya yüzümüz olacak. Aksi halde: rahmeti sonsuz da olsa Yüce Allah: ?Sen genişlik zamanında bana dua etmeyi unuttun, ben de senin duanı kabul etmiyorum!" dese ne diyebiliriz.

 Yüce Allah´ı hiç unutmayacağız. "Elhamdülillâh ki, hiç bir derdim yok!" diye, dertli bir insanı gördüğünüz zaman: "Yâ Rabbi bu kuluna o derdi vermişsin; sana çok şükür ki, ben elhamdülillâh öyle bir derde maruz değilim! Bu kulunu da o dertten kurtar" diye dua etmeliyiz.

Yüce Allah (c.c.) hadisi şerif gereğince amel etmeyi ve dünyada ahirette yüksek mükafatlara erebilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.

 


26 HAZIRAN 2015 HABER paylaşan: kaytv