ASIM CENGİZ GÜR


RAMAZAN AYI (1)

RAMAZAN AYI (1)


Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de :

“(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur’an; insanlara hidayet (doğru yol) rehberi, doğru yolun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak onda(ki Kadir gecesinde) indirildi. Sizden kim (mazereti olmaksızın) bu ay(ın ilk hilâlin)e erişirse/görürse hemen orucunu tutsun, kim de hasta veya seferde (olup da yer) ise, tutmadığı günler sayısınca (caiz olan) başka günlerde (orucunu kaza etsin). Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Bu da, o sayıyı (kaza ile) tamamlamanız ve size yol göstermesine karşılık Allah’ın yüceliğini tanımanız içindir. Olur ki (düşünür de) şükredersiniz” buyurulmaktadır.

Daha önceki notlarımızda da belirttiğimiz gibi kamerî, yâni güneşi değil de ayı esas alan hesaplama sisteminde, bir ay 29 küsür gündür. Yâni ay dünyanın etrafında döner, tekrar güneşle dünya arasında, aynı hizaya tekrar gelinceye kadar 29 gün geçer. Bir turunu, bir dönüşünü 29 küsür günde tamamlar. Küsüratından dolayı, bu tamamlamada hilâli bazen görürüz, bazen göremeyiz 30. günde görürüz, bazen 29. günde görürüz. Böyle kamerî takvimlerde ayların kaç gün olduğunu, takviminize şöyle kuş bakışı bir bakarsanız görürsünüz: 29, 30, 29, 30, 29, 30, bazen böyle iki 29, bir 30 filân, bazen iki 30 bir 29... Böyle gider.

Ramazan orucuna başlanılması ve bitirilmesi de güne göredir. Bu sebeple Şaban ayının 29 gününden itibaren, akşamleyin güneşin batmasından sonra, güneşin battığı tarafa bakılması gerekir. Güneş battıktan sonra incecik hilâl görünürse, yeni ay ertesi gün yeni ayın, Ramazan’ın biri olmuş olur.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

"O yeni hilâli görmeden oruca başlamayın. Ramazanı da, yeni hilâli görmeden bitirmeyin. Eğer hava bulutlu olursa veya sisli olursa, görünmezse o zaman içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayın!" buyurmuşlar.

Bu sebeple, Ramaz ayı bazen 29 bazen 30 gün çekebilir.

Yazımızın başında yer alan ayet-i kerimede : oruç tutmamasına (ertelemesine) izin verilenler içinde hastalar bulunmaktadır. Hastalık bir özürdür. Ancak hastalığın cinsi ve derecesi, bunun yanısıra dince kabul edilebilen bir mazeretin olması gerekmektedir. Dindar ve mesleğinde uzman bir doktorun, oruç tuttuğu taktirde, hastalığının artmasından, kötüye gitmesinden korktuğunu ifade etmesi lazımdır. Yoksa, hasta olup da kullandığı ilaçları iftar-sahur arasındaki bir dönemde alması hastalığının kötüleşmesine yol açmayacak ise, o hastalık oruca mani olmayacaktır.

Oruç tutmamasına (ertelemesine) izin verilen bir diğer sınıf ise seferiler (dinen yolcu sayılanlar)dır. Seferde oruç tutmak veya tutmamak serbest. Ashab-ı Kiramdan Enes (Allah ondan razı olsun) şöyle anlatıyor:

"Bir ramazan ayında Peygamber Efendimiz`le sefere çıktık, Bazımız oruç tuttu, bazımız oruç tutmadı. Peygamber Efendimiz oruç tutanı veya oruç tutmayanı ayıplamadı."

Bu sebeple, Yüce Rabbimizin müsaadesini kullanarak tutmamak olduğu gibi, dayanabileceğine inanan güvenenler, Ramazan ayında tutarak sevap kazanayım diye tutabilirler de.

Rivayet edilen bir başka olay da şöyledir :

“Bir keresinde Peygamber Efendimiz bakmış ki birisinin başına insanlar üşüşmüşler, gölge yapmışlar, tedavi etmeye çalışıyorlar. Efendimiz (s.a.v.) :

"Ne oldu buna?" demiş. Cevaben :

"Oruçlu yâ Rasûlallàh!" demişler. Bunun üzerine Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

"Seferde oruç tutmak takvâ değildir" buyurmuşlar. Yani seferde oruç tutmak mecburi değildir, eğer halsiz düşecek, rahatsızlanacak, başkalarına muhtaç duruma gelecek ise tutmasın demiş oluyorlar.

Ayet-i kerimede de:

“Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez” buyurmakta ve bunun öncesi ve sonrasında da tutamadığı günleri başka günlerde kaza etmesinin gerekliliğine, böylece Allah’a saygının gösterilmesine, O’nun yüceliğinin tanınmasına dikkat çekilmektedir.

Asıl olan tabii ki, Ramazan ayının tamamında oruç tutmaktır. Yarısını tutup yarısını tutmamak, bir bölümünü tutup bir bölümünü tutmamak olmaz. O sene ramazan ayı kaç gün çekmiş ise, o günler sayısınca oruç tutmak lazımdır. Sağlığı, sıhhati yerinde olanlar ve seferiliğin meşakkatine katlanabilenler tutabildikleri kadar tutacaklar ve eksik kalan günlerini de sonraki günlerde kaza edecek, tamamlayacaklardır. Tabii her şey yerinde ve zamanında kıymetlidir. Bu sebeple mümkün olduğunca farz olan orucu Ramazan ayı içerisinde tutmaya gayret gösterilmelidir.

Orucun çok büyük bir ibadet olduğunu ve sevabının çok yüksek olduğunu unutmamalı ve Ramazan ayının farz orucunu tutmalıyız. Bunun dışında tabii ki bazı günlerde tutulan oruçlar ve onlara verilecek yüksek ecirler de vardır ama, Ramazan orucunun farz olması ve on iki ayın sultanı ünvanının verilecek kadar feyz ve bereketle dolu olması, ramazan orucuna ayrı bir önem ve mevki kazandırmaktadır.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ramazanın dışında da pazartesi, perşembe günleri oruç tutardı. Her (kameri) ayın başında, ortasında, sonunda tutardı. Her kameri ayın 13, 14, 15. günleri tutardı. Şevvalin altı gün orucunu tavsiye ederdi. Zilhiccenin on gününde orucu tavsiye ederdi. Arefe gününde, yâni Kurban bayramı arefesinde oruç tutmanın geçmiş senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olduğunu bildirmişlerdi. Muharremin orucunu tavsiye buyurur ve tutardı.

Yüce Rabbimiz, geçirdiğimiz Receb ve Şaban aylarını bize bereketli kılsın ve sağlık, sıhhat ve afiyetle Ramazanı şerifi de ihya eylemeyi, Ramazan-ı Şerif ve oruç ile ihya olabilmeyi, yüksek ecirlere erebilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin