ASIM CENGİZ GÜR


RAMAZANDAN FAYDALANMAK

RAMAZANDAN FAYDALANMAK


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : Nice oruç tutan insan vardır ki, tuttuğu oruçtan ona bir sevap gelmez, eline geçen ancak aç kalmaktır” buyurmuşlar. Bir insan, gündüz oruç tutar da haramlardan kaçınmaz ise veya tüm gün oruç tutar da akşam iftarını haram ile yaparsa orucundan sevap beklemesine hayret edilir.

Bir insan oruç tutarken “yemek yememek, su içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak” tarzında sadece midesine oruç tutturmamanın yanısıra, gözleri kulakları, elleri, ayakları ve diliyle de oruç tutmalıdır. Yani kişinin oruç tutarken bütün organlarına oruç tutturması lazımdır. Harama bakmamalı, haram şeyler dinlenmemeli, seyredilmemeli, harama el uzatılmamalı, ayakları ile harama adım atmamalıdır. Gıybet etmemeli, yalan söz söylememeli, yalancı şahitlik yapmamalıdır.

Lüzumsuz yere konuşmaktan ve gevezelikten kaçınılmalı böylece dil ile işlenen birçok günahları; gıybet, iftira, söz taşıma, kalp kırıcı sözler söyleme, yalan, yalan yere yemin’e düşmemelidir. Bu gibi sıkıntılardan kurtulmanın en kolay ve karlı yolu ise dilini ibadetle, zikirle değerlendirmeye alıştırmaktır. Sabah-akşam, gece-gündüz, işte, yolda zikrullahla meşgul olmalı, tövbe etmeli, istiğfar eylemeli, kelime-i tevhid -Lâ ilâhe illallah- çekmelidir. Dua etmeli, Allah`tan cennetini istemeli, cehenneminden Allah`a sığınmalı, Peygamber Efendimize salât-ü selâmı çok yapmalıdır.

Bunların yanısıra orucun bir sabır eğitimi olduğu da unutulmamalıdır. Oruç tutuyor diye sinirlenmek, sağa sola bağırıp çağırmak, gönüller kırmak uygun bir davranış değildir. Oruç aynı zamanda insanın kendisine sahip olabilmesini temin etmesi gereken bir ibadettir de.

Oruçlarımızı bir gece ibadeti olan teravihlerle de süslemeliyiz. Gece namazının sevabı çok yüksektir, hele Ramazan-ı Şerifte yapılması ayrıca kıymetli kılmaktadır. Sevgili peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Geceleyin kılınan iki rekat namaz, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır” buyurmaktadır. Teravihi aceleye getirmemeli, şuurlu, huzurlu, huşulu olarak kılınmaya gayret edilmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): Hırsızlıktan yana insanların en kötüsü, namazından çalandır” buyurmuşlardır. Ramazan boyunca namazları eda etmeye ve geçmişten var ise namaz borçlarımızı kaza etmeye gayret etmeliyiz.

Sahur, orucun sünnetlerindendir ve geçmiş ümmetlerin oruçları ile bizim orucumuz arasındaki farklardan da birisidir. Sahur berekettir, feyizdir. Bu sebeple çeşitli bahanelerle sahura kalkmamazlık edilmemelidir. Ramazan boyunca kazanılan bu alışkanlık, ramazan dışında da geceleri zaman zaman kalkılmasına ve gece ibadetlerinin yapılmasına imkan sağlar.

Ayrıca sahurda yenilir içilirken imsak vaktine özen göstermek, ezanı beklemenin yanısıra olabilecek yanlışlıklar ve unutkanlıkları da düşünerek temkinli olmakta fayda varadır. Ezan ile hatta daha doğrusu imsak vakti ile birlikte yeme içme bırakılmalı, daha ezan bitmedi diyerek yemeye içmeye devam edilmemelidir.

Sahurdan sonra, imsak olduğu orucun başladığı zaman hemen yatılmamalı, sabah namazı muhakkak eda edilmelidir. En güzeli, mahalle camisine giderek sabah namazını cemaatle kılmaktır. Camiye, namaza gitmek için atılan her adımda yüksek ecirler vardır. O insanın her adımında bir günahının silineceği ve ona bir hasene verileceğini Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) haber vermektedir.

Ramazan akşamlarını ve gecelerini çeşitli sosyal etkinlikler veya televizyon programları ile doldurmamaya da özen göstermek gerekir. Bu kıymetli vakitleri Allah’ın razı olacağı ibadet ve işlerle geçirmek daha akıllıca olacaktır.

Oruç boyunca açlık ve susuzluğa tahammül göstermek, ayrı bir nefis terbiyesi ve bu halde olanların hallerini anlamaya kapı açmaktır. Bu sıkıntılardan kurtulmak için uyumak yolunu seçmek ve bunu adet haline getirmek, kaba tabirle “orucu uykuya tutturmak” da çok isabetli bir yol değildir. Mümkün olduğu kadar uyanık kalmak ve Allah’ın rızasını kazanmaya vesile iş ve ibadetlerle uğraşmak daha uygundur. Bir diğer yönü ile uyku aslında insanın sorumluluktan kurtulduğu, amel defterimize yazılmalara ara verildiği anlardandır. Bu yönü ile insan uyanıkken düşeceği hata ve kusurlardan uzak durmuş olur. Dayanamayacağı sıkıntıları aşmak için de bir yol olabilir. Ancak yine de, orucun uyuyarak geçirilmesini usul haline getirmek yanlış bir uygulama olacaktır.

Daha önceki notlarımızda da belirttiğimiz gibi “emr-i maruf, nehy-i anil münker”  iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek vazifesini Ramazan-ı Şerif ayında da ihmal etmemeli, vurdumduymazlığa, bananeciliğe düşmemeliyiz. Açıktan oruç yemek başta olmak üzere günahı engellemek, Allah’ın diğer tüm emirlerini bildirmek, duyurmak ve hatırlatmak için bu farzı yapmamız lazım. Aksi halde her türden yanlışlıklar ve kötülükler hızla yayılmaya devam edebilir ve belki de ilerdeki yıllarda bu günleri bile arar hale gelebiliriz.                                         

Bu ayda ihmal etmememiz gereken bir diğer şey de Kur’an-ı Kerimi hem orjinalinden hem meal ve tefsirinden okumaktır. Böylece hem Kur’an’ın feyz ve bereketinden istifade edebilir, hem hayat rehberimiz, insan kullanım kitabımız olan Kur’an’a kulak vermiş; hata ve kusurlu hallerimizi tespit edebilmiş ve Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik iş ve amellere yönelmiş oluruz.

Sahabe-i Kiram, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e:

“Ey Allah’ın Elçisi! Siz Kur`an-ı okuduğunuz zaman öyle bir manevi haz duyuyoruz ki, kendi kendimize okuduğumuzda bu hazzı duyamıyoruz" demeleri üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Evet, Ben Kur`an`ı fehm ile okuyorum. Siz ise zahiri ile okuyorsunuz” buyurdular. Sahabe-i Kiram:

"Ey Allah’ın Elçisi! zahir ile fehm-`in farkı nedir?" diye sordular. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

"Ben Kur`an`ı okuyorum, tefekkür ediyorum ve hükümleri ile de amel ediyorum. Halbuki siz şöyle okuyorsunuz” buyurdu ve elini süratle geçirerek işaret etti.

Yüce Allah (c.c.), Ramazan-ı Şerif münasebetiyle Kur’an’a olan ilgimizi ve sevgimizi arttırsın, onu anlayarak okumayı ve hayatımıza uygulamayı böylece cennet ve cemali ile şereflenebilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.