ASIM CENGİZ GÜR


SAKIN ZULMETMEYİN!

SAKIN ZULMETMEYİN!


(Allah O’ndan raz

ı olsun) İmam Müslim ibn-i Kuteybe`nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i kudsî’de Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle diyorlar:

 

"Allah-u Teàlâ Hazretleri

 

şöyle buyurdu :

 

‘Ey benim kullar

 

ım!

 

Ben zulmü kendi kendime, kendi nefsime haram k

 

ıldım ve sizin aranızda da zulüm yapmayı sizlere haram kıldım. Birbirlerinize sakın zulmetmeyiniz!’”

Yüce Allah (c.c.), zulmü kendisine haram k

ılmış. Rahmetinin gazabından çok olduğunu Sevgili Peygamber Efendimiz birçok hadis-i şeriflerde bildirmiş. Allah-u Teàlâ Hazretleri eğer gazap eder ise, kulun işlediği kusurdan dolayı gazab eder. Fakat O, Rahmeti Bol Padişah (c.c.) çoğu zaman kul suçlu olmasına rağmen affeder. Rahmeti gazabından, cezalandırmasından daha büyüktür.

Yüce Allah (c.c.) zulmü sevmiyor. Zulmü kendisi yapmad

ığı gibi, kendi kendisine haram kıldığı gibi, kullarına, mahlûkata zulmetmediği gibi, kulların da birbirlerine zulmetmemelerini istiyor. "Sakın birbirinize karşı zâlimâne hareket etmeyin!" diyor.

Peki, zulüm nedir? Zulüm, insan

ın adalete aykırı olarak yaptığı her şey, her haksızlıktır. Haksızlığa Arapçada zulüm denir. Yanlış olan, adalete uymayan her işe zulüm denir.

O halde insanlar, Allah-u Teàlâ Hazretleri`nin bu emri üzere, her

şeyi adaletle yapmalı, her şeyi hakkàniyetle yapmalı. Adaletle yapmalı da, zulmetmemeli de, çok kere de bağışlamalı. Hattâ bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamber Efendimiz : "Bir kulun ben hakkımı sonuna kadar alacağım diye çalışması, onun cimriliğini gösterir." Buyurmuşlar. Demek ki biraz da hakkımız olandan bağışlayacağız, karşı tarafı sonuna kadar sıkıştırmayacağız. Cömert olacağız, müsamahalı olacağız ama, zulmü hiç yapmayacak, haksızlığı hiç yapmayacağız. Zulmün hiç bir çeşidini kendimize, kendi nefsimize, kendi canımıza, ailemize, çoluk çocuğumuza, komşularımıza, arkadaşlarımıza, münasebette bulunduğumuz insanlara, hiç kimseye zulüm yapmayacağız. Yâni haksız işlem, baskı yapmayacağız, Allah yasaklıyor. Bu birinci emri...

Birincisi: "Zulmetmeyin! Ben kendim zulmetmiyorum, siz de zulmetmeyin!" diye emir buyuruyor Rabbimiz... Kullar

ın birbirine zulmetmesini haram kılmış, zulmetmeyin diye emrediyor.

Bu hadis-i

şerifte yine Yüce Rabbimiz’in şöyle buyurduğunu Sevgili Peygamber Efendimiz bildiriyor:

 

"Ey kullar

 

ım, hepiniz şaşırmışsınız, sapıtmışsınızdır; benim doğru yolu gösterip hidayet verdiklerim müstesnâ... Gerçekleri göremezsiniz, yanlış işler yaparsınız, yanlış yollara gidersiniz, benim sevmediğim işleri yaparsınız. Benden hidâyet isteyin, doğru yola sevk olunmayı isteyin, doğruyu bulmayı isteyin, doğruyu işlemeyi isteyin; ben size hidayet vereyim, size doğruyu göstereyim."

Gerek namazlar

ımızın her rekatinde ve gerek diğer sebeplerle okuduğumuz Fatiha Sûresi`nde bizde :

 

"Bizi s

 

ırat-ı müstakîme hidâyet eyle, sevk eyle yâ Rabbi!"

diye istiyoruz. Bir de bunun manasının kalbe yerleşmiş olarak istenmesi var tabi.

 

"Yâ Rabbi ben

 

şaşırabilirim, doğruyu göremeyebilirim, yanlış işler yapabilirim. Doğru yapıyorum sanarak sapıtabilirim, şaşırabilirim. Aklıma güvenmiyorum, görüşlerim belki hatalı olabilir. Sen alemlerin Rabbisin, bana hidâyet eyle, bana doğruyu göster; ben hakkı göreyim."

diye Allah`tan hidayet istememiz lâzım!..

Gerçekten de toplumlara, milletlere, dünya üzerindeki insanlara bakt

ığımız zaman, çoğunun yanlış yolda olduğunu, sapıtmış olduğunu, dalâlette olduğunu görüyoruz.

Bu hadis-i kudsîde bildirildi

ği gibi, hidâyet istemesi lâzım tüm kulların!

"Yâ Rabbi, ben do

ğru bir şeyler yaptığımı sanıyorum ama, sen bana doğruyu göster!" diye alemlerin Rabbi olan Allah`tan istemesi ve "Benim yolum iyi mi, yaptığım doğru mu?" diye kendisini de kontrol etmesi lâzım!

Dünyan

ın en kalabalık milleti olan Çinlilera budizm dinindeler, Buda`ya tapıyorlar. Onun heykelini yapıyorlar, onun karşısında tapınıyorlar. Buda`dan önce durum ne idi, ne olması gerekiyordu?.. Onun cevabı, izahı yok...

Dünyan

ın en kalabalık mensubu olan dinlerinden birisi olan Hristiyanlık: Allah`ın kendilerine gönderdiği İsâ aleyhisselamı ki, biz çok seviyoruz, bağlıyız, çok hürmet ediyoruz. Çocuklarımıza ismini koyuyoruz, annesinin ismini koyuyoruz, İsa diyoruz, Meryem diyoruz. Sevdiğimiz için, bu isimleri rahatlıkla kullanıyoruz. Ama bizde, Allah`ın peygamberine tapmak yok. Peygamberi ve annesini bulundukları makamdan daha yukarılara, Rab’lik makamına çıkarmak, tevhidi inancı zedelemek yok.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’de diyor ki:

"Ben Allah`

ın kuluyum." Kul olduğunu, (abdühû ve rasûlühû) kulu ve rasûlü olduğunu çok kesin bildiriyor.

Daha birçok inançlar ve felsefeler var. Ama üzülerek görüyoruz ki, insanlar

ın çoğu doğru yoldan sapmış, sapıtmış, ancak çok küçük bir kısmını, Allah’ın hidayet ettiğini, gerçeği gördüğünü, şirkten ve küfürden, yâni Allah`a şerik koşmaktan ve kâfir olmaktan kurtulabildiğini görüyoruz.

O halde herkes Allah`tan: "Yâ Rabbi, bana do

ğru yolu göster!" diye candan istemeli... Candan isterse, samîmî olarak isterse, Allah-u Teàlâ Hazretleri herkese gösterir. Çinliye de gösterir, Avrupalıya da gösterir, Hintliye de gösterir, başka bir insana da gösterir. Yüce Allah : "Benden hidayet isteyiniz, isterseniz veririm." diye de bildiriyor.

Bir ba

şka husus ise, can emanetimizi teslim edene kadar da tevhid inancından ve Yüce Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in izinden ayrılmamaya gayret etmemizdir.

Yüce Allah, dünyada ve ahirette selamette ve saadette olmay

ı, iyilerden ve iyilerle olmayı hepimize nasib ve müyesser eylesin.

 

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in dilinde bir dua:

“Allahım!
Sen benim Rabbimsin, ben de senin kulunum.
Nefsime zulmettim ve günahlarımı sana itiraf ediyorum.
Bütün günahlarımı bağışla!”