SAMİ DAYANGAÇ


ŞARKILARIN ÖYKÜSÜ-MAKBER

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Her yer karanlık pür nûr o mevki

Mağrip mi yoksa makber mi ya Râb

Ya habgâh-ı dilber mi ya Râb

Rüya değil bu, ayniyle vâki

 

Kabri çiçekten bir türbe olmuş

Dönmüş o türbe bir hacle-gâhe

Bir hacle-gâhe dönmüşse türben

Aç koynunu aç mâşukanım ben

 

Makber, Abdülhâk Hamit’in ilk eşinin ölümünün ardından yazdığı mersiye tarzındaki şiirinin adıdır. Bu şarkının sözleri ise yine Abdülhâk Hamit’in yazdığı bir oyundan alıntıdır. Abdülhâk Hamit, verem olan ilk eşi Fatma Hanım’ın Bombay’da görevliyken hastalığının artması üzerine İstanbul’a dönmek üzere yola çıkar; ama eşi kurtulamaz ve Beyrut’ta ölür, eşini orada toprağa veren şair yasa boğulur. Altı ay boyunca karanlık bir bodrum katında yaşar, altı ay sonra o bodrum katından çıktığında Gülhane Parkı’na gidip ahaliye ‘Makber’ şiirini okur… Şiiri dinleyenler lâl olur, gözyaşlarına boğulur. Çok iyi bir müzik adamı olan Hacı Arif Bey, Padişah Abdülmecit zamanında saraydaki cariyelere müzik dersi vermektedir. Cariyelerden Zülf-i Nigâr isimli Çerkez güzeline gönlünü kaptırır ve dedikoduların ayyuka çıkması üzerine padişahın fermanıyla evlenirler. İlk çocuklarının doğumundan sonra ağır bir hastalığa yakalanan karısının acısıyla da bu şarkıyı besteler Hacı Arif Bey, daha niceleri gibi…

 

Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin

Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde

Mehtâb iri güller ve senin en güzel aksin

Velhasıl o rûya duruyor yerli yerinde

 

Yahya Kemal, Nazım Hikmet‘in annesi ressam Celile Hanımla büyük aşk yaşamış; ancak hem Nazım’ın karşı çıkması hem de şairin evlenmek istememesi nedeniyle Celile Hanım, Yahya Kemal’i ve İstanbul’u terk ederek Avrupa’ya gitmiştir. Şairin bu dizeleri Celile Hanım’ın hasretiyle yazdığı söylenir… (Beste: Osman Nihat Akın)

 

Kimseyi böyle perişan etme Allah’ım yeter.

Uyku tutmaz, bir ümit yok, gelmiyor hiçbir haber

Ağlamaktan gözlerim etrafı artık görmüyor

Hazreti Yakup’a döndürdü beni hükmü kader

 

1970’li yıllar, devrin en popüler ruh doktoru Rahmi Duman’ın 15 yaşındaki oğlu, 12 Mart Olayı’na neden olan karışık günlerde yasa dışı bir örgüt tarafından fidye için kaçırılır. O dönemin oldukça hatırı sayılır miktarı olan 250 bin lira ister kaçıranlar. Rahmi Duman parayı zorlukla denkleştirir ve fidyeyi öder, oğlunu kurtarır. Oğlunun rehin tutulduğu günlerde bir baba olarak yaşadığı kaygı ve acıyı ifade ettiği güfteyi bestekâr Alâeddin Yavaşça’ya bestelemesi için verir ve ortaya bu eser çıkar. Bir babanın evlat sevgisini, hasretini ve acısını çok dokunaklı anlatan bir şarkı çıkar ortaya.