VELİ ALTINKAYA


SAZ VE SÖZ

GÜNDEM - Veli ALTINKAYA - Tekrar Yazıları


Dün Kay-TV’de “Kayseri’de Gün Başlıyor” Programını bitirmek üzereydik ki yayın masasındaki arkadaşlarımız bir süredir hastanede yatan Neşet Ertaş’ın vefat haberini ilettiler...

Bu satırları yazarken göz ucu ile de Erciyes TV’yi izliyordum; Ertaş usta sazıyla adeta kucaklaşırcasına, sevişircesine, söyleşircesine, dertleşircesine derin derin “ahhh!” çekiyor ve Anadolu’nun insanının çilesini terennüm ediyordu...

Söz, elbette her toplum için önemlidir. “Söz ola kese başı, söz ola bitire işi” demiş Yunus... Nasıl ve hangi niyetle serdederseniz öyle bir sonuç doğurur söz. Söz sazla ( bağlama) birleşince bizim toplumumuzda ayrı bir anlam ifade eder.

Saz ve söz nadiren neşeyi terennüm edip cana can katarken, çoğu zaman acıyı, yokluğu, zorluğu, çileyi, sevgiliden ayrılışı, gözyaşını, sevdayı, vuslatı, hicranı dillendirmiştir Anadolu’da...

Saz ve sözü ustalıkla kullanabilmek kesinlikle bir gönül işi, Allah vergisidir.

Sazının (bağlama) tellerine kendinden geçmiş bir ruh haliyle, onunla adeta yaşarcasına dokunan Neşet Usta sadece Kırşehir’in bozkırlarının değil tüm Anadolu’nun çilesini, hüznünü, sevdasını dillendiriyor sözlerinde...

Her şair böyledir. Kendini, etrafını anlatırken, bulunduğu coğrafyanın sözcüsü olmuştur şair. Bazen bir kitapla, hatta bir kütüphane dolusu kitapla anlatamadığınızı şair bir müfretle beyinlere- gönüllere nakşedebilir...

Peygamberler Peygamberi, Medine’nin ilk mescidinin inşasında mübarek sırtlarında kerpiç taşıyorlar. Sahabe’nin “Yapmayın” ısrarına rağmen kerpiç taşımaya devam eden Gaye-İnsan ve Ufuk Peygamber “Pak olan yükler bunlardır, Ticaret malı Hayber yükleri değil... Ya Rab ensar ve muhacirlere sen rahmet eyle!” buyuruyorlar... Bu cümleler Allah kelamının muhatabı Yüce İnsanın mübarek dillerinden terennüm edilmiş belki de ilk şiirdir. O, şiiri ve şairi severdi...

O’nun sevdiği her güzel sözü ihtiva eden şiiri, şairi biz de severiz...

Şiir yazmak zor. Yıllardır çalakalem nesirle uğraşırım. Bir şiir denemesi yapayım dedim gençlik yıllarımda... Kelimeler zorla çıktı adeta...”Benim doğduğum yer çok mu çok güzel/ Bir yanda gönül hicranlarını bağrına basan yayla/ Öbür yanda yokluğun çilesi...” diye başlayıp giden mırıldanmalar...

Rahmetli Abdurrahim Karakoç “Vur Emri”nin yayımlandığı ilk yıllarda dinlemiştim... Evinde bozuk bir teybi varmış. İlk ilhamları o teyple paylaşır, sonra çözerek bazı yerleri düzeltirmiş...

Hissetmeden, yaşamadan, çileyi, sevdayı, acıyı, mutluğu görmeden şiir yazamazsınız... Ya da bu tıpkı nesep işi gibi kandan gelecek...

Yoksa saz ve söz zor...

Sazı bir yetenek olarak öğrenebilir, hatta onun tellerini başkalarının sözleri ile konuşturabilirsiniz. Ama siz yazmadıkça, siz doğaçlama söylemedikçe sazla söz birbirinin içinde erimedikçe kelam ve musiki tam yerini bulmaz...

Neşet Ertaş bunu yapanlardan biriydi... Rahmetli Veysel’den sonra bu toprakların yetiştirdiği “halk tipi” gönül adamlarından biriydi...

O’nun ölümü vesilesi ile Peygamberler Peygamberini andık, söz ve saz ustalarını hatırlamaya çalıştık. Ruhları şad olsun.

 

KÜLTEPE

Geçen günlerde Vali Şerif Yılmaz’ın ziyareti nedeniyle Kültepe Kaniş Karum’da devam eden kazılar ve bu kazıya Dedeman Ailesinin sponsor oluşuyla ilgili kısa bir yazı yazdım.

Kültepe bu şehrin kurulduğu ilk yerleşim merkezi. Anadolu’daki on kadar önemli yerleşim merkezinden biri aynı zamanda... Rahmetli Tahsin Özgüç Hoca’yı 30 yıl kadar önce aklaşan saçları, bükülmeye yüz tutmuş beline rağmen büyük bir aşkla bölgede kazı yaparken tanımıştım.

Rahmetli’den öğrendiğimize göre bölgede küçük çaplı ilk çalışmayı 1800’lü yılların sonunda bir Fransız yapmış... 1948’e kadar Avrupalı arkeologlar bölgede üç ayrı çalışma yapmış... Bölgeden çıkan tabletlerden anlıyoruz ki bu topraklarda 5 bin yıl önce ticaret yapılmış, sosyal hayat dizayn edilmiş vs...

Tahsin Hoca’nın 1948’den beri yürüttüğü çalışmalar O’nun vefatından sonra kısa süreli olarak talebesi Emre Hanım tarafından yürütüldü. Bir kaç yıldır da bu çalışmayı Kulakoğlu Hoca sürdürüyor... Ama, adeta kuru sögütten düdük öttürürcesine. Ödenek yok. Köşk’ün kapısını çaldı ve Beyefendi’den hamilik istedi. Muhtemelen Cumhurbaşkanımız da Murat Dedeman’dan böyle bir ricada bulundu. Dedeman’ı bu örnek hareketi dolayısıyla kutluyorum.

 

PMYO’YA YER ARANIYOR

Kayseri Polis Meslek Yüksek Okulu dün eğitim-öğretim sezonuna resmen başladı. Vali Yılmaz’da genç polis adaylarına hitaben yaptığı konuşmada, alacakları eğitimin kardeşliğe, huzura verilecek katkıya temel olacağını söylemiş... Nereden icap etti bilmiyorum, PMYO yeni bir yer arıyormuş. Aslında mevcut yer gayet güzel. Yeni binaya ihtiyaçları varsa bunu karşılayacak kadar arsada var. Veya imar planı değişikliği ile bu sağlanabilir. Ancak, bugünlerde iktidara mensup üç milletvekilimiz PMYO’nun üç ayrı ilçeye kurulması için “Yoklama” geçiyor gibi... İlçede PMYO olmaz. Elbette yeni bir binaya ihtiyaç varsa bunu Cumhuriyet Meydanı’na yapacak halimiz yok. Ama şehrin merkezinin etrafında, en fazla 30 dakikalık mesafede bir yere yapmalıyız. Aksi, orada okuyan öğrenciler içinde zulüm olur.